22 Nisan 2011 Cuma

Kaan Erkam alnındaki LİNÇÇİ lekesine bakmadan yazdı!

Oyun'un notu: LİNÇ KAMPANYASI için imza veren Kaan Erkam, Nurkut İlhan, Orçun Masatçı, Yenikapı Tiyatrosu ve Tiyatro... Tiyatro... Dergisi'nin, analarının ak sütü gibi hak ettikleri LİNÇÇİ sıfatını biz ekleyip, adlarının üzerini kırmızı renkle biz belirgin hâle getirdik. LİNÇ KAMPANYASI ana sponsorlarından LİNÇÇİ İsmail Can Törtop'un sahibi olduğu LİNÇÇİ www.tiyatrodunyasi.com sitesinde yayımladığı saçma sapan, üç otuz para etmeyen, pespaye, osuruktan yazısıyla ne demek istediğini net bir dille anlatmaktan yoksun zavallı LİNÇÇİ Kaan Erkam'ın dangalakça yazmış olduğu bu yazıdaki bâriz yazım yanlışlarına, kırmızı renkle biz dikkat çekip, doğrularını yeşil harflerle biz yazdık!

***

DT Kapatılsın mı ya da Ne?

LİNÇÇİ Kaan Erkam

Benim Jenerasyonum (jenerasyonum) tiyatroyu Devlet Tiyatrolarında (Devlet Tiyatroları'nda) öğrendi. İlk olarak Ankara’da Küçük Tiyatro’da KÜÇÜK KARABALIK adlı oyunu izlemiş ve büyülenmiştim. (O dönemlerde ticari amaç kaygılı-okul okul gezen ve eğitimsiz bozuk diksiyonlarıyla çocukları tiyatrodan soğutan osuruk tiyatro ekipleri yoktu.)

O zamanlar Ankara Sanat Tiyatrosu dışında sanırım ANKARA HALK TİYATROSU vardı. İstanbul’dan gelen DORMENLER ve UYGUR Tiyatrosu, KENTERLER ve DEVEKUŞU KABARE dışında da özel tiyatro bilmezdik. Tiyatrocu olabilmek için Konservatuar (konservatuvar) vardı sadece. Bir de Dil Tarih Tiyatro bölümü (Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tiyatro Bölümü) vardı ki o oyuncu yetiştirmiyordu ilk başlarda. Daha kuramsal bir okuldu.

Tiyatrocu denildiğinde saygın kişilerle karşılaşılırdı. Çapulcu yoktu ortalarda. Ya da barlarda kafelerde bütün gün pinekleyip-TİYATRO ARTIK ÖLDÜ-diyen tiplere rastlanmıyordu. Çok önemliydi tiyatro biz Ankaralılar için.

Merhum Erkan Yücel’in dibinden ayrılmazdık ustamız olsun diye. Çay kahve götürüp getirerek provalarını izlemeye çalışırdık. LİNÇÇİ Nurkut İlhan ve Muhsin Çıtak’ın ağzından çıkan bilgileri havada kapardık. Yol gösterirlerdi bize. Fikirler verirlerdi. Kızarlardı bazen. Ama biz küsmezdik-şimdikiler gibi. Seçeneğimiz azdı ama güzel adamlardı.

Devlet Tiyatrosunun (Devlet Tiyatroları'nın / Ankara Devlet Tiyatrosu'nun) (hiç) bir oyunu kaçırılmazdı. Bizi çok seven müdürleri vardı. Bilet almayan, alamayan gençlere seyirci girdikten sonra içeri girme şansı verirlerdi. Kapıda duran daima şık görevliler de hemen bize yer gösterirlerdi.

Severdik tiyatroyu ve tiyatrocuları.

Her ne kadar toplumda tiyatrocular açlıktan ölür dense de bu güzel meslek bizi çekerdi. Anlatacak hikayelerimiz (hikâyelerimiz) vardı ve korkmazdık bir şeylerden. Ayrı fikirlerde olsak da konu tiyatro olduğunda kapılarımız dekorlarımız birbirimize açıktı.

Dizi falan da yoktu deliler gibi. Dizlerde daha çok sinemacılar oynardı. Sonra tiyatrocular da girdiler işin içine. Arkasından çoğu devlet tiyatrosu (Devlet Tiyatroları / Ankara Devlet Tiyatrosu) oyuncusu rapor alıp oyunlara çıkmadan dizilere yöneldi. Oysa iyi maaşları vardı. Bu arada özel tiyatro yapanlar ise zor durumdaydılar. Oynayacak sahne ve gün bulmakta zorluk çekiyorduk. Bir ay tek bir ay çift maaşımız sigortamız yoktu. Ama yine de haklının ardındaydık. İnanıyorduk mesleğimize.

Sonra ne oldu? Devlet Tiyatrosu (Devlet Tiyatroları) yayıldı. Anadolu’ya salonlar açtı. Anadolu insanları turne tiyatrolarındansa yerel tiyatrolarına kavuştular. Özel tiyatrolar da o kentlere gittiklerinde eğer sezon kapalıysa o salonları kiraladılar. (Dikkat ederseniz kiraladılar("kiraladılar")-dedim)

Kadrolar dolunca milletin emekli olmasını bekleyen sözleşmeli oyuncuları oldu. Ümitle sıra beklediler derken özel tiyatrolar arttı. Rağbet görmeye başladılar. Ama biletler mecburen pahalıydı. Spot almak kostüm diktirmek salon kiralamak zorundaydık. Bu arada DT eski kostüm ve dekorlarını yakardı. Yanmadan önce çalabildiğimizi çalardık açık alandaki yerlerden. Bu yüzden tarihi oyunlar oynamamız zordu. Peruk yaptırmak için gizlice el altından yardımcı olan personelden yararlanırdık. Yoksa takma sakal bıyık ya da kavuk nereden bulacaktık. Ama pahalıydık. Sponsor peşinde koşmak ve onları ağız kokusunu çekmek durumundaydık. Kürkçünün biri bize sponsor olmuştu mesela. Neler çektik anlatamam. Ama istediğimiz kostümlere sahiptik artık.

