"Amatör olarak başladığım tiyatro eleştirmenliğinde iki yılı geride bıraktım ve daha bu işe başladığım ilk günlerde Hilmi Bulunmaz'ın saldırısına uğradım. Hem bana hem yazılarımın yayınladığı www.tiyatronline.com sitesine hakaretler etti. İki yıl önceki yazısını çeşitli sebeplerle güncelledi, hakaretlerine yenilerini ekledi. Yaptıkları sebebiyle (basın yoluyla hakaret, gerçeğe aykırı bilgi vermek, haberleşmenin gizliliği ilkesini ihlal) kendisi hakkında Cumhuriyet Savcılığı'na şikayette bulundum. Bununla ilgili alaycı bir yazı yayınladı. Tüm bu yaşananların son bulmasını ve bu kişilerin hak ettikleri cezayı almalarını diliyorum."
Mehmet Bozkır
(Kaynak: tiyatrom.com)
***
Tartışmalar Işığında Devlet Tiyatrosu
Mehmet Bozkır
18 Mayıs 2011
Yıllardır çeşitli eleştirilere ve tartışmalara konu olan devlet tiyatroları geçtiğimiz ay Ankara’da sahnelenen Genç Osman adlı oyunu Başbakan’ın kızı Sümeyye Erdoğan’ın izlemeye gitmesi ve oyun sırasında yaşandığı iddia edilen olaylar nedeniyle yeniden tartışmanın odak noktası haline geldi. Kültür Bakanı Ertuğrul Günay’ın yanlış anlaşıldığını sonradan belirttiği “Devlet tiyatroları kapatılabilir.” sözü üzerine de çeşitli fikirler ortaya atıldı. 2007 yılında Konya Devlet Tiyatrosu’nun tadilat nedeniyle dokuz ay boyunca-sezonun kapanmasına bir ay kala perdelerini açabilmişti-kapalı olmasından yola çıkarak özellikle Anadolu’da devlet tiyatrosunun ne anlam ifade ettiğini ve önemini vurgulayan bir yazı yazmıştım.Bu yazıda ise daha genel anlamda getirilen eleştirileri de dikkate alarak devlet tiyatroları konusunu irdeleyeceğim.
Basında sık sık televizyon dizilerinde rol almaları ve sahneye çıkmamaları nedeniyle “bankamatik sanatçıları” diye adlandırılan bir grup var. Devlet tiyatrolarında çalışan sanatçı sayısı dikkate alındığında bu grubun küçük bir azınlık olduğu görülecektir. Tabi ki azınlık durumunda olmaları var olan durumun yanlışlığını ve haksızlığını ortadan kaldırmıyor. Fakat bu grup üzerinden tüm sanatçıları suçlamak, zan altında bırakmak da başlı başına bir haksızlık oluşturuyor. Devlet tiyatrosunun kadrosunda bölgeler arasında ciddi dengesizlikler var. Bazı bölge tiyatrolarında kadronun kalabalıklığı nedeniyle o sezon için oyunlarda rol alamazken kuruluş tarihleri 10-15 yıl öncesine dayanan bölge tiyatrolarındaki genç sanatçılar bir sezonda üç dört oyunda birden rol alıp aynı zamanda oyunlarda yönetmenlik,yönetmen yardımcılığı görevlerini de üstlenerek sırtlarında ağır bir yük taşıyorlar. Özellikle Ankara ve İstanbul devlet tiyatrosu kadrosunda yer alıp da sahneye çık(a)mayan sanatçılar hem kadrosu hem de kendisi genç olan bölge tiyatrolarında geçici olarak görevlendirilerek bu sıkıntıya bir nebze çözüm bulunabilir. Ayrıca böylesi bir durum her ne kadar tamamı konservatuvar mezunu profesyonel oyunculardan oluşan bir kadro olsa da usta-çırak ilişkisi yaratarak sanatsal verimliliği de arttıracaktır. Bunun dışında tüm sanatçıları suçlayıp yanıltıcı bir tavır içine girmektense eğer sağlık nedenleriyle rapor alıp sahneye çıkamayacağını söyleyen fakat çalışma koşullarının ağırlığı herkes tarafından bilinen televizyon dizilerinde rol alan sanatçılar varsa yapılacak şey bu kişiler hakkında soruşturma açıp idari işlem yapmaktır.
