Ben Patronum - Aksanat Yeni Kuşak Tiyatro'ya ve Mehmet Ergen'e Yakışmadı…
Melih Anık
21 Mart 2010
Mehmet Ergen yönetiminde , Akbank Sanat ve British Council ortaklığı ile gerçekleştirilmiş “Oyun Yaz” projesi kapsamında ortaya çıkan genç oyun yazarlarının oyunları , sahnelenmeye başlandı. ‘Ben Patronum’ bu dizinin sunulan ilk oyunu. Oyunu Barış Toraz yazmış , Mehmet Ergen yönetmiş.
Mehmet Ergen’in yerli oyun yazarlarının ortaya çıkarılması konusunda samimi bir çaba içinde olduğuna inandığım için sezon öncesi bu mevsim üzerine olan yazımda (http://melihanik.blogspot.com/2009/07/2009-2010-tiyatro-dunyas-hayallerim.html) belirttiğim gibi , onun çabalarının sonucunda bir oyunun sahneye çıkarılması beni heyecanlandırmıştı.
Aksanat - Yeni Kuşak Tiyatro’da Harold Pinter , Sam Shepard , Neil LaBute ve Xaver Kroetz gibi yazarların oyunları ile Mehmet Ergen’in öncülüğünde buluştuk.
Aksanat ise yıllarca sanata yaptığı katkı ve geçmişte o salonlarda seyrettiğim Yıldız Tilbe, Cüneyt Türel ve Köksal Engür’lü prodüksiyonları ile bizi kaliteli olana alıştıran bir kurum.
Bu nedenle heyecanım , Aksanat ve Mehmet Ergen isminin güvenirliliğinden kaynaklanıyordu.
Oyun bittiğinde aldatılmış , kendime hakaret edilmiş gibi hissettim, utandım. Oyunu Aksanat ve Mehmet Ergen’e yakıştıramadım.
Yöneticiliğini yaptığı yazı atölyesinden öne çıkardığı ilk oyun ‘Ben Patronum’ ise diğerlerini hayal bile edemiyorum. Herhalde Aksanat’a ve British Council’ e ayıp olmasın diye ortaya bir şey koymak zorunda hissetti kendini.
Umarım tiyatro camiasından olanlar arasında bu oyunu beğendiğini söyleyenler çıkmaz. Eğer olursa , “uzmanın” ağzından çıkan “eğlendim” ifadesi gibi promosyon amaçlı olduğunu gözden kaçırmamak gerekir. Ama salt bu bile tiyatromuz için hüzünlenmemizin nedenidir.
Aşağıdaki ifade rol dağılım sayfasında yazılı.
“Kendi işini kurmak yolunda mahallede herkesten borç alıp,sonra da işi yüzüne gözüne bulaştıran Ali’nin hikayesinde , toplumumuzun en az emekle en çabuk yoldan para kazanmaya çalışan yeni kuşaklarının durumu komik bir dille sergileniyor”
Adında “Yeni Kuşak’ olan tiyatro , kendi yeni kuşak seyircisi hakkında bu yargıda : “En az emekle en çabuk yoldan para kazanmaya çalışan yeni kuşaklar ”. (“Yeni kuşak içinde en az emekle çabuk yoldan para kazanmaya çalışanlar” denmiyor !)
Yeni kuşağın , bu genelleme çerçevesinde tanımlanması , yanlış pozisyon almadır. Bunu yapanların diğer sözlerine de dikkat etmemiz ,bu “sığ” yaklaşım nedeniyle uyarmamız gerekir.
Eğitim , askerlik, toplumdaki baz ve kriterlerin dağılması , işsizlik ,yoksulluk, köşe dönmecilik, vicdanın yok olması, globalizm, sıkışmışlık vb sorunların ortasında var olmaya çalışan yeni kuşakları “geyik muhabbeti” ile genellemek yanlıştır.
Oyunun yazarı, 1979 doğumlu ve Eleştirmenlik ve Dramaturgluk eğitimi almış Barış Toraz.Nasıl ki yazarının eleştirmenlik ve dramaturji okumasından yola çıkarak bu eğitimi yapanların tümünü, içinde yaşadıkları ülkenin gerçeklerini es geçip (Ülkenin gerçeğini bu “sığ”lıkta anlatmak da denebilir) “Ali’nin hikayesi” gibi bir geyik muhabbetini , oyun diye yazmasına bakarak bir genelleme yapamazsak , yeni kuşakları da benzer bir genelleme ile bir çırpıda etiketleyemeyiz.
Bir gece önce seyrettiğim Wolfgang Borchert’in oyunu Kapıların Dışında’yı bu dünyada sadece 26 yıl yaşamış savaş mağduru bir Alman, 1947’de yazabilmişken (hem de ilk oyunu değil) biz ne yaptık da 31 yaşında bir genç , ilk oyunu olarak Ben Patronum’u yazdı?
Dünyadan örnekler çoğaltılabilir. Büchner’i , Boris Vian’ı hatırlayın...
1969 doğumlu Ben Hopkins de telefon satıcılığı ile başlayan bir ticaret masalı-Pazar’ı yazıyor , çekiyor ve ödüller alıyor. “Elin İngiliz”i bu topraklardaki bir hikayeyi anlatıyor, bizim çocuklarımız kendi topraklarına “uzaktan” bakıyor. Sorunun iç ve dış etkenlerini analiz edemiyor , sentez yapamıyor,geyik muhabbetini yazıya döküyorlar. Asıl cevaplanması gereken budur.
Ama asıl sorumlular - daha çok yaşamış olan- bizleriz. Onlara nasıl bir hayat sunduk ki onlar oyun diye 'Ben Patronum'u yazacak konuma geldiler. Asıl sorgulanması gereken de budur.
Kendisini Kültür Bakanı olarak görmek istediğini , İngiltere’de 3 tiyatro açtığını ve 3 tiyatro daha açacağını söyleyen Mehmet Ergen ise Talimhane’de uğraşmak zorunda kaldığı konular ve yazı atölyesinde yaşadıklarından dolayı olmalı , işi “gırgır”a vurmuş , kendisini sarmalamış karamsarlıkla dalgasını geçerek iyileşmeye çalışıyor sanki.
“Elin İngiliz”i bu toprakları yansıtıyor , “bizim” Mehmet’imiz İngilizlere tiyatro satıyor. Buna globalizm deyip geçemezsiniz.
Yazı atölyesindeki gençleri yönlendirecek , hayata bakmalarını sağlayacak,onları yüreklendirecek olan KİM ? Hadi onun da sorumlusu biz olalım. ( Ben Hopkins değil ya!)
Ama Ergen’in yaşına ve de kendisine “hocam” diyen öğrencileri olduğuna bakarak en azından İngiltere’deki seyircilerine layık görmeyeceği oyunlarla bizi karşı karşıya bırakmamasını ondan istemek hakkımızdır diye düşünüyorum.
“Yeni salonları İngiltere’de nasıl açtığı” sorulduğunda koltuk sayısı ile bilet parasını aklından çarpıp hasılatı hesapladığını söyleyen Mehmet Ergen o salonları dolduracak doğru oyunu da seçecek kadar deneyimli bir tiyatrocu. ‘Ben Patronum’u seçerken de hedef seyirci kitlesinden gelecek hasılatı da hesap etmiş olmalı .
Ama geçmişte saygın bir yeri olan bir sponsor tiyatrosu için seçtiği bu oyunda hasılat endişesi taşıması bir yana, bu oyunu seyre değer olur düşüncesi ile sahnelemesi hüzünlü bir durum . Bunu bir tiyatrocunun yaşadığı toplumun düzelebileceğine inancını yitirmiş diye anlarım . Kendisinin tiyatro bilgisine olan inancım nedeniyle de seyirciyi küçümsemiş diye okur ve kendimi hakarete uğramış sayarım.
Oyunu seyrettiğim akşam salonu dolduran “yeni kuşak”lardan ender olarak duyulan bir kağıdın hışırtısı kadar çıkan seslere baktığınızda, “yeni kuşaklar” , onun , kendilerine layık gördüğü bu oyuna gereken cevabı vereceklerdir , gönüllü promotörlerin reklamlarına rağmen.
Bir çift söz de Bartu Küçükçağlayan ve Deniz Celiloğlu’na : ‘Şeylerin Şekli’nden sonra tebrik ettiğimde “Ne yaptık ki ! Bu bizim normal halimiz” şeklindeki davranışlarınızı alçakgönüllülüğünüze vermiştim. Geçen zaman içinde seyrettiğim rolleriniz, maalesef sizi haklı çıkarıyor. Bence bu halden bir an önce sıyrılın. Sahneye çok yakışıyorsunuz ama bir yere kadar ! Geleceğiniz için farklı roller oynayın artık.
Oyunun dekoru Barış Dinçel’e ait. Sahnede dekor olarak düz bir pano önünde 4 beyaz sandalye var. Sahne tasarımının uzmanlık olduğu , “boş sahne”nin bile bir tasarım olarak kabul edilmesi gerektiğine inanıyorum. Ancak bu oyundaki düz pano ve 4 sandalyenin “Dekor: Barış Dinçel” başlığı ile verilmesini anlayamadım. Mehmet Ergen bunu tasarlamayı akıl edemedi mi ? Barış Dinçel , bu dekor için verdiği fikirsel desteğin “adlandırılmasını” kabul etmeseydi keşke.
Bu oyuna ayırdığım 2 saat , benim için boşa gitmiş bir zamandır.
Ama içimi acıtan şey, utanmamız gereken bir durumda “eğlenebilmektir”.
Melih Anık
http://melihanik.blogspot.com/
---------------------
Mehmet Ergen'in bu yazıya cevaben gönderdiği yazı için tıklayın...
- M. Ergün Işıldar'ın konu ile ilgili gönderdiği yazı için tıklayın...
Yazarın Tüm Yazıları
Bu Yazıyı TAVSİYE ET!
***
Yorumlar
Fuat Yucelen
3/21/2010
Hiç kusura bakmayın ama bence siz tiyatro eleştirisi nasıl yazılır bilmiyorsunuz.. Oyunun icerigi ile ilgili sadece 3 satır bilgi vermissini o da Aten broşürün arkasında yaİli. Oyunun konusu sizin seyirci ya da eleştirmen olarak bundan ne çıkardığınız. Oyunda ki iliskiler karakterler hakkında kısacası oyun hakkında 2 cümleniz bile yok. Yani bu oyunu izlemeyen insanlar için o kadar on yargılı bir yazı ki. Ayrıca yaptığını karşılaştırmalar ne kadar ebes ve gereksiz olmuş; yani Buchner ve Baris Torazi sadece yaslarına bakarak karşılaştırilir mı. Yahu Buchner kendi yüzyılının dahi 3 ınsanından biri heralde. Yani her 20 li yaslarını yaşayan ve ilk oyununu yazan bir arkadaşı böyle mı yureklendirir ya da yargilarsiniz. Ben tesekur ediyorum Mehmet Ergene ve Akbank Sanat a ne olursa olsun zaten eksikliğini çektiğimiz yerli genc yazar konusunda böyle bir adım attıkları için.. Siz fikrinizi yine beyan edin efendim beğeninizi de ama biraz da bardağın dolu trafindan bahsedin. Eleştiri denen seyin tam olarak ne olduğunun farkında oldugunuzu zannetmiyorum. Ayrica Yıldız Tilbe değil Tilbe Saran... Pek komiksiniz.. :)
Melih Anık
3/21/2010
Tilbe Saran yerine Yıldız Tilbe yazmışım. Kendi sitemde yanlışlığı farkedip düzeltmiş olmama rağmen tiyatro dünyası’nın aldığı kopyada yanlışlık kalmış.Yazıda yanyana sıralanan 3 isimden çoğu kişi yapılanın hata olduğunu farkedecek ve oