26 Aralık 2010 Pazar

Televizyon dizisi senaristleri, sosyalizme giden yolda işçi sınıfının bilimsel örgütlenmesini savunacaklarına, yapay konuları doğallaştırıyorlar! (HB)

İşçi sınıfının iktidara yürümesinin önündeki engellerden biri de televizyon dizileridir. LİNÇÇİ Yaşam Kaya'nın bile ilgisini çekebilen ve LİNÇÇİ Yaşam Kaya'ya bile; "tüm diziler ortadan kaldırılsa ya!" sloganı attırabilen televizyon dizileri, hangi izleği işlerse işlesin, hangi konuyu dayatırsa dayatsın, başrol oyuncularına, senaristlerine araba-dükkân-ev-işyeri-yazlık kazandırmanın ötesinde hiçbir işe yaramıyor. Tabii ki, bir de holding medyasına reklâm parası adı altında müthiş bir servet kazandırıyor. Tüm bu yararlar, tüm bu kazançlar elde edilirken, kapitalizm ilelebet muhafaza ve müdafaa edilmiş oluyor.

Yani...

Düzen, düzülenler üzerindeki hakimiyetini sürdürüyor.

Toplum katmanları, ezen-ezilen, sömüren-sömürülen ikilemini "es" geçerek, televizyonun karşısında el pençe divan durup, gözlerini ikincil konulara dikmenin "gönül rahatlığıyla", ertesi güne bir sürü mantığı içerisinde hazırlık yapıyor!

Televizyon dizisi senaristleri, hangi ulvî mantıkla kaleme sarılmış olurlarsa olsunlar, son tahlilde, kapitalizmin organlarının turnikelerinden geçmek zorunda olduklarından, yaptıkları iş, burjuvazî-proletarya çelişkisinin üzerini kalın bir drajeyle örtmektir. Zâten bu yeteneksiz insanlara, bu nedenle, hiç de hak etmedikleri büyük, çok büyük paralar verilir...

Tıpkı, kapitalizmin ilelebet muhafaza ve müdafaa edilmesi için varlık gösteren reklâm sektöründeki meta estetlerine büyük, çok büyük paralar verildiği gibi...

Nasıl ki...

12 Eylül Faşizmi sürecinde (ve hâlâ öyle) ezen-ezilen, sömüren-sömürülen değil, "Sağ-sol kavgası var!" yalanı gerçeğin üzerine derin bir kesif duman olarak örtülmüşse, örtülüyorsa, televizyon dizisi senaristleri de, bu dumanın daha da kalınlaşmasına neden oluyorlar!!

Kapitalizm, nasıl ki, sömürü düzenini ilelebet muhafaza ve müdafaa etmek için, yapay mahkemelere gereksinim duyuyorsa, bu düzenin "dikensiz gül bahçesi" olarak devam edebilmesi için, televizyon dizisi senaristlerine de gereksinim duyuyor!!!

Zâten, bir pazar günü kendinizi Cihangir "cafe"lerinden birine attığınızda, kendilerini "Paris yada Helen sanan" televizyon dizisi oyuncularıyla, kendilerini "Zeus sanan" televizyon dizisi senaristleriyle, kendilerini "Dionysos sanan" televizyon dizisi yönetmenleriyle... karşı karşıya, omuz omuza, yan yana gelebilir ve onların ağızlarının kenarından sızan pahalı şarabın, işçi kanına, köylü terine karışmış olduğunun farkına varabilirsiniz!!!... (HB)


***


Nedir bu ülkücülerin dizilerden çektiği!


Murat Tokay
26 Aralık 2010


Yakın zamana kadar Türk sinemasındaki din adamı, hacı ve hoca tipleri üfürükçü, sahtekâr ve yobaz olarak resmedilirdi. Bu klişeden vazgeçilmiş olsa da 'peşin hükümlülük' sağcı ve ülkücü karakterler için sürüyor. Dönem dizilerinde özellikle ülkücü gençler vahşi, kaba saba, eli silahlı çirkin tipler olarak gösteriliyor. Örgütlü solcular ise sevimli, bağımsız hareket eden, yurtsever ve silaha bulaşmamış idealist iyi aile çocukları... 'Çemberimde Gül Oya' ile başlayıp 'Hatırla Sevgili' ve 'Bu Kalp Seni Unutur mu' ile devam eden bu bakış 'Öyle Bir Geçer Zaman ki'de doruğa çıktı. Peşine düştüğümüz soru: Sinemada ve dizilerde niye hep ülkücü ve sağcılar kötü; solcu gençler ise bu kadar sevimli?