Kadroyla ilgili bir diğer sonu gelmez eleştiri ise kadrolaşma iddiası. Devlet tiyatrosuna yıllardır aynı isimlerin hakim olduğu, açılan sınavlarda devlet tiyatrosu sanatçısı ve yöneticilerinin yakınlarının yerleştirildiği iddiası. Buna verilecek cevap sınav koşullarında açıkça belli.Sınava kimlerin, hangi koşullarda girebilecekleri belirtildiği gibi kadroya alınacak sanatçılara da bir jüri karar veriyor. Yakınlık konusunda iyimser bir değerlendirmeyle yeteneğin genetik olduğu, bunun ötesinde yetişilen ortam,model alma,yönlendirme nedeniyle ailesinde ya da yakınlarında sanatla uğraşanların olmasının kişileri bu mesleği tercihe ittiği söylenebilir. Ayrıca hala ülkemizde ailelerin büyük çoğunluğunun sanata meslek değil de hobi düzeyinde kaldığı sürece destek vermesi, hele de söz konusu bu sanat tiyatro gibi çok büyük paralar vaad etmeyen bir sanat ise desteği bırakın kişiler engellerle karşılaşıyorlarsa kadrodaki yakınlık durumunun çok da yadırganmaması gerekir. Sadece devlet tiyatrosunda değil özel tiyatrolarda ve diğer sahne sanatlarında da aynı yakınlık durumunun olduğu gözden kaçırılmamalıdır. Sadece iyiniyetle yorumlanıp bu durum açıklanamaz elbette. Sayısal verilerle gerçek durumu da değerlendirmek gerekir. Devlet tiyatrosu stajyer sanatçı sınavının sonuçları açıkladığında basında pek yer almasa da kulislerde bolca dedikodusu yapılan Ankara devlet tiyatrosu oyuncusu Serhat Nalbantoğlu’nun oğlu olan Doruk Nalbantoğlu’nun Adana kadrosuna alınmasında yetenekten çok torpil olduğu iddiaları karşısında verilecek cevap genel müdürlüğün internet sitesinde yer alan sınava başvuran adayların listesi,kazananların listesi ve yedekte kalanların listesidir. Bu liste incelendiğinde kadroya alınmada yakınlık iddialarının ne kadar yersiz olduğu görülecektir.
Oyun seçimleri,sahnelenen oyunlar da yapılan eleştirilerin başında yer alan konulardan biri.Devlet tiyatroları ekim ayında başlayacak sezonda hangi oyunların yer alacağını her yıl ağustos ayının sonlarında açıklıyor. Oyun seçimi konusunda genel bir tavır hakim olmakla birlikte yerli-yabancı oyun dengesinin,oyunun sahneleneceği bölgenin özelliklerinin, oyuncu kadrosunun,sahnenin, teknik imkanların dikkate alındığı gözleniyor. Ödenekli tiyatrolar özel tiyatrolardan farklı olarak kar amacı gütmedikleri için önlerine bürokratik ya da siyasi bir engel çıkarılmadığı sürece oyun seçiminde çok daha özgürler. Özel tiyatroların haklı nedenlerle sahnelemedikleri ya da sahnelemeye çekindikleri kalabalık kadrolu, ciddi masraf gerektiren, seyircinin ilgisini daha az çekebilecek klasik oyunları devlet tiyatroları sahneleyebiliyor. Shakespeare, Brecht, Lorca, Çehov gibi yazarların klasik haline gelmiş oyunlarıyla seyirci-istisnalar dışında-devlet tiyatrosu sahnesinde buluşabiliyor. Bu konuda söylenen şeylerden biri de devlet tiyatrosunun bakışının tutucu ve eski olduğu, bu tarz tiyatronun artık ilgi çekmediği. Bu söylemde eksik ve yanlış olan taraflar var. Öncelikle eski,köhnemiş, modası geçmiş ile klasik ayrımının iyi yapılması gerekiyor. Dünya’nın çeşitli yerlerinden çıkıp gelen akımlarla Türk tiyatrosu da gelişiyor, şekilleniyor, yenileniyor. Her ne kadar geleneksel Türk tiyatrosu köklü bir geçmişe sahip olsa da Cumhuriyet sonrası dönemde yetişmiş, yerleşik, bilinçli bir tiyatro izleyicisi kitlenin aslında çok da büyük ve geniş bir kitle olmadığını görmek ve kabul etmek zorundayız. Büyük kentler de dahil olmak üzere ülkenin her yerinde henüz tiyatroyla tanışmamış büyük bir kesim var. Devlet tiyatroları bu büyük kesimle hem tiyatroyu ayağına götürmesi hem bilet fiyatlarının ucuz olması hem de oyunlarının konularının bu kesime yakın olması nedeniyle kolaylıkla buluşabiliyor. Entellektüel bir bakış açısı ve kaygılarla oyun seçimleri eleştirilirken bu husus göz ardı ediliyor. Bu göz ardı edilmenin dışında sabit fikirli olup neler olup bittiği dikkatle incelenmediğinden son yıllarda devlet tiyatrolarının Ankara Deneme Sahnesi’nde neler yaptığı,Konya’da sahnelenen Uysal Yurttaş Projesi’nin ne tür bir oyun olduğu, Ölüm Öpücüğü, Mutfak Cadıları gibi oyunlarda nasıl bir sahneleme yönteminin uygulandığı hiç görülmeden, bilinmeden eski damgası vuruluyor.
