Bütün dünyada durum aynıdır; kapitalist sanatçılar tembellik etme hakkını kullanırlarken, sosyalist sanatçılar karınca gibi çalışırlar. Bu durum, âdeta bir yazgı gibi, toplumsal oluşumun kaçınılmaz sonucudur. Çünkü, kapitalist sanatçılar, statükonun korunması için çabalarlarken, sosyalist sanatçılar, statükonun yıkılması için savaşım verirler. Şu bilinir ki, statükoyu korumakla mükellef kapitalist sanatçılar, statik davranmak zorunda oldukları gibi, bu statikliğe darbe vurmak isteyen sosyalist sanatçılarsa, her zaman için, son derecede dinamiktirler!
Bütün dünyada durum aynıdır; sırtlarını devletin sıcak ilgisine yaslayan düzenbaz sanatçılar, her zaman için, düzene başkaldıran sanatçılar tarafından rahatsız edilirler. Selim İleri ve tüm düzenbaz sanatçılar, nasıl ki, kapitalizmin ilelebet muhafaza ve müdafaa edilmesi için kalem oynatıyorlarsa, Oğuzcan Önver ve tüm düzen karşıtı sanatçılar da, düzenbaz sanatçıları rahatsız etmekle yükümlüdürler!!
Bütün dünyada durum aynıdır; bencil duygular, benmerkezci duygular, tekbenci duygularla hareket eden kapitalist sanatçılar, toplumcu duygular, toplummerkezci duygular, tektoplumcu duygular sahibi sosyalist sanatçılar tarafından yakın takibe alınırlar. Bulunmaz Kültür Merkezi sanatçıları, sosyalist bir estetik, sosyalist bir etikle sanat ürettikleri için, karşılarına çıkan sanat okulu papazlarını, eleştirmen kostümü giymiş şaklabanları, profesyonel zırhına bürünmüş beyin orospularını alt etmek için, neredeyse gün yirmi dört saat mücadele ediyorlar!!!
Bulunmaz Kültür Merkezi sanatçılarından ve TUTKAL yazarı Oğuzcan Önver'in harika diyaloğunu yudum yudum içecek, ağır ağır sindireceksiniz!!!...
Sosyalist Sanatçı Hilmi Bulunmaz
***
Zaman Gazetesi yazarı Selim İleri, "Sahte duygular mimarı William Shakespeare ve 12 Mart Faşizmi Kültür Bakanı Talât Sait Halman’ı" övmek zorunda kalmış!
Oğuzcan Önver
27 Haziran 2011
Selim İleri için, kendisine 1998 yılında Kültür Bakanlığı'nca verilen Devlet Sanatçısı unvanıyla birlikte, gerçek sanatçı olarak kalmaya devam etmek oldukça zor olmalı. Aslında, "devlet" ve "sanatçı" kelimeleri yan yana değil, karşı karşıya gelmeli ki, sanatçı, egemenlerden bağımsız kalabilsin ve halk yararına özgürce sanat eseri üretmeye devam edebilsin. Günümüz edebiyat otoritelerinin başındaki birkaç kişiden biri olan Selim İleri, Doğan Holding'in bir türevi olmanın ötesine asla gidememiş Radikal Kitap'ın 24 Haziran 2011 tarihli 536. sayısında yazmış olduğu "Shakespeare'in evreninde" başlıklı yazısında, halkın değil egemenlerin sanatını yapan William Shakespeare ve onun "Türkiye şubesi" Talât Sait Halman’ı övme gafleti içine düşmüş yada daha yerinde bir deyişle, Shakespeare ve Talât Sait Halman'ı övmek zorunda kalmış. Her ne kadar, bir Devlet Sanatçısı, bir Doğan Holding'in türevi Doğan Kitap yazarı, bir Zaman Gazetesi yazarı, yani halkın değil, egemenlerin sanatını yapan bir kişi için, "sahte duygular mimarı" ve egemenlerin sanatçısı Shakespeare’i övmek, çok doğal, hattâ nesnel koşulların bir dayatması sonucu olsa da, bu denli abartılı ve bu denli gerçekleri ıskalayan övgüler, bana göre, somut bir utanç belgesidir.