"Beş milliyetçi-ülkücü tip, sarışın yakışıklı devrimci Ahmet'in etrafını çevirmiştir. Badem bıyıklı gençlerin reisi sırıtarak elindeki silahı esas oğlana doğrultup "Bakalım şimdi seni kim kurtaracak" der... Bu arada "ben" diye bağıran eli silahlı bir devrimci genç kız görüntüye girer. Gençler, silahlarını yere atar. Ahmet'in "def olun buradan" diye haykırışı duyulur. Ülkücüler, arkalarına bakmadan kaçarlar. Bir gün sonra da bu gençler şantaj için pusu kurarak devrimci delikanlının sevdiği kızı kaçırırlar..." Yukarıdaki sahne Kanal D'de yayınlanan 'Öyle Bir Geçer Zaman ki' dizisinden. Ülkücüler bu sahneye büyük tepki gösterdiler. Filmin çekildiği sete gidip diziyi protesto ettiler.

Ülkücülerin rahatsızlığı ve itirazı sadece bu sahneye ve bu diziye değil elbet. Dönem dizisi diye sunulan yapımların devrimci gençleri şirin, sevimli; milliyetçi, ülkücü gençleri de kaba saba, eli silahlı tipler olarak anlatmalarına. MHP lideri Devlet Bahçeli'nin de eleştirdiği Öyle Bir Geçer Zaman ki dizisinde sağcılar, işbirlikçi, eli silahlı zorbalar, giyim kuşamı ile de itici, çirkin insanlar olarak tasvir ediliyor. Solcu gençler ise görüntüsü, konuşması ile de parlak, genç kızların âşık olduğu tipler. Silaha bulaşmamış, bağımsız hareket eden yurtseverler... Solcular Amerikan düşmanı, ülkücüler Amerikancı...

Çemberimde Gül Oya ile başladı

"Dönem filmi" iddiasını taşıyan yapımları seyirci hep sol bakış açısıyla seyretti. Çemberimde Gül Oya ile başlayan devrimci romantizm Hatırla Sevgili ve Bu Kalp Seni Unutur mu? ile devam etti. Öyle Bir Geçer Zaman ki de bu zincirin son halkası. Romantik aşk hikâyeleri ile "dokunaklı öykülerle" yola çıkan bu dizilerde idealizm, vatanseverlik, iyilik, erdem hep Marksist pencereden anlatıldı. Bu dizilerin esas oğlanları hep devrimci gençlerdi. Haksızlığa isyan eden onlardı, mücadele eden, işkence gören onlar... Kan dökülüyor vatan elden gidiyorsa suçlu ülkücülerdi. Bu sunuma itiraz eden yönetmen İsmail Güneş, "Ülkücü kimseyi dövmemiştir, kimseyi öldürmemiştir demiyorum. Ama 5 bine yakın sağcı-ülkücü de hayatını kaybetti. Devrimci, birini öldürmediyse beş bin ülkücüyü kim öldürdü?" sorusunu soruyor.

adalet duygusu zedeleniyor

Sakarya Fırat dizisinin senaristliğini yapan Süleyman Çobanoğlu da diziler yoluyla tarihi gerçekliğe ihanet edildiğini düşünüyor. İdeolojik bağnazlığa dikkat çeken Çobanoğlu, "Filmlerde adalet duygusu ve hakkaniyet zedeleniyor." diyor. Birçok senaryoda imzası bulunan gazeteci Avni Özgürel, dizileri, senaryoyu kaleme alanların eğilimlerinin belirlediğini söylüyor. Dönem dizilerinin senaristlerine baktığımızda solcu senarist ve yönetmenleri görüyoruz. Hatırla Sevgili'nin senaristi Nilgün Öneş bir söyleşisinde bunu itiraf etmişti. : "Amcam da, dayım da İşçi Partisi üyesiydi. Onlarla aynı fikirde bir babanın çocuğu olarak çocukluğumdan beri bir görüşüm vardı. Diziye de bunu yansıttım tabii." Mümtaz'er Türköne ise sinemeda ülkücüleri öcü göstermenin bir gelenek olduğunu dikkat çekiyor. Hatırla Sevgili dizisinde danışmanlık yapan, Bu Kalp Seni Unutur mu? dizisinin de senaryo ekibinde yer alan Türköne "İyi ülkücü tiplemeleri, dizilere ilk kez benimle girdi." diyor.

