7 Nisan 2010 Çarşamba

"BAL SİNEĞİ"Nİ İSTANBUL YENİ TİYATRO'DA SAHNELERKEN…


Yrd. Doç. Dr. Erbil Göktaş
İstanbul Yeni Tiyatro Genel Sanat Yönetmeni


Türk Tiyatrosu’nun en özgün yazarlarından Aydın Arıt’ın unutulmaz eseri "Bal Sineği"ni üç yıl sonra yeniden sahnelerken, ayrıksı bir yazarın günümüze ışık tutan dünyasında da "hüzünle" dolaştım. Bu dünyanın ele aldığı insanlar; ruhları, yürekleri örselenmiş, kafaları, beyinleri bozulmuş özellikleriyle bana "acı" verseler de, ben bardağın dolu tarafına baktım. Bu kafaları karışmış insanların karmaşık, acımasız bir çağda ve toplum düzenindeki şaşkınlıklarından oluşan "komedyaları"nın altını çizmek, gülünçlükleri ortaya çıkarmak, bana daha çekici geldi. Gerçekten de günümüz insanı, hem ruhsal, hem de beyinsel açıdan büyük bir sarsıntı geçiriyor. Algılayamadığı ve değiştiremediği bir dünyada kendine biçilmiş olan "edilgin birey" rolünü de kabul etmek istemiyor artık. Kendi dışında gelişen ve kendisini bozguna uğratan bu "sürece" müdahale etmek istiyor; edecek de…

Bal Sineği'ni sahnelerken, son birkaç yılda olup bitenler gözümün önünden resmî geçit yaptılar…

Yanı başımızdaki Irak'ta yaşananlar…

Türkiye'nin ve Kuzey Kıbrıs'ın ablukaya alınması…

Türkiye'nin parçalanması ve eyaletlere bölünmesi girişimleri…

Töre cinayetleri…

Aydınların, gazetecilerin öldürülmesi…

Dalga dalga süren davalar…

2002 seçimlerinde sandıktan çıkamayan Türkiye Burjuvazisi'nin çırpınışları…

2012'de Türkiye'nin yazgısını belirleyecek seçimler…

Ekonomideki belirsizlikler, yaşamı sürdürmenin gitgide pahalılaşması…

Toplumsal cinnet… Yabancılaşma, insansızlaşma, iletişimsizlik… İnsafın, anlayışın, dürüstlüğün, yardımlaşmanın gün geçtikçe azalması…

Kısacası, aklını yitiren bir toplum ve bu toplumu iyileştirmeye soyunan psikiyatrın hastanın ta kendisi olması… Gerilim filmlerindeki katilin polis olması gibi...

İnsanları iyileştirme, topluma yön verme, hatta yönetme iddiasındaki bir psikiyatrın acıklı komedisi…

Yine toplumun alt katmanlarından gelmiş ve pek çok işe girip çıkmış Muslukçu'nun, bir "bal sineği" gibi ortaya çıkması ve "kafaların değiştirilmesi"ni farklı yorumlaması…

Psikiyatrla evlenen Kız'ın mutluluğu yakaladığını sandığı bir günde, kendisini "yeşil bir cehennemin" içinde bulması…

Evet, provalar boyunca dikkatimi çeken, gözüme çarpan konular bunlar oldu…

Oyunumuzun konusu doğrudan bunları kapsamasa da, sorunlarımızı çözmek için "sağlam kafalara" gereksinmemiz olduğu da bir gerçek.

Çocukluğumuzda öğretmenlerimiz "sağlam kafa sağlam bedende bulunur" sözünü kafalarımıza kazımışlardı. Zaman içerisinde medya bombardımanıyla kafalarımızı bozdukları gibi, ilaçlı, hormonlu yiyecekleriyle; çeşitli atıklarla zehirledikleri havamızla, suyumuzla, toprağımızla bedenlerimizi de bozdular. Toplumumuzun yüzde doksanının "asabi", yüzde otuzunun da "obez" olduğunu düşünecek olursak, durumun önemi daha iyi ortaya çıkar.

Havamızı, suyumuzu, yiyeceğimizi, toprağımızı ve insanımızı bu "kötü gidiş"ten kurtarmak zorundayız.

İyi seyirler…