3 Şubat 2011 Perşembe

Halka verir talkını kendi yutar salkımı: "Limon satın, gazetecilik yapmayın" diyen Doğan Yayın Holding yazarı Yılmaz Özdil neden kendi limon satmıyor?

Türkiye aydınlarının ezici çoğunluğu, hiç samimî olmamalarına karşın, samimî adam taklidi yapıyorlar!

Türkiye aydınlarının ezici çoğunluğu, başta Amerikan Emperyalizmi olmak üzere, emperyalizmin her çeşidine hiç bir ciddi tepki göstermemesine karşın, anti-emperyalist havalara giriyorlar!

Türkiye aydınlarının ezici çoğunluğu, kapitalizmin altın ve/ya gümüş tepsi içerisinde kendilerine sunduğu nimetleri elinin tersiyle itme cesareti gösterememelerine karşın, kapitalizmin doğal sonucu olan pespaye magazinel yaşama biçimine karşıymış numaraları yapıyorlar!

Türkiye aydınlarının ezici çoğunluğu, afyonları patladığında; solcu, sosyal demokrat, sosyalist, hattâ komünist kavramların içerdiği sözcüklerle dağarcıklarını süslemelerine karşın, halkı uyutan televizyon dizilerine ruh üfleyip, kapitalizmin ilelebet muhafaza ve müdafaa edilmesi için, holding basınında timsah gözyaşı döküyorlar!

Türkiye aydınlarının ezici çoğunluğu, kralın soytarısı, padişahın dalkavuğu ne işe yarıyorsa, bunun dışında hiçbir edimde bulunmayıp, burjuvazinin kiralık eleştirmeni olarak işlev görüyorlar!

***

Türkiye burjuvazisinin en önemli temsilcilerinden biri olan Aydın Doğan'ın kurmuş bulunduğu Doğan Yayın Holding şemsiyesi altında istirahat eden Hürriyet Gazetesi yazarı Yılmaz Özdil, kapitalizmin ilelebet muhafaza ve müdafaa edilmesi için yayın yapan Hürriyet Gazetesi'nin önemli bir yazarı olarak, gazetecilik yapmak isteyen gençlerin gözlerindeki umut ışıklarını söndürmek istercesine, hiç sıkılmadan, hiç utanmadan şöyle diyebiliyor:

"Limon satın... Bu işi yapmayın."

Kendisi limon satmayıp bu işi yapan Yılmaz Özdil, böyle söylemekle hiç de samimî davranmıyor.

Tıpkı, elindeki sigaranın dumanını bir vantuz balığı gibi içine çekerken, çocuklarına şöyle vaaz veren bir babanın samimî davranmaması gibi:

"Sigara içmeyin!"

Tıpkı, kendisi facebook bataklığı içerisinde gün yirmi dört saat geyik yaparken, çocuklarına şöyle bir toplumsal görev veren bir annenin samimî davranmaması gibi:

"facebook'a girmeyin!"

Tıpkı, kendisi sürekli olarak televizyonların dağıttığı "avanta, diş kirası, sadaka, sus payı" olanaklarından yararlanırken, sadece kendi çocuklarına değil, ülkemizin tüm aydınlarına ve/ya aydın adaylarına şöyle bir slogan atan bir "aydın"ın samimî davranmaması gibi:

"Televizyon aptal kutusudur!"

Patronu Aydın Doğan'ın kurduğu Doğan Yayın Holding bünyesindeki Hürriyet Gazetesi'nde burjuvazi lehine / emekçiler aleyhine kalem oynatan ve canı sıkıldığında, (kendilerine bir ekmek kapısı olarak gördükleri gazeteciliğe ürkek birer adım atmak isteyen gençlere) "Limon satın... Bu işi yapmayın." deme cüretinde bulunan Yılmaz Özdil'in aşağıdaki yazısını, çok garip ve oldukça karmaşık duygular eşliğinde, samimîyet kavramının bile içeriğini boşaltan aydınımsıları yargılayarak okudum...

Siz, bu yazıyı, kendi "mezhebinize göre", dilediğiniz bir biçimde yargılayarak okuyabilirsiniz tabii ki... (HB)


***


Defne


Yılmaz ÖZDİL
yozdil@hurriyet.com.tr
3 Şubat 2011

- Defne Joy Foster öldü...

- Ahmet Altan’ın oğlunun evinde.

- Ahmet Altan’ı arayın.

- Çetin Altan konuşur mu?

- Deneyin, n’olur n’olmaz...

- Babasını canlı yayına çıkaralım.

- Amerikalı abi, kimbilir nerde...

- E telefonla canlı yapsak?

- Annesi geldi, onu çıkaralım.

- Evliydi di mi, kocasını bulun.

- Anne babası boşanmış, kendi evliliği de görünen o ki limoni, aile dramı yani, oraları kurcalayın inceden.

- Mübarek’in konuşması vardı...

- Bırak şimdi Mübarek’i filan...

- Acun’u konuk alalım.

- Çıkmaz, kendi programına çıkar.- Show Haber bağlamıştır çoktan.

- Yıkılır bu hafta dans yarışması...

- Yarışma bitirilsin mi, yoksa devam mı etsin, polemik başlatalım, ahaliye soralım.

- Son dansını bulun.

- Hüzünlü klip yapalım.

- Veda konuşmasını verelim.

- Ha bire didiştiği partneri vardı.- Rik.

- Bulun onu, pişman mı, sorun...

- Pascal Nouma’yı çıkaralım!

- Partnerini de alsın gelsin...

- Cıvıtma, Azra Akın’ı arayın.

- Yüzücü vardı bi tane, olur mu?

- Tan Sağtürk gelsin.

- İki lafı bir araya getiremiyor o...

- Şeyi getirsek, ikoncan kız hani.

- Eda meda gibi bi şey...

- Bak o şık olur, arayın...

- Astımmış, doktor bulsak?

- Morgdan canlı yayın yapalım.

- Milletvekillerine soralım...

- İster misin Bülent Arınç ağlasın.

- Twitter, facebook yıkılıyor...

- Armağan Çağlayan twitter’a “biri şaka olduğunu söylesin” diye yazmış, onu çağıralım.

- Hürrem’i oynayan kızı çıkaralım.

- Niye?

- Ne bileyim abi, aklıma geldi.

- Sanatçı menajerleri kuyrukta, şu şu isimleri isterseniz getirelim diyorlar...

- Seçin aralarından, yedek.

- İçki hap map işine girelim mi?

- Ölmüş kız, üzülür şimdi millet.

- Abartmasak, kısaca versek...

- Öbürleri kesin köpürtür.- Vermezsek reyting çöker.

- Ciddi ayaklarına yatan haber kanalları bile verdi şakır şakır, komedi dans üçlüsündeki adam çıktı, hatıralarını anlattı.

- Emniyet’ten canlı yapalım.

- Cenaze evinden de yapalım.

- Cenaze töreni yarın galiba...

- Sanatçı tayfasının alayı gelir.

- Mustafa Sarıgül banko gelir.

- En az üç-dört kamera izlesin.

- Kahkaha atan jüri kimdi?- Saba Tümer.

- Hah... Onu getirelim.

- Bu sefer ağladı deriz.

- Dramatik bi de müzik bulun.

*

İletişim fakültelerinden sık sık davet gelir, gazetecilik televizyonculuk işini anlatayım diye... Vakit darlığı nedeniyle hiçbirine gidemiyorum maalesef, diyeceğimi topluca burdan diyeyim.

*

Limon satın...

Bu işi yapmayın.

(Kaynak: Hürriyet)