5 Şubat 2011 Cumartesi

Schopenhauer davasında ikinci perde! Schopenhauer, 170 yıl önce sanki bugünleri görerek, ibret alınması gereken sözler ediyor!


Rousseau, Nouvelle Hêloise'nin önsözünde şöyle diyordu: tout honnête doit avouer les livres qu'il publie. ** Düz bir anlatımla bu, ''her dürüst insan yazdığına ismini koyar'' anlamına gelir ve genel geçer olumlu önermeler per contrapositionem tersine çevrilebilir.*** Bunun, eleştirilerin genel karakteri olan atışma yazıları için, daha da fazla geçerli olduğunu belirtmeye lüzum yoktur.

** Her onurlu adam yayınladığı kitaba imzasını atmalı ve onun sorumluluğunu üstlenmelidir.
*** Yani yazdığına ismini koymayan, imzasını atmayan adamın dürüstlüğünden söz edilemez.



***


Riemer, Mittheilungen über Goethe isimli kitabına yazdığı önsözün xxıx. sayfasında söylediklerinde tamamen haklıdır:

''Sizinle yüzyüze gelmeyi göze alan açık bir hasım, namuslu ve akıllı bir insandır; onunla anlaşabilir, barışabilir, uzlaşabilirsiniz. Buna mukabil, yüzünü saklayan gizli bir düşman alçak, korkak bir şerefsizdir, bir eleştirinin yazarı olduğunu kabul edecek cesarete sahip değildir. Onun görüşünün kendisi için bile kıymeti yoktur,* onun peşinde olduğu tek şey, tanınmadan, bilinmeden, yaptıklarının cezasını çekmeden, sıkıntısını kusmanın verdiği gizli zevktir.''

Bu, Goethe'nin görüşü olabilir, çünkü o çoğu kez bunu Riemer aracılığıyla dile getiriyordu. Rousseau'nun kuralı, genel olarak basılmış her satır için geçerlidir. Maskeli bir adamın kalabalığa nutuk çekmesine veya bir toplantıda konuşmasına izin verilir mi? Keza onun başkalarına saldırmasına ve onların üzerine eleştiriler yağdırmasına izin verir miyiz? O, daha içeri adımını atar atmaz tekme tokat dışarı edilmez mi?

*Ya da: Dile getirdiği görüşleri kendisi bile ciddiye almaz.


***


İsmini, imzasını saklamayarak yazanlara, isim, imza kullanmaksızın saldırmak, aşikâr ki namussuzluktur.


(Bakınız: Arthur Schopenhauer, Okumak, Yazmak ve Yaşamak Üzerine, çev.Ahmet Aydoğan, Say Yayınları, s. 93-94)

(Kaynak: Oğuzcan Önver)