Hayat, hep böyledir; toplumsal ilişkiler, tıpkı doğal ilişkiler gibi, ikirciklenme durumunu asla kabul etmez. Eğer, sosyalist güçler, kapitalist güçlerin karşısında kış uykusunu uzatıp, yazın da aynı uyku tulumunda uyuklamayı sürdürürlerse, toplumsal sorunların katsayısı hızla, hem de şimşek hızıyla artar.
Hayat, hep böyledir; ikincil çelişkiler, birincil çelişki olarak algılanırsa, örnekse "Kürt sorunu", birincil sorun olarak toplumun karşısında meşru hâle gelirse, kapitalizmin ilelebet muhafaza ve müdafaa edilmesi için kalem oynatan burjuva yazarlar da, ister istemez, hattâ özellikle isteyerek, "Kürt sorunu" olgusunu, gözlerinin derininde dolar yeşili bulunan Recep Tayyip Erdoğan'la, kafasının içerisinde Marksist çözümleme kurgusu bulunmayan Abdullah Öcalan'ın arasındaki gergin ipe un sermeye başlarlar.
Hayat, hep böyledir; kalemini kiralamak yada kalemini satmak eyleminden başka hiçbir yeteneği olmayan yazarlar, kimin atına binerlerse onun türküsünü söyler, kimin kayığına binerlerse onun küreğini çekerler.
Hayat, hep böyledir; Şahin Alpay, 12 Eylül Faşizmi'nin dayatması sonucu, toplumsal solun boşaltılma yapımında, bir sabah uyandığında kendisini Kemalist nitelikli gazete Cumhuriyet'in köşe yazarı olarak bulmuştu. Amerika Birleşik Devletleri'nde lise, İsveç'te doktora öğrenciliği yapmış Şahin Alpay, emperyalizmin kalesi ABD'de ve kapitalizmin pembe düşlü ülkesi İsveç'te edindiği yaşam deneyimini, Robert Lisesi'nin serinliğinden geçirerek, üzerimize fışkırtmakla yükümlü.
Cumhuriyet Gazetesi'nden sonra, doğası gereği, ilk önce Sabah Gazetesi'nde ve yine doğası gereği, uzun yıllar Milliyet Gazetesi'nde köşe yazarlığı yaparak, ciddi ciddi köşeler dönen Şahin Alpay, kıçını ısıtan sıcak Zaman Gazetesi yazarlık koltuğunun verdiği rehavetle, Kürt-Türk emekçilerinin iktidarını değil, Kürt-Türk burjuvazisinin iktidarını tahkim ediyor.
Şimdi, madem ki, iktidarda yeşil sermaye temsilcisi AKP var ve madem ki, bu partinin medyatik izdüşümü Zaman Gazetesi olduğu biliniyor, o hâlde, Şahin Alpay, tabii ki, yine doğası gereği, uzun yıllardır bu gazetede köşe kapmaca, köşe dönmece oyununu oynamayı sürdürüyor.
ABD'de AFB bursu kapmanın ötesinde, yine bu ülkenin önemli yanılsama aygıtlarından biri olan CNN Türk'te köşe dönmecilik alıştırmaları yapmış bulunan Şahin Alpay, şimdi de, diplomatik faaliyetlere başladı.
Oysa...
Şahin Alpay da, diğer Şahin Alpay'lar da, sadece ve sadece, sınıfsal çelişkilerin üzerinin örtülmesi, emek-sermaye çelişkisinin gölgelenmesi, etnik sorunların, ikincil sorunların, birincil sorunlar olarak algılanması için, yani kapitalizmin ilelebet muhafaza ve müdafaa edilmesi için, yani, kendisi biraz daha keskin köşeler dönebilmesi için, hiç anlamadığı bir konuda ahkâm kesme cesaretinde bulunuyor.
Ne diyelim?
Türkiye'de, gerçek anlamda yasal bir Marksist parti olmadığı için, Şahin Alpay gibi "çakma solcu" aydınımsılar, emekçi iktidarının önündeki barikat işlevini sürdürebiliyorlar!
Ancak...
Ruhi Su ışık içinde yatsın:
"Sabahın bir sahibi var
Sorarlar bir gün sorarlar"
Yeşil sermaye şemsiyesi altında yazarcılık oynayıp köşe dönen Şahin Alpay'ın Zaman Gazetesi'nde yazmış olduğu yazısını, bizce, çok daha samimî "sağcı yayın" habervaktim.com'dan aktarıyoruz. Okuyun, derin derin nefes alın ve ardından başınızı ellerinizin arasına koyup dakikalarca düşünün!...
Sosyalist Sanatçı Hilmi Bulunmaz
***
Zaman yazarından şaşırtan yazı
Zaman gazetesi yazarı Şahin Alpay'dan alışık olmadık bir yazı... Alpay, "Öcalan'la barışalım" demeye getirdi. İşte o yazı:
"Hasan Cemal, geçen ayın son günlerinde, iki yıl aradan sonra yeniden Kandil'e gitti.
Erbil'de Irak Kürdistan Bölge Yönetimi'nin iki numarası Neçirvan Barzani'ye uğradı. Barzani şöyle diyordu: "Şu inkar edilemez. Başbakan Erdoğan Kürt sorunuyla ilgili olarak çok önemli işler yaptı. Büyük siyasi riskler alarak yaptı. Bunlar unutulamaz. Ama bitmedi, daha yapılacak çok iş var barış adına... Barış için altından bir fırsat var... Ankara PKK realitesini görerek, bu realiteyi kabul ederek barışı planlamalı. PKK'nın esas liderinin İmralı'da hapis bulunduğu gerçeğini bir an bile gözden kaçırmamalı... " (Bkz. Hasan Cemal, Milliyet, 28 Haziran - 1 Temmuz, 2011).
Neçirvan Barzani'ye tamamen katılıyorum. Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) iktidarı, Kürt sorununun çözümü yönünde çok önemli adımlar attı. Bunları, iki temel noktada toplamak mümkün: 1) "Ok yaydan çıktı... " Kürt kimliğinin inkarı bitti. Kürt kimliğinin tanınması yolunda da (TRT-Şeş ve Kürtçe siyasi propaganda yasağının da kalkmasıyla simgelenen) adımlar attı. 2) Askerden, siyasi partilere ve medyaya kadar uzanan bütün unsurlarıyla vesayetçi cephenin esas düşman ilan ettiği Irak Kürt liderliğiyle dostane ilişkiler geliştirdi. Bu politika sayesinde bugün, PKK'nın silah bırakmasında, Türkiye'de barış ve istikrarın sağlanmasında büyük çıkarı olan taraflardan biri, Irak Kürtleri.
PKK'nın dağdaki lideri Murat Karayılan da, Hasan Cemal'e "barış için altın bir fırsat" olduğunu şu sözlerle teyid ediyor: "Türkiye artık barış, çözüm istiyor. Toplum Kürt sorununa öcü gibi bakmıyor... Türkiye bu noktaya geldi... Bugün gelinen noktada yeni bir anayasaya ve adil bir iç barışa ihtiyacı var. Barış ve demokrasiyle birlikte Türkiye ekonomik olarak daha çok büyür, zenginleşir. Ve Ortadoğu'ya emsal olur... "
Karayılan'ın altı çizilecek sözleri şunlar: "Devlet geçmişte Kürt isyanlarının liderlerinin hepsini idam etti... En büyük Kürt isyanının lideri hayatta. Kürtlerle Cumhuriyet'in barışması için, kalıcı ve adil bir barış için devlet isyanın önderiyle barışmalı... Bunun için de rahat çalışması sağlanmalı... Deniyor ki, o 35 bin kişinin ölümünden sorumludur. Bu doğru değil. Peki, 17 bin faili meçhulün sorumlusu kimdir? Çiller mi, Demirel mi? Silahsız bu kadar insan öldürüldü... Bütün bunların sorumlusu kimler peki? Kürt hareketi bugün tek başlı... Önder Apo, İmralı'da... Ve eğer devlet bu sorunu çözecekse her şey, tüm koşullar hazır... Erdoğan da yüzde 50 oyu almış durumda... Daha ne bekliyoruz?"
Karayılan şunları da söylüyor: "2011 çözüm yılı olmalı. Yoksa direniriz... Biz artık sorunu şiddetle çözmek istemiyoruz. Silahı devre dışı bırakmak istiyoruz. Bölücü değiliz. Türkiye'yi bölmek istemiyoruz... Başbakana, siyaset kurumuna, devlete seslenmek istiyorum: Biz Türkiye'nin gönüllü birlikteliği temeli üstünde barış yapmak istiyoruz... Çok kritik bir kavşaktayız. TBMM tatile girmeden önce milletvekili krizi ve yeni anayasa konusunda olumlu bir tavır benimserse, barış sürecini derinleştirir, kalıcı kılar... Öcalan bundan bir ay önce devlete üç protokol verdi... Bu üç protokolün öngördüğü yol haritası, Kürt sorununda yeni bir açılımdır. Demokratik anayasal çözüm sürecinin başlatılması ve şiddetin tümden devre dışı bırakılması, yani barış açısından çok önemli bir açılım... " Karayılan Başbakan Erdoğan'a şöyle sesleniyor: "Şimdi toplumsal barışın kapısını açmak Başbakan Erdoğan'ın elindedir... Bugün böyle bir tarihsel liderliğe ihtiyacı var Türkiye'nin. Bunu gerçekleştiren lider, tarihe geçer... "
Cengiz Çandar, sorunla ilgili hemen herkesle konuşarak hazırladığı "Dağdan İniş - PKK nasıl silah bırakır?" başlıklı raporuyla (TESEV, Haziran 2011), Hasan Cemal de ikinci Kandil röportajı ile, artık birbirinden ayrılamaz hale gelen Kürt ve PKK sorunlarının çözümü için ihtiyaç duyulan bilgilere ışık tuttular. Toplumsal sorumluluk duygusunu hiç terk etmeyen bu iki değerli gazeteciye, Türkiye'nin barışsever ve demokrat insanları olarak teşekkür borçluyuz."
Şahin Alpay / Zaman
(Kaynak: habervaktim.com)