İzleyici, tepkisini ortaya koymalı

Avni Özgürel: Yakın tarih dizilerinde anlatılan, gerçek değil. Tek taraflı bir bakış var. Geçmişte ülkücüler, sağcılar ne kadar haksızlıklara maruz kaldılarsa solcular da o kadar haksızlıklara maruz kaldılar. Ne kadar sağcı, ülkücü birileri tarafından kullanıldı ise solcular da o kadar kullanıldı. Ortalıkta var olan dizilere baktığımızda ise senaristlerin gözünden geçmiş döneme dair bir karakter çizimi yapılıyor. Senaryoyu kaleme alanların eğilimleri, siyasi görüşleri bu metinleri belirliyor. Yanlış, taraflı anlatımdan rahatsız olan izleyicilerin bu dizileri yayınlayan kanallara, yapım firmalarına tepkilerini göstermeleri gerekir.

İyi ülkücü, diziye benimle girdi

Mümtaz'er Türköne: Bütün dizilerde solcular iyi aile çocukları, ülkücüler de vahşi, kaba saba adamlar olarak gösterilir. Bu sunum, dizilerin üretildiği dünyanın eseridir. Oyuncusundan senaristine, yapımcısından yönetmenine herkes solun içinde siyasal bilinçlerini edinmişlerdir. Ülkücüleri öcü göstermek, bir gelenektir. Bu geleneğin iki istisnası oldu. Birisi Hatırla Sevgili, diğeri de Bu Kalp Seni Unutur mu? İstisna olmalarının sebebi de gençlik yıllarında ülkücülerle birlikte olmuş bir senaristin bu dizilerde yer almasıydı, yani benim. İki dizi de gerek Yaşar, gerek Kürşat tiplemeleri normal insanlardı. Âşık olan, âşık olunan tipler. Bu da benim eserim. 12 Eylül'de 5 bin kişi öldü. Yarısı ülkücü, yarısı solcu. Her şeyi ülkücüler yaptı, solcular masumdur göstermek tamamen yalan. Bu yalanı uyduranlar, solcular. Solcuların bu yalanı uydurması doğal. Doğal olmayan, bunun bütün topluma yönelik dizilerde yapılmış olması.

Gerçeklere ihanet ediliyor

Süleyman Çobanoğlu (şair-Sakarya Fırat dizisinin senaristi) :Türk sinemasının öteden beri toplumsal olaylara, tarihsel sürece ideolojik bir bağnazlıkla bakmak gibi bir hastalığı var. 12 Eylül öncesi dönemi iyi kötü hatırlıyoruz. Yanlış yapılmışsa bunu bütün bir Türkiye yapmıştır. İyi bir şey yapılmışsa da öyle. Ülkücüler katildi; solcular sütten çıkmış ak kaşıktı filan, bunlar o ideolojik bağnazlığın eseri yaklaşımlar. Dizilerde siz bir insanı itham etmiyorsunuz ki; bir toplumsal hareketi itham ediyorsunuz. Bu memlekette ülkücülerin ne yaptığını da biliyoruz. Stalin'den, Lenin'den, beslenen arkadaşların ne yaptığını da. Filmlerde adalet duygusu zedeleniyor ve gerçeklere ihanet ediliyor. Senaryoyu kaleme alanları, filme çekenleri fikir namusuna davet etmek lazım.

Çivili sopayı da görecek miyiz?

Burhan Ayeri (Akşam Gazetesi TV eleştirmeni). Öyle Bir Geçer Zaman ki, kurgusu güzel bir film. Ama resmen ayrımcılık yapılıyor dizide. Bu toprakların insanlarının bir kısmı öcü, kaka diğerleri masum gösteriliyor. Burada yapımcı, senarist, televizyon kanalı bir takım oyunu oynuyor. Aynı takımın oyuncuları. Marksist'sen iyisin, şeker çocuksun. Sağcı ve muhafazakârsan yandın. Ben senaristlerin, ülkücü gençlerin eline çivili sopayı ne zaman vereceklerini merakla bekliyorum.