Yine tiyatronun önemli bir türü olan ve seyircinin de yoğun ilgisini çeken müzikallerin devlet tiyatroları ve diğer ödenekli tiyatrolar olan şehir tiyatroları tarafından sahnelenebildiğine dikkat etmek gerekiyor. Ülkemizdeki tiyatro tarihine baktığımızda operet ve müzikaller açısından bugün artık ikisi de varlığını sürdürmeyen Engin Cezzar-Gülriz Sururi Tiyatrosu ve Dormen Tiyatrosu’nun başı çektiği söylenebilir. 80’li yıllarda ise tiyatral açıdan birtakım değişikliklere uğramakla birlikte Haldun Dormen-Egemen Bostancı işbirliğiyle sahnelenen müzikaller öne çıkıyor. 90’lı yıllardan itibaren ise özel tiyatrolar açısından maliyetin yüksekliği ve teknik açıdan yeterli salon olmaması nedeniyle operetler yok olup müzikaller istisna haline geliyor. Sponsor desteğini sağlayıp risk alarak yola çıkan özel tiyatroların sahnelediği müzikaller her şeye rağmen çok uzun soluklu olamıyor. Tiyatral açıdan başarılı ve ilgi çekici kadrolara sahip olmasına rağmen Avrupa’daki emsalleriyle kıyaslandığında kısa sürede perdesini kapatmak zorunda kalan müzikallere Bana Mastikayı Çalsana, Anlat Şehrazat, Mucizeler Komedisi, Yıldızların Altında örnek verilebilir. Bu sezonu dikkate aldığımızda ise özel tiyatrolarda müzikal açısından-her ikisi de müzikal ile müzikli oyun arasında olmakla birlikte-popüler bir isim olan Haluk Bilginer’li “7”Şekspir Müzikali ve alternatif tiyatro izleyicisinin desteğini alan Punk Rock göze çarpıyor. Şu an için ülkemizde sahnelenen ve bir müzikalde olması gereken tüm özellikleri taşıyan iki örneğin Ankara Devlet Tiyatrosu’nda sahnelenen üç yıldır kapalı gişe oynayan Fosforlu Cevriye ve bu yıl sahnelenmeye başlayan Dün Gece Yolda Giderken Çok Komik Bir Şey Oldu olduğunu söyleyebiliriz. Yakın zamanda seyirciyle buluşan bir diğer müzikal olan Rembetiko’nun da devlet tiyatrosu tarafından sahnelenmiş olduğunu hatırlatmakta fayda var.
