Oyun'un notu: LİNÇÇİ İsmail Can Törtop'un sahibi olduğu LİNÇ KAMPANYASI ana sponsorlarından www.tiyatrodunyasi.com sitesinden alıp olduğu gibi buraya aktardığımız LİNÇÇİ / Shakespeare çocuğu Çorumlu yazar Tuncer Cücenoğlu'na ait aşağıdaki yazı(?!) içerisinde bulunan LİNÇÇİ kişinin bu sıfatını biz ekleyerek, bu LİNÇÇİ kişinin adını kırmızı renkle biz belirgin hâle getirdik. Ayrıca, LİNÇÇİ / Shakespeare çocuğu Çorumlu yazar(?!) Tuncer Cücenoğlu'nun bariz Türkçe yanlışlarına kırmızı renkle biz dikkat çekip, doğrularını yeşil harflerle biz yazdık!
***
Sümeyye Erdoğan'a Açık Mektup
LİNÇÇİ Tuncer Cücenoğlu
25 Nisan 2011
Öncelikle geçmiş olsun kızım.
Anlatacağım olayları okuduğunda neden geçmiş olsun dediğimi anlayacak ve bana hak vereceksin.
Birinci olay yıllar önce Ankara Devlet Tiyatrosu Yeni Sahne'de yaşandı. Sahnelenmekte olan "Bir Yastıkta" adında bir oyun. Oynayan aktörlerden biri Cüneyt Gökçer. Işıklar içinde yatsın Cüneyt Gökçer'i izlememişsindir ama adam Dünya çapında bir aktör ve rejisör. Üstelik Devlet Tiyatrolarının da genel müdürü (Devlet Tiyatroları Genel Müdürü) o tarihlerde...
En ön sırada bir erkek seyirci; ayaklarını sahneye uzatarak yükseltiye yerleştirmiş. Elinde tespih, koltuğa iyice yayılmış ve oyunu seyretmekte. O zamanki görevliler salona aldıkları seyircilerin "kabuklu yemiş ve meşrubat"ı içeriye taşımalarına izin vermediğinden olsa gerek, fındık fıstık da yemiyor, meşrubat da lıkırdatamıyor, mest olmuş bir şekilde Cüneyt Hocayı (Hoca'yı) ve oyunu izliyor yalnızca. Cüneyt Hoca “Seyirci velinimetimizdir” deyip oynamaya devam edeceği yerde, gözlerini dikmiş adama, önünden her gelip geçtikçe ya da gerekli gereksiz -ki bence bilinçli olarak- adamı kaş göz işaretiyle bacaklarını/ayaklarını toplaması için uyarıyor. Tıpkı Tolga Tuncer'in seni kaş göz işaretiyle ağzındaki sakızı çıkartman için uyarması gibi. Ama adamın tındığı falan yok. Birden ne mi oluyor? Oyun metninde olmadığı halde o koca Cüneyt Gökçer bir tekme atıyor zavallı seyirciye. “Yandım anam!” diye bağıran tiyatrosever, bacağının acısıyla kıvranırken bir ambülans (ambulans) isteniyor ve hastaneye kaldırılıyor zavallı adam.
Bu örnekleri çoğaltmak mümkün. Ferhan Şensoy'un bir oyununda, sıkıştığı zaman tuvalet için dışarıya çıkan, geri döndükten sonra da izleyemediği yerleri seyircilere soran meraklı bir seyircinin başına gelenler de ilginçtir. Ferhan'ın elinden kurtulması gerçek bir mucize örneği olmuştur bu zavallı adamın. Yani çişi geldiğinde tuvalete gitmeyip de salona mı işeseydi? İşi bittikten sonra oyunu izlemeye geri dönmeyip Ferhan'ı izlemekten mahrum mu kalsaydı? Ferhan'a olan sevgisinin karşılığı bu mu olmalıydı? Ferhan Şensoy çok ayıp etmiştir yani.
Gene Levent Kırca'nın oyun sürerken cep telefonu ile konuşmakta olan masum bir seyircinin kafasına elindeki davulun tokmağını fırlatması ve tam isabet kaydederek adamın kanlar içinde koltuğa yığılmasına neden olması da hala (hâlâ) konuşulan ve belleklerden silinmeyen bir olaydır.
Ya Müjdat Gezen'in, masumca çekirdek çıtlayan bir seyircinin kafasına, elindeki darbukayı geçirmesine ne dersin? Haldun (Dormen) ağabeyi bilirsin. Kibar ve zarif bir sanatçıdır. Ayakkabısını çıkartıp oyun izlemekte olan bir seyirciyi az kalsın boğacakken sağolsun Metin (Serezli) ağabeyin adamcağızı Haldun ağabeyin elinden güçlükle kurtardığı da hep anlatılır tiyatro çevrelerinde. Yani ayağını sıkmakta olan ayakkabıyı çıkartmasa mıydı bu zavallı adam?Üstelik bir haftadır banyo yapamamasının suçu onda mıdır, yoksa Sular İdaresinde (İdaresi'nde) mi?
Bu tiyatrocular garip insanlardır Sümeyye kızım. Sen adını duydun mu bilmem ama bizim tiyatromuzu kuran Muhsin Ertuğrul diye bir adam vardı. Mustafa Kemal Atatürk İstanbul Şehir Tiyatrolarında (Tiyatroları'nda) bir oyun izlemeye gelecek. Oyun başlamak üzere ama önder yok ortada. Muhsin Ertuğrul'daki cürete bak sen "Perde zamanında açılacaktır" deyip başlatmış oyunu. Sonuç olarak yarım saat sonra gelmiş paşa. Muhsin Ertuğrul ne demiş biliyor musun Mustafa Kemal'e? “İlk perde bitmeden alamayacağız sizi Sayın Cumhurbaşkanım. Sizi Müdüriyette (Müdüriyet'te) ağırlayalım!” Paşa da kısmış sesini, yarım saat kadar paşa paşa oyalanmış orada. Yani kalıbının adamı değilmiş paşa. Sen yedi düveli hizaya getireceksin, bu ülkenin koskoca Cumhurbaşkanı olacaksın, kıçı kırık biri çıkıp seni içeriye salona almayacak. Olacak şey mi bu? Parayı veren o üstelik. Kapatırım ("Kapatırım") dese kapatamaz mı tiyatroyu yani?
Aman bundan böyle daha dikkatli ol. Tiyatrocuların kurallarına uy... Sakız çiğneme, cep telefonunu da açık unutma... Sözün özü tiyatrocuların beter insanlar olduğunu da asla unutma...
Bak bir de şunu asla unutma ve hatta (hattâ) çerçeveletip başucuna as. Üstad Shakespeare bu aktör taifesi için diyor ki: "Aktörlerin diline düşmektense lağıma düşmek evladır." Hele bir de bir kısım medya ile birleşip de cephe alırlarsa size! Çünkü bunlar Dünyanın (Dünya'nın / dünyanın) her yerinde varlar. Aralarındaki iletişim ise inanılır gibi değildir. Afrika'dan Antarktika'ya, Sibirya'dan Yeni Zelanda'ya konuşulur durursun onların diline düştüğünde.
Birbirleriyle de pek geçinemezler ama sözkonusu (söz konusu) tiyatro olunca gerisi teferruattır ve hemen kenetleniverirler.
Aman dikkat!
Seni ayrıca sakız meselesini başörtüsü gerekçesine dönüştürmendeki ustalığın için yürekten kutluyorum.
Geçmiş olsun tekrar.
(Kaynak: tiyatrodunyasi.com)