18 Mayıs 2011 Çarşamba

Henüz hayatının baharında dolaşan Cansu, İstanbul'unu yazdı!

Benim İstanbul'um


Cansu Şuşut
18 Mayıs 2011


Bugün, yine sana döndü yüzüm; yollarına baktım, sokaklarını dolaştım, şarkılarını dinledim, yağmurunu kokladım, güneşine güldüm.

Durdum...

Sana lânet bile okudum, İstanbul. İçinde barındırdığın yüreğimi ağlatan her yüreğe küfür ettim.

Sustum...

Balıkçıların küçük radyolarından sızan şarkıları dinledim. Eşlik ettim; mırıldandım, karıştırdım, melodiyi kaybettim...

Sustum...

Yürüdüm...

Sanki sonsuz bir yolda yürüyormuşcasına, ama onca kalabalığın içinde yine sende yürüdüm.

Durdum...

Denizine baktım, denizine güldüm, denizine dokundum, denizine âşık oldum...

Gittim...

O an gittim işte. Bedenim oradaydı denizin tam kenarında ama ruhum yine başka kalpte...

Unuttum...

Ama sadece yalan söyledim, unutamadım değil, unutmadım. Her şeyin bende biteceğinin bilincinde... yürüdüm bu sefer. Haydarpaşa'nın nostaljisinde durdum. Hareketsizcesine sustum. Ama içimde ki küçük kız el sallıyordu giden her trenin ardından, benim her gidenin ardından el sallayıp "hoşçakal" demem gibi. Kızdım, kimseye değil kendime. Yine sana döndü kalbim, insanlarına baktım. Kalplerine baktım, ellerine baktım, yüzlerine baktım. Bulamadım...

Durdum ve sustum...

Belki de öldüm. Merdivenlerine sindim... Hayır ölmedim. Bak yine sendeyim.

Güldüm...

Sessizce güldüm. Merdivendeki karıncalarla güldük. Sana güldük biraz. Biraz halimize güldük. Biraz da köşedeki baloncuya güldük. Sonra ben merdivenleri bıraktım karıncalara, yine yürüdüm ama bu sefer boş, karanlık, terk edilmiş sokaklarında... Tüyleri kirlenmiş köpek nefesleriyle yürüdüm. Ama bu kez durmadım, susmadım son sesime kadar şarkı söyleyerek yürüdüm senin sokaklarında. Belki yalnızlığım bile yoktu yanımda. O kadar yalın bir benle yürüdüm ki...

Üşüdüm...

Çünkü rüzgârın buzdu; şarabın fazla, şarabın tatlı; bulutların abartısız, bulutların gri...

Sordum...

Sırayla bir sana, bir bana sordum... Kim değişti İstanbul? Ben mi eski ben olamadım, yoksa sen mi eski İstanbul değilsin? Kim vazgeçti İstanbul? Sen mi benden vazgeçtin? Ben mi senden? Ya da bu sefer... Sen dur, sen sus, sen unut... Belki de o, ikimizden vazgeçti...