Ayrı bir profesyonellik alanı olan çocuk tiyatrosu ek bir maliyet getirmesi ve isim yapmış oyuncuların çocuk oyunlarında rol almayı istememeleri nedeniyle özel tiyatrolar tarafından unutulmuş, çok uzun yıllar önce çocuk tiyatrosu amatör ekiplere bırakılmış durumdadır. Genellikle çocuklara yönelik tüketim mallarının üreticilerinin kendi markaları adı altında ve bir sosyal sorumluluk projesi olarak kurdukları gezici çocuk tiyatrolarının dışında-birkaç istisnayı yok saymayarak-profesyonel çocuk tiyatrosunun görülebileceği yerin devlet tiyatroları olduğunu söylemek yanlış olmaz. Devlet tiyatrolarının tamamının okul öncesi ve okul düzeyindeki çocuklara yönelik hazırladıkları, sahneleme gün ve saatlerinin de buna göre düzenlendiği oyunların hem çocukların zihinsel ve sosyal gelişimleri üzerindeki etkisi hem de çocukların tiyatroyla tanışmaları açısından yarattığı etki reddedilemez. Çocuklar tiyatroyla tanıştıkları gibi küçük yaşta tiyatro binasını,sahnesini, ışığını da hayatlarına katmış oluyorlar. Bölge tiyatrolarının birçoğu büyükşehirlerin dezavantajı olarak görülebilecek iletişim ve etkileşim güçlüğünü de yaşamadıkları için okullara ve öğretmenlere daha kolay ulaşıp toplu bilet satışlarıyla sınıflar halinde öğrencileri tiyatroya çekerek oyunlarını her çocuğa ulaştırabiliyorlar. Çocuk tiyatrosu örneklerini sahneleyen devlet tiyatrosunun son yıllarda sahneye koyduğu Narnia Günlükleri ve aslında büyükler için yazılmış olan Midas’ın Kulakları isimli oyunun özenli ve özgün bir çalışmayla çocuk oyunu olarak sunulan hali eskimişlik iddialarına cevap olarak verilebilir.
Sadece çocuklar açısından değil,büyükler için de devlet tiyatrosunun ulaşılabilirliği diğer tiyatrolarla kıyaslanamayacak düzeyde. Özel tiyatroların önündeki en büyük engel olan maliyet turneler söz konusu olduğunda da kendini hissettiriyor. Özel tiyatroların bir kısmı hiç turne yapmayıp sadece bulundukları yerde seyirciyle buluşurken diğer bir kısmı ise-hemen hemen hepsi İstanbul merkezli olduğu için-Ankara, İzmir, Bursa, Adana gibi büyükşehirlerle Ege ve Akdeniz kıyılarında turneye çıkıyorlar. Bu turnelerin kapsamına bazen Karadeniz’in belli şehirleri dahil edilirken üniversitelerin daveti üzerine-sayıları çok kısıtlı olsa da-farklı şehirlerde seyirciyle buluşma imkanının elde ediyorlar. Özel tiyatroların turne programına dahil olabilmek için şehrin sosyo-ekonomik durumunun iyi olması şart.Köyleri,kasabaları,ilçeleri bırakın Afyon, Çorum, Niğde, Hakkari, Burdur, Gümüşhane gibi pek çok ili uzun yıllardır turne programlarında görmek imkansız. Bu durumun nedeni ve sorumlusu olarak elbette özel tiyatrolar görülemez. Ekonomik sistem ve eldeki imkanlar nedeniyle özel tiyatrolar belli bir noktaya kadar ulaşabiliyorlar. Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü ise sezon içinde oyunlarını diğer bölge tiyatrolarına ve yerleşik tiyatrosu olmayan şehirlere turneye gönderdiği gibi sezon dışı olan yaz aylarında “Büyük Anadolu Turnesi” adı altında her bölgeden oyun seçerek tüm ülkeyi yalnızca şehir merkezleri değil ilçeler de dahil olmak üzere geziyorlar. Salonu olmayan yerlerde bazen spor salonunda,bazen düğün salonunda bazen de bir meydanda çıkıyorlar seyirciler karşısına.
Yurtiçi turnelerinin yanı sıra devlet tiyatroları zaman zaman yurtdışı turneleri düzenlemekte, festivallere katılmaktadır. Yine Trabzon’da düzenlenen Uluslar arası Karadeniz tiyatro Festivali, Konya’da düzenlenen Bin Nefes Bir Ses Uluslar arası Türkçe Tiyatro Yapan Ülkeler Festivali, Adana’da düzenlenen Uluslar arası Sabancı Tiyatro Festivali,Diyarbakır’da düzenlenen Orhan Asena Tiyatro Festivali, Van’da düzenlenen Akdamar Çocuk ve Gençlik Tiyatroları Şenliği ve Ankara’da düzenlenen Küçük Hanımlar Küçük Beyler Uluslar arası Çocuk Tiyatroları Festivali ile ülkemize yabancı tiyatro gruplarının gelmesini sağlayarak çeşitlilik yarattıkları gibi kültürlerin kaynaşmasını ve Türk tiyatrosunun uluslar arası alanda tanınmasını sağlamaktadırlar.