Abartılı ve gerçekleri ıskalayan bu övgüler, niçin bir gaflet hâline gelmiş? Bu sorunun sağlıklı bir yanıtı da içinde olmak üzere, Selim İleri'nin kaleme almak zorunda kaldığı "Shakespeare'in evreninde" yazısına karşılık bulabilmek için, Selim İleri ile hayâli bir konuşma yapmak istiyorum...
Selim İleri - Yaşadı mı, yaşamadı mı, kimdi neydi, takma ad mıydı tartışmaları ortasında, 1964 William Shakespeare’in dört yüzüncü doğum yılıydı.
Oğuzcan Önver - William Shakespeare’in aslında, Henry Neville adlı bir soylu olduğunu söyleyenler var. Dramaturg Robert Detobel’in tezine göre ise, Shakespeare, Edward de Vere takma adını kullanan ve İngiliz sarayının protokol hizmetlerinden sorumlu olan bir saray görevlisi. Ayrıca, bu konuda yapılan en ciddi çalışma, Oxford Üniversitesi profesörleri tarafından gerçekleştirilmiş.
(Bakınız: WIKIPEDIA, "Oxfordian theory of Shakespeare authorship")
Selim İleri - 1964! Başımda kavak yellerinin estiği, ‘her şeye rağmen’ mutlu yıllarım. Halide Edib’leri, Reşat Nuri’leri, Yakup Kadri’leri epey okumuşum. Başkalarını da. Hatta kendimce bir şeyler yazmaya başlamışım. Matematik öğretmenim Hilâl Pamir günün birinde ‘gerçekten’ yazar olacağıma inanıyor…
Oğuzcan Önver - Yıl 2011 olmasına karşın, Selim İleri’nin başında kavak yelleri esmeye devam ediyor hâlâ. Kapitalizm (=Doğan Kitap, Kültür Bakanlığı, Radikal Kitap, Zaman Gazetesi…), bütün sanatçıların bağımsızlığını, bütün sanatçıların özgürlüğünü bitirdiği gibi, Selim İleri'nin de bağımsızlığını ve özgürlüğünü bitirmiş durumda. Selim İleri’nin, bırakınız yapıtlarına bakmayı, herhangi bir fotoğrafına baktığınızda bile, onun yüzünde en ufak bir umut, gözlerinde zerre kadar mücadele azmi göremezsiniz. Belki de, Selim İleri'nin yüzünde en ufak bir umut, gözlerinde zerre kadar mücadele azmi, hiçbir zaman için olmadı. Belli ki, kapitalizm, İleri’nin ileriye gitmesine değil, daima geriye gitmesine neden olmuş. Acaba, o, bunun ne kadar farkında? Oysa, Devlet Sanatçısı, "gerçekten" bir yazar olamaz. Gerçekten... Matematik öğretmeni Hilâl Pamir’in tahmini ne yazık ki tutmamış.
Selim İleri - İşte o dönemlerde Shakespeare hayatıma girecek. Harikûlâde bir sonesi, düzyazı çeviriyle, ablamın Türk Dili ve Edebiyatı kitabında. Halide Edib ise, hangi romanındaysa, ‘Nasıl Hoşunuza Giderse’den alıntılayarak, dünyanın bir sahne olduğunu söylüyor.
Oğuzcan Önver - Shakespeare’in şiirlerini ilk çevirenlerden biri "Amerikan Mandacısı" Halide Edip Adıvar (Halide Onbaşı), Üsküdar Amerikan Koleji'nde okuyup, Demokrat Parti İzmir Milletvekili olmuş ve sürekli olarak egemenlerden beslenen düzenbaz bir yazardır. Bu yüzden, ben, bu düzenbaz kadının dediklerini asla ciddiye almıyorum. Nasıl hoşunuza giderse artık!…
Selim İleri - Görkemli bir sahne dünya, bizler birer oyuncu. Yaşam boyunca nice roller üstleniyoruz...