Suç bizde, adam gibi bir film çekemedik

Nazif Tunç (Yönetmen): Suç bizde. Suçu, ülkücüleri katil gösterenlerde aramamak lazım. Onlar kendi ideolojilerine bağlılıkla hizmet eden arkadaşlar. Düşüncelerini en etkili biçimde ekrana getiriyorlar. Bugün televizyonlarda gerek ülkücü gerekse muhafazakâr eğilimde delikanlıların örümcek kafalı ilkel gösterilmesiyle ilgili bir eğilim var. Bunu nasıl düzeltebiliriz? Biz de film çekerek, doğruyu göstererek.. 12 Eylül askeri darbesinden sonra cuntacıların idam ettiği 9 ülkücü gencin hikâyesini anlatan Yusufiye diye bir film çekiyorum. Önümüzdeki yılı gösterime girecek.

'Devrimciler beni ölümüne dövdüler, okulu bıraktım'

İsmail Güneş (Yönetmen): İsmail Güneş, milliyetçi, yurtsever bir yönetmen. Gülün Solduğu Yer, The İmam, Sözün Bittiği Yer gibi yapımlara imza atmış başarılı bir sinemacı. Güneş'in, dizilerde, sinemada "solcu, devrimci adam dövmez, adam öldürmez" ezberine itirazı var. İtirazı, kendi yaşadıklarından örnekle veriyor: "1977 yılında güzel sanatlara devam ederken okulun en başarılı öğrencisiydim. Üç devrimci genç tarafından öldürülesiye dövüldüm, kanlar içinde kaldım. Okulu bırakmak zorunda kaldım. Bunu solcu arkadaşlarıma söylediğim zaman dehşete kapılıyorlar."

İsmail Güneş'e göre bugün sinema yapanların çoğunun halkın değerleriyle problemi var. Milli manevi değerleri savunanların da sinemayla, sanatla. Bugün milliyetçileri öcü gösteren dizileri yayınlayan televizyon idarecileri, yapımcı ve senaristlerin ortak dünya görüşüne mensup insanlar ve bu insanlar gerçeği çarpıtarak devrimcileri yüceltiyorlar. "Allah bu insanlara adalet duygusu versin. Başka bir şey söylenmez." diyen Güneş, yakın tarihte yaşananları ise şöyle değerlendiriyor: "Devrimci, birini öldürmediyse beş bin ülkücüyü kim öldürdü? Ülkücüler polisle, jandarmayla çatışmadılar. Bunlar T cetvelleriyle, dolmakalemlerle öldürülmediler. Silahlarla, bombalarla öldürüldüler. Ülkücü kimseyi dövmemiştir, kimseyi öldürmemiştir demiyorum. O gün bir kavga vardı. Kavga bittiğinde her iki grubu da dövdü 12 Eylül işkencecileri. En büyük travmayı ülkücüler yaşadı. Çünkü onlar, devletin yanındaydı. Ülkücü; devlet beni döver, işkence yapar diye düşünmedi. Ama bugün bu, böyle anlatılmıyor. Bunun böyle anlatılmasını istemeyenler sanata, sanatçıya değer vermeye başladığı andan itibaren bu değişecektir zaman içerisinde."

ÜLKÜCÜLERİ KIZDIRAN REPLİKLER

Ülkücü genç: "Satılmış komünistler, yaptığınızın hesabını vereceksiniz. Dışarıda gününüzü göreceksiniz. Arkadaşımıza bir şey olursa derinizi yüzeriz."

Solcu genç: "Ulan kafanız bir şeye basmıyor, iki satır kitap okumayı bile bilmiyorsunuz, 'Başbuğ'unuzun 9 ışık saçmalığından başka bir b..k bildiğiniz yok!.." (Hatırla Sevgili)

- Ya reis biz açız

Kürşat: Ülkücü her zaman açtır aslanım

(Bu Kalp Seni Unutur mu?)

(Kaynak: Zaman)