Belli bir misyonu ve tavrı olan devlet tiyatroları ile birçok bakımdan farklılıkları olan özel tiyatroları kıyaslamak doğru değildir. Bu iki grup tiyatro arasında eşitler arası bir denge yoktur. En önemli farklılık ekonomik politikalar ve devamlılıktır. Her ikisinin de amaçlarında ortaklık varsa da izledikleri yol zorunlu olarak aynı değildir. Geniş bir yelpazeye sahip olan devlet tiyatroları ile klasik oyunları çağdaş bir yöntemle sahneleyen Oyun Atölyesi’ni,siyasi ve muhalif tavrını arka plana itmeden yoluna devam eden Dostlar Tiyatrosu ve Ankara Sanat Tiyatrosu’nu, popüler isimlerle mizahi yönü ağır basan oyunlar sahneleyen Tiyatro İstanbul’u, geleneksel Türk tiyatrosunun öğelerini kendine özgü bir tarza dönüştüren Ortaoyuncular’ı,in-yer-face akımın ülkemizdeki öncüsü sayılabilecek Tiyatro Dot’u, alternatif işlere imza atan Garaj İstanbul’u, yıllardır çizgisini koruyan Kenter Tiyatrosu’nu karşılaştırmak hatta bir tutmak anlamsızdır. Devlet tiyatroları ile özel tiyatrolar birbirinin rakibi değil tamamlayıcısı, bütünleyicisi konumundadırlar.
Genel olarak ülkemizdeki tiyatronun durumuyla ilgili değerlendirme yaparken profesyonel anlamda İstanbul dışındaki tek özel tiyatronun Ankara’da olduğunu, bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar sayıda şehir tiyatrosu olduğunu, belediye tiyatrolarının birçoğunun maddi imkansızlıklar ve yönetim değişikliği nedeniyle istikrarsız olduğunu dikkate almazsanız devlet tiyatrolarının neden var olduğunu,niçin var olması gerektiğini kavrayamazsınız. Eğer kriterleriniz entelektüel ve elitist kaygılarla şekilleniyorsa 5 liraya oyun izlemekle 30 liraya, 40 liraya oyun izlemenin arasındaki çizgide neler olduğunu göremezsiniz.
Türkiye’deki hemen hemen tüm kamu kurum ve kuruluşlarında olduğu gibi devlet tiyatrolarında da aksaklıklar, eksiklikler,sorunlar var. Devlet tiyatrolarıyla ilgili yasal düzenlemenin eksik ve çok eski olması nedeniyle hiçbir ihtiyaca cevap veremez duruma gelmiş olması sorunların başlıca nedenidir. Sistemdeki hataları düzeltmek, eksikleri gidermek yerine devlet tiyatrosunu kapatıp özel tiyatrolara daha fazla destek vermeyi önermek kolaycılıktan başka bir şey değildir. Devlet tiyatrosu işlevini yitirmiş, misyonunu tamamlamış değildir.
Tiyatroya sadece eğlence gözüyle bakılırsa konu önemini yitirir. Tiyatronun toplumun şekillenmesi,eğitilmesi,bilgilendirilmesi noktasında ne kadar değerli bir araç olduğu unutulmamalıdır. Özel tiyatroları daha çok destekleriz diyerek devlet,sosyal devlet olmanın gereklerinden olan sorumluluğunu şahıslara yükleyemez. Tema vakfı var diye Çevre ve Orman Bakanlığı’nı kapatmak, Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı var diye Milli Eğitim Bakanlığı’nı kapatmak nasıl düşünülemez ve önerilemezse özel tiyatrolar var nasıl olsa, onları destekleriz, devlet tiyatrosunu kapatalım demek de düşünülemez. Zaten tartışmayı alevlendiren ve bu noktaya getiren bir vatandaş ile bir oyuncu arasında yaşandığı iddia edilen olay. Eğer ortada bir sorun varsa vatandaş şikayetçi olur,iddia edilen olaylar ispatlanırsa da oyuncuya hak ettiği ceza verilir.İşin özünü kaçırıp da bir olay nedeniyle devlet tiyatrolarını haklı haksız,yerli yersiz eleştiri yağmuruna tutmanın ne gereği var.
Mehmet Bozkır /mehmet.bozkir@gmail.com
(Kaynak: tiyatronline.com)