13 Aralık 2010 Pazartesi

Uğur Özkan, henüz lise üçüncü sınıfta okuyan çok genç ve "bol sivilceli" biri olmasına karşın, fizikten kimyadan anladığı kadar, sanattan da anlıyor!!

Ben, emeğimi, sivilcelerimi sıkarak tüketmiyor, sanatın her alanında mücadele vererek, kendimi var ediyorum!


Uğur Özkan
12 Aralık 2010


Dört yaşındaki kardeşini, ebeveyni yerine, kendisi büyüten ve kardeşine emek harcadıkça, kendisi de hızla büyüyüp hayattan zevk alan, on yedi yaşındaki sivilceli bir gencim ben!

Tiyatro Oyun Dergisi'nin on birinci sayısı, 10 Aralık 2010 Cuma günü yayınlandı. Bulunmaz Tiyatro'nun kurucusu ve Genel Sanat Yönetmeni Hilmi Bulunmaz'ın sahibi olduğu Tiyatro Oyun Dergisi, benim için, her gün gitmek zorunda olduğum okulumdan, yılların verdiği alışkanlıkla izlediğim bir televizyon programından, okuduğum herhangi bir dergiden çok daha fazla bir öneme sahip.

Tiyatro Oyun Dergisi, benim için, her gün gitmek zorunda olduğum okulumdan daha önemli. Çünkü, Tiyatro Oyun Dergisi, yazılarımıza asla sansür uygulamadığı gibi, bu dergide sansürün "s" bile yok!

Ben ve her anlamda sınıf arkadaşım Oğuzcan Önver, bu yıl nisan ayında, okulumuzda faaliyet gösteren "Kültür-Edebiyat Kulübü"nün dergi oluşturma çabalarına dâhil olup omuz verdik. Bu bağlamda, edebiyat öğretmenlerimiz, bizden birer yazı yazmamızı istediler ve biz de, onların bu isteklerini kabul edip derhal birer yazı yazdık. Fakat, Oğuzcan Önver'in yazısındaki "Lenin Barış Ödülü" ifadesine ve benim yazımdaki "rakı - balık ve Osmanlı'nın düşüşü" ifadelerine, okul yönetimi tarafından sansür konuldu. Biz, bu sansüre doğal olarak karşı çıktık ve dergiden "istifa ettik". Bana göre, bu sansürle, Oğuzcan'la beni, daha "yaşken eğmek" istediler. Oysa, gerçek sanat yapabilmek için, bize gerekli olan, özgür düşüncelerimiz ve muhalif kimliklerimizdir. Bize uygulanan bu sansürle, özgür düşüncelerimize ve muhalif kimliğimize, bukağı, kelepçe ve zincir vurulmak istendi. Bizim kendi ellerimizle var ettiğimiz Tiyatro Oyun Dergisi, yazılarımıza asla sansür uygulamıyor, bizi kelepçelemiyor, muhalif kimliklerimize dokunmuyor. Zâten bir insan, ancak özgür olduğu sürece gerçek sanat yapabilir ve böylelikle gerçek sanatçı olabilir...

Tiyatro Oyun Dergisi, benim için, izlediğim herhangi bir televizyon programından daha önemli. Çünkü, Tiyatro Oyun Dergisi bizim emeklerimizle ortaya çıkıyor!