Efes pilsen (Efes Pilsen) büyük özel tiyatroların gazete ilanlarına sponsordu.

Zaman geçti.

Artık bütün dizilerde özel izinli DT oyuncuları vardı. Kısıtlama getirilince de ya erken emekli oluyorlar çok sağlam işlere imza attılarsa da basıyorlardı istifayı.

O aydın tiyatro bakışı yerini devletin düdüğü olmaya çevirmişti. Devlet ne ise oyunlar da ona göre seçilmeye başladı repertuar (repertuvar) kurulunda. Ama yine de sabit bir izleyicisi olan DT ayaktaydı. Biletler ucuz, kostümler ışıklar mükemmel-devam ettiler.

Biz de bu arada elimizden geleni yaptık ama ödül törenlerinde onlara hep biriciliği(birinciliği) kaptırdık. Halbuki elindeki sınırsız imkanla ışık yapana olduğu kadar elindeki imkansızlıklarla ışık yapmayı beceren vefakar ışıkçılarımız da düşünülmeliydi.

Şehir tiyatroları (İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları) ise bu arada fiyat kırmaya ve SAHİBİNİN SESİ olamaya devam ediyordu. AKP’ li (AKP'li) bir belediyenin CUMHURİYET KIZI adlı oyuna izin vermesi olası mıydı. Oyuncularının işçi statüsünde olmasından dolayı onları çöpçü atayabilme güçleri bile vardı. Şehir efsanesi miydi acaba bu?

Ama her olayda özel tiyatro onlara destek oldu. Aman tiyatro kapatılmasın yerine yenisi yapılsın-AKM kapatılmasın. Sonuçta 657’li oyuncu arkadaşlarımız meslektaşlarımız çok konuşabilme hakkına sahip değillerdi ki. Allah muhafaza işten atılırlardı. Çoluk var çocuk var taksitler var.

Ama hiç aklıma gelmiyor-unutmuş da olabilirim. De bizler özel tiyatrolara yardımlar arttırılsın derken-yardımlar yetmiyor ya da yardımlarda haksızlık yapılıyor derken-bizden vergi alınasın(alınmasın) derken, DT ara sıra bize salon açsın derken-onlar neredeydi. Ve hatta (hattâ) geçtiğimiz yıl 12 Eylülde (12 Eylül'de) yapılan toplantıda aramızda ne işi vardı bazılarının. Asık yüzle BİZ SİZDEN YANAYIZ dercesine durmaktan başka ne yapabilirlerdi.

Sahneye çıkmadan emekli olmuş DT sanatçıları var. Bunlardan bir tanesi katıldığı bir canlı yayında bu sorulduğunda BUNDAN GURUR DUYUYORUM dedi. Bu nasıl iş yahu. Kadın DT den emekli olmuş hiç sahneye çıkmamış. Ona verilen onca yıllık para ile ve emekli maaşı ve ikramiyesiyle bir özel tiyatro binası dikilebilirdi. Buna YUH diyen kimdi? Devletin tiyatrosu ne diyebildi.

Tarzlarımız farklı olabilir. İç kavgalarımız olabilir. Birbirimizi sevmek zorunda da değiliz. Ama kim kime ne kadar destek olabiliyor. Bizim hakkımızda gerektiğinde kötü yazılar yazanLİNÇÇİ Tiyatro Dergisine (Tiyatro... Tiyatro... Dergisi'ne) 18.yılında kapılarını açan biz değil miydik?

Bizim hamurumuzda öfke var. Bu yüzden tiyatrocuyuz. Çabuk sinirlenir ama çabuk da affederiz. Hemen gülümseyebilme yetimiz var. En kötü ayrıldığım oyuncumu bile görsem-sahnedeki günlerimiz aklıma gelir gülümserim ben.

Çok farklı oyunlar oynasak ve hatta (hattâ) görüşlerimiz ayrı da olsa-LİNÇÇİ Orçun Masatçı veLİNÇÇİ Yeni Kapı tiyatrosu (Yenikapı Tiyatrosu) Sivas’ta sıkıntı çekerken DT den (DT'den) tek bir kişi izlemeye gitti mi. (?) Gel kardeşim bir çay içelim ("Gel kardeşim bir çay içelim") dedi mi?

Sümeyye hanıma (Hanım'a) laf (lâf) eden oyuncu geri adım attı. İşten atılma konusuyla göz göze geldi. Dünyanın neresinde bu olur ki. (?)

Sanat daima özgürdür.

Amerika da (Amerika'da) Jay Leno başkanla canlı yayında dalga geçiyor. Ama başkan kalkıp onu hapse attırıp televizyon kanalını da kapattırmıyor.

Şimdi siz elinizi vicdanınıza koyun da düşünün- BU DURUMDA NE YAPACAĞIZ KİMDEN YANA OLACAĞIZ –diye

(Kaynak: tiyatrodunyasi.com)