Oğuzcan Önver - Ne gibi roller üstleniyorsunuz mesela? Devlet Sanatçılığı, Doğan Kitap'tan roman yayınlamak, Zaman Gazetesi yazarlığı, Radikal Kitap yazarlığı, TRT program yapımcılığı vs… gibi roller mi!? Ben, daha hayatımın ilkbaharında yaşarken, henüz ilk romanını birkaç ay önce yayımlamış biri olarak, bu tarz düzenbaz rolleri üstlenmeyi asla ve kesinlikle düşünmüyorum. Bunlar birer rolden çok, birer mezar kazıcıdır.
Selim İleri - 1964'te İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatroları Shakespeare'in dört yüzüncü doğum yılını kutlamış. Tepebaşı Tiyatrosu'nda Venedik Taciri, Yeni Tiyatro'da Corilolanus, Romeo ve Juliet, Bir Yaz Gecesi Rüyası, Fatih'te Kuru Gürültü ,Üsküdar'da On İkinci Gece. Basbayağı bir Shakespeare şenliği.
Oğuzcan Önver - İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları'nın Shakespeare hayranlığı bugün de devam ediyor hâlâ. Nasıl ki, Ayşenil Şamlıoğlu'nun adamları, Sosyalist OYUN Dergisi emekçilerine somut fiziksel saldırı düzenlemekle meşgullerse, aynı mantığın uzantısı olarak Shakespeare'in o saçma sapan oyunlarını halka kakalamaya devam ediyorlar hâlâ...
Daha önce de yazmıştım... İleri için tekrar hatırlatayım: Shakespeare, kendinden önce yaşamış oyun yazarlarının yapıtlarını, halk masallarını araklayarak, çalarak, sözde eserlerini oluşturmuş ve sanat dünyasına bu çalıntı yapıtları, kendi malıymış gibi pazarlanmıştır. İngiliz ve Amerikan emperyalizminin gücü, İngiliz sömürü politikası yüzünden, İngilizce'nin, dünyanın her yerinde konuşulan bir dil olmasının dayatılması, ayrıca estetik diktatör Goethe'nin pazarlamasıyla, Shakespeare, kendisine ait hiçbir özgün oyunu bulunmamasına, sahte duygular mimarı olmasına karşın, dünya çapında en ünlü oyun yazarı hâline getirilmiş, dünyanın en ünlü oyun yazarı ilân edilmiştir. Bu durum, Shakespeare’in doğru oyunlar, estetik oyunlar, gerçekçi oyunlar, güzel oyunlar, iyi oyunlar, mükemmel oyunlar yazdığı için değil, ilk önce İngiliz şovenizminin ve daha sonra, bu şovenizmin kucağında büyüyen emperyalizmin kültür stratejileri nedeniyle gerçekleşmiştir.
Selim İleri - Venedik Taciri'nin ünlü tiradı işte o zamanlar büyülemişti. Dünyanın bir sahne olup olmadığı önemli değildi artık. İç yakan, dünyaya, bu kötülükler, ezişler, yok edişler dünyasına Yahudi olarak gelmekti. Hiç unutmayacaktım artık.
Oğuzcan Önver - Shakespeare, "Venedik Taciri" oyununda, Yahudilerle dalga geçer. İleri, herhalde oyunu okumadan yorum yaptığı için, Yahudi yanlısı bir oyun sanmış "Venedik Taciri"ni. Oysa tam tersidir, Shakespeare, anti-semitist bir yazar(?)dır.
Selim İleri - Cumartesi matinede seyrettiğim Venedik Taciri'nin yıllar sonra Talât S. Halman'ın ''Türk'' Shakespeare'i dolayısıyla hatırladım. Hece Yayınları’nın okurla buluşturduğu ''Türk'' Shakespeare'in albüm sayfalarında, Şehir Tiyatroları'nın dört yüzüncü yıl afişi de yer alıyor. Dalıp gittim.
Oğuzcan Önver - Selim İleri amcacığım, hiç öyle fazla derinlere dalıp gitme. İstersen, uyan da balığa gidelim. Bırak bu "cumartesi matinelerini" bir yana, sen, bir gün olsun, "Cumartesi Anneleri"ni ziyaret edip, onların haklı mücadelelerinin yanında yer aldın mı hiç?
Selim İleri - Değerli Halman vurguluyor: ‘‘Shakespeare, Türk tiyatrosuna 19’uncu yüzyılın ikinci yarısında girdiğinden bu yana, izleyicilerini ağlattı, güldürdü, coşturdu, düşündürdü. Sanırım, yerli yabancı hiçbir yazarın Shakespeare’inki kadar çok eseri oynanmış değildir bizde. Türk tiyatrosu, Shakespeare’i baştâcı etmiştir demek yanlış olmaz.’’
Oğuzcan Önver - İşte, şimdi geldik zurnanın zırt dediği yere! Sen hangi cüretle, 12 Mart Faşizmi’nin Kültür Bakanı Talât Sait Halman’a "değerli" diyebiliyorsun be canım İleri amcacığım?! Selim amcacığım, oldu olacak, örneğin, "Kenan Evren’in resimlerinde dışavurumculuk ve egzistansiyalizm" adlı bir kitap yazıp yayınla da, Hande Ataizi’yle beraber Kenan Evren’e poz vererek yağlı boya resmini yaptırıver!
Selim İleri - "Türk" Shakespeare aslında Müşfik Kenter için hazırlanmış, kaleme getirilmiş tek kişilik bir oyun. Usta Müşfik Kenter 1934’te metni Kahramanlar ve Soytarılar adıyla sahneye taşımıştı. Elbette hayranlıkla izlemiştim. Bazı tiradları hâlâ işitir gibiyim.
(...)
Oğuzcan Önver - Selim İleri, 1949 doğumlu. Müşfik Kenter, 1932 doğumlu. Talât Sait Halman, 1931 doğumlu. 1934’deki bir metni, Müşfik Kenter, nasıl sahneye taşıyabiliyor? Müşfik Kenter, 2 yaşında sahneye mi çıkmış? Peki, İleri, doğmadan 15 yıl önce sahneye taşınan bir oyunu nasıl izleyebilmiş? Talât Sait Halman, 3 yaşındayken mi yazmış bunu? Eee, adam, üç yaşındayken kitap yazabilecek bir konuma gelecek kadar zeki olmasa, zâten, 12 Mart Faşizmi onu Kültür Bakanı yapmazdı, değil mi? "Bazı tiradları hâlâ işitir gibiyim." He he he, tabii işitir gibisindir! Senin matematik öğretmenin kimdi Selim İleri? Doğru ya, bunu söylemiştin: Hilâl Pamir.
***
Selim İleri - Tâlat S. Halman yeryüzünün belki de en büyük oyun yazarının tüm sonelerini, nice zamanların emeğiyle, Türkçeye kazandırmıştı. Yanı başımdadır hep soneler. "Türk" Shakespeare ise, büyük yazarın eşsiz sahnelerini yaşamak, tatmak ya da yeniden yaşamak, bir kez daha tatmak için fırsat. Galiba en çok sevdiğim Macbeth, sonra Kral Lear, Hamlet, Atinalı Timon, Üçüncü Richard – ona da bayılırım- âdeta elinizin altında. Yalnız o kadar mı?
(...)
Oğuzcan Önver - Yalnız o kadar olur mu hiç?! Selim İleri, aklıselim ve düzenbaz biri olduğundan, tüm Shakespeare oyunlarına bayılır. Düzenbaz Selim İleri, düzenbaz Shakespeare'in, insana iğrenme duygusu veren çalıntı oyunlarını yaşar, tadar yada yeniden yaşar, kendini tutamaz ve bir kez daha tatmak için fırsat kollar!
Lev Tolstoy - Onun en güzel, en başarılı yapıtları sayılan Kral Lear’i, Romeo ve Juliet’i, Hamlet’i, Macbeth’i birbiri ardına okudukça herhangi bir estetik haz almak şurada dursun, karşı konulmaz bir iğrenti, can sıkıntısı ve şaşkınlık duydum.
(Bkz: Tolstoy, Sanat Nedir?, çev. Mazlum Beyhan, İş Bankası Yayınları, s.302)
Talât Sait Halman’la "emek" sözcüğünün aynı cümlede geçmesi bile bana tuhaf geliyor. Ama ne de olsa, öyle bir ülkedeyiz ki, Talât Sait Halman’a "Emek Ödülü" vermiş olan Toplumsal Araştırmalar Kültür ve Sanat İçin Vakıf (TAKSAV) diye, çakma bir kuruluş var.
Aklıselim Selim İleri, tüm bunları bilmesine rağmen mi, böyle bir gaflet içinde, yoksa cehaletin vermiş olduğu bir yanılsama mı, bu tüm yanlış değerlendirmeler? Selim İleri, burjuvazînin şişirdiği kocaman bir balondu ve artık patladı. Tüm sanat camiasına hayırlı olsun!
William Shakespeare konusunda, daha önce yazdığım yazılarımdan küçük bir kesit sunuyorum...
William Shakespeare oyunlarında, özellikle de Kral Lear’da, soytarı karakteri, neden aynı zamanda oyunun en bilge kişisidir?
William Shakespeare, yaşadığı dönemde (1564-1616) İngiltere - İspanya Savaşı’nı (1585-1604) anlatan bir oyun yazmış mı?
William Shakespeare, yaşadığı dönemde (1564-1616) aristokrasiye ciddi bir eleştiri getirmiş mi?
William Shakespeare, yaşadığı dönemde (1564-1616) halkın sorunlarına, köylünün dertlerine hiç değinmiş mi?
BBC televizyonu, 1978-1985 yılları arasında, Shakespeare’in tam otuz yedi oyununu kameraya alıp, ekranlarında bu oyunları yayınlarken, İngiliz halkının mutluluğunu mu düşünüyordu?
Hayır!
Peki, Shakespeare, yaşadığı dönemde (1564-1616) ne bok yemiş?
William Shakespeare, varlığını ve sanatsal enerjisini, kraliçe I. Elizabeth’e, kral I. James’e, saraya ve ezen sınıfa armağan etmiş! Yaşadığı dönemdeki halkın sorunlarını değil, aristokrat kesimin aşklarını, ihtiraslarını, bu soylu(!) insanların yapmacık hayatlarını anlatmış bir ahlâksızdı. Peki, bu adam, madem ki bu kadar ahlâksız ve sanatsal olarak yetersizdi, neden dünyanın en çok tanınan, en çok okunan, en çok beğenilen yazarı hâline geldi, daha yerinde bir deyişle getirildi? Bu sorunun cevabı, sorunun içinde gizli; ahlâksız ve sanatsal olarak yetersiz olduğu için. Dünya nüfusunun ve sanatla uğraşan aydınların çoğu ahlâksız ve sanatsal olarak yetersiz olduğu için, bu adam da, bu kişilerin kutsalı oldu. Sanat dünyasında, hızla Shakespeare fetişleri türedi. Herkesin balık sevdiği bir kıyı kasabasında, en çok satılan et, tavuk eti olamaz! Bilgisiz, kitap okumayan, şekilci kesimler, bu adamı, bir hediye paketi gibi süsleyip önümüze sürdüler ve bizden, bu adamı beğenmemizi istediler, istiyorlar. Biz, şimdilik sayımız az olsa da, William Shakespeare’i beğenmediğimizi, sevmediğimizi, takdir etmediğimizi, ondan nefret ettiğimizi, avazımız çıktığı kadar haykırıyoruz. Bunu, zamanında Lev Tolstoy yapmıştı, şimdi sıra bizde...
Lev Tolstoy - İstedikleri kadar övsünler, eşi benzeri olmayan üstünlükler yükleyerek yere göğe koyamasınlar, Shakespeare bir sanatçı değildir ve yapıtları sanatsal özden yoksundur. Nasıl ritim duygusu olmadan müzisyen olunamazsa, ölçü duygusu olmadan da sanatçı olunamaz.
(Bkz: Tolstoy, Sanat Nedir?, çev. Mazlum Beyhan, İş Bankası Yayınları, s. 349)
(Kaynak: Oğuzcan Önver, "Hesap soruyorum; tiyatroda devrim istiyorum!")