Tiyatro Oyun Dergisi'nin tasarımını ben yapıyorum. Bu sebeple, dergiye her baktığımda, kulağıma, bilgisayarımın klavyesinden yükselen "tak, tak, tak" ve yine bilgisayarımın "mouse"umdan çıkan "tık, tık, tık" sesleri çalınıyor. Gözlerimi kapattığım bir ân, kendimi, Hereke'deki ipek halı dokuma tezgâhlarında çalışan kadınların çıkardıkları ritm duygusuna teslim olmuş gibi hissediyorum. Onlar, nasıl ki, ipeği kullanarak bir halı oluşturuyorlarsa, ben de, fotoğrafları ve yazıları kullanarak bir dergi oluşturuyorum. Emekçi insanların oluşturduğu dergide yer alan her bir yazı, doğal olarak emeğin hası verilerek yazılıyor. Oğuzcan Önver, Fitzgerald Kusz'ın yazıp Hülya Karakaş tarafından yönetilen "Dullar" adlı oyunu izliyor ve hemen oturup bu oyun hakkında çok ciddi bir eleştiri yazısı yazıyor. Ben, "LİNÇ KAMPANYASI" konusunu yazarken, daha önce defalarca okumuş bulunduğum kaynakları bir kez daha tarıyor ve iyice emin olduktan sonra yazımı yazıyorum. Hiç birimiz, yazılarımızı "kopyala-yapıştır" yada "alıntı-çalıntı" yöntemiyle yazmıyoruz. Tabii ki "Arka Sıradakiler", "Öğretmen Kemal", "Küçük Sırlar" vb. televizyon dizilerinde kullanıldığı gibi teşhircilik yaparak işin kolayına kaçmıyor ve yazılarımızı sanatsal kaygıyla, estetik saygıyla yazıyoruz.

Tiyatro Oyun Dergisi okuduğum herhangi bir dergiden daha önemli. Çünkü, Tiyatro Oyun Dergisi reklâm gelirleri peşinde koşmuyor!

Tiyatro Oyun Dergisi, "Ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler!" ("Qu'ils mangent de la brioche!") diyen Fransa Kraliçesi'nin lâfına uygun olarak kıtlıktan çıkmış bedevi gibi Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanlığı Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü reklâm pastasını yiyen "LİNÇÇİ Mustafa Şükrü Demirkanlı" tarafından yönetilen "LİNÇÇİ Tiyatro... Tiyatro... Dergisi" başta olmak üzere, diğer "LİNÇÇİ tiyatro dergileri", benim, babamın, annemin hattâ kardeşimin verdiği vergilerle geçinmiyor.

***

Tiyatro Oyun Dergisi, şu ânda sahip olduğu çizgiden hiç şaşmadı ve asla şaşmayacak. Hiçbir zaman, kapağına, insanlar, parasını ödeyip de baksın diye cesur bir fotoğraf yada herhangi bir ideolojiye bağlı olan insanların ilgisini çeksin diye, kendi düşüncelerine aykırı olarak ideolojik bir simge koymayacak. Hiçbir zaman, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmenliği'nden yada Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanlığı Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü'nden "tüyü bitmemiş yetimin" vergi olarak ödediği paralardan asla pay almayacak.

Ben, Tiyatro Oyun Dergisi'ne emek verirken, kendimi bir kardeş daha büyütüyor gibi hissediyorum. Çünkü, onuncu sayısında A5 boyutunda ve 16 sayfa olarak yayınlanan Tiyatro Oyun, on birinci sayısında A5 boyutunda ve 32 sayfa olarak yayınlandı. Yani, bir sayıda tam olarak iki kat birden büyüdü. Bir sonraki sayı da, bu büyümesini, aynı hızla sürdürecek. Tiyatro Oyun, on ikinci sayısında A4 boyutunda ve 32 sayfa olarak çıkacak. Peki ben, neden kendimi 17 yaşında sivilceli bir genç gibi hissediyorum? Bu sorunun yanıtını hemen vereyim. Eğer bir genç, mükemmelliyetçi bir anlayışla "büyüyorsa", ergenlik döneminde suratında oluşan sivilceleri kendisine sürekli olarak zorun eder ve doğal bir sonuç olarak ortaya çıkan sivilceleriyle uğraşmaktan kendini alamadığından, kendine özgü bir evren geliştiremeyip asla sanat yapamaz. Ben, kendimi, tam olması gerektiği gibi, 17 yaşında sivilceli bir genç gibi hissediyor ve suratımdaki sivilceleri hiç mi hiç dert etmiyorum. Çünkü, ben, zamanımı sanat yapmak ve topluma gerçekleri göstermek için harcarken, zâten bu sivilceler doğal olarak ve kendiliğinden yok olup gidecekler. İşte, Tiyatro Oyun Dergisi, bu bilinçle çıkıyor. Tiyatro Oyun Dergisi hızla büyüyüp şimşek hızıyla büyütüyor!