10 Temmuz 2011 Pazar

LİNÇ KAMPANYASI imzacılarının ruhanî lideri LİNÇÇİ Prof. Dr. Özdemir Nutku'nun duygu yoksunu Shakespeare çevirisine Ekşi Sözlük'te limon sıkanlar var!

Oyun'un notu: Aşağıdaki yazıyı, Ekşi Sözlük'ten alıp olduğu gibi yayınladık. Ancak, Ekşi Sözlük'ün biçemi gereği, "BÜYÜK HARF" kullanılamadığından, büyük harf gerektiği yerde, büyük harfleri biz ekledik. Ayrıca, yazının, daha anlaşılır olması için, küçük bir çabayla, yeni bir düzenleme yaptık. Bunun yanı sıra, yazının iki yerindeki "un" harflerini, bold / kalın hâle biz getirdik. "tiyatro profesörleri kendi işini yapsın" tümceciğini, "maymungötürengi" ile biz dikkat çekici hâle getirdik.


***


Romeo ve Juliet


"Aynı zamanda bilim adamı olmayan bütün büyük Rönesans sanatçılarında görüldüğü gibi, Shakespeare’in son derece insancıl sahneleri, mekanik bir perspektife odaklanmaz, ama bunun yerine şiirsel bir yok olma noktasında, tıpkı göz erimindeki uzak dağların bulutlardan ayırt edilemeyişleri gibi 'şeyleri' ufak ve seçilemez duruma getirir."

-Özdemir Nutku’nun çevirdiği "Romeo and Juliet"in önsözünden-

Kitapta tek sevdiğim şey bu cümle oldu. Bahsettiği şeyi Sabahattin Eyüboğlu’nun çevirisi ile okuduğum Julius Caesar’da hissetmiştim, ama anlat deseler anlatamazdım.

Kitabın geri kalanı iki kelime ile özetlenebilir; "kötü çeviri"

Kendisine bir tiyatro profesörü olarak saygımız sonsuz, Shakespeare’i anladığı da kesin, ama anlatamadığı su götürmez.

Örnekleyim:

Sampson - Haklısın, kadınlar güçsüz yaratıklar olduğundan hep duvara itilirler. Ama ben, Montaque’lerin erkeklerini duvardan itip, kızlarını dayarım oraya...

Kadınlar duvara itildi, anladım. Erkekleri duvardan nasıl itiyorsun, duvardan çekiyor olman gerekmez mi, "erkekleri duvardan çekip kızları dayarım oraya" mı demek istiyor, yoksa duvar yüksekçe bir yer, erkekleri itti aşağı düşürdü, kızları aşağıda duvara mı dayadı nedir?

Duvara itmek, duvardan itmek, duvara dayamak hepsi çorba...

Mercutio - demek istiyorum ki,
................... ..boş yere harcıyoruz ışıklarımızı
......................gündüz yanan kandiller gibi
......................iyi niyetimiz yeter; aklımız
......................beş kez önündedir beş duyumuzun çünkü.

Neden cümlelerin buralarından bölündüğünü anlamak mümkün değil, sondaki cümleyi kaç yerinden devirmiş "çünkü aklımız beş kez önündedir beş duyumuzun" diyecek "çünkü" sonda, "aklımız" üst satırda. üstelik yukarıda kalması hiçbir şiirsel etki yada söz müziği oluşturmuyor, cümleyi devirmesi de öyle.

Üçüncü uşak - Aynı anda hem burada, hem orada olamayız ki! Hadi çocuklar çabuk olun! Dünya var imiş ya da yok imiş ne umurun.

"Çabuk olun" ile "umurun" kafiye olmuş ya, (ihtimal orijinal metinde de kafiyeli) okur olarak bizim başımız göğe erdi, artık daha ne isteriz dimi. siz hiç "umurun" diye biten bir başka cümle duydunuz mu ömrünüzde?

Ayrıca bu uşak, çoğul olarak "çocuklar"a seslenmiyor muydu, kafiye uğruna çoğulu tekile indirilmiş, "dünya umurunda değil" anlam kalıbı parçalanmış, deveye hendek atlatılmış.

Buna benzer tonlarca örnek verebilirim. Manasız, söylenmesi, okunması sıkıntı veren cümleler hep. Demem o ki, tiyatro profesörleri kendi işini yapsın. çevirme işine girişmesinler.

Shakespeare okuyacak kadar İngilizce bilmiyoruz diye, bu zulüm bize reva mı?

(Kahlo, 05.08.2010 22:57 ~ 23:03)

(Kaynak: Ekşi Sözlük / bkz: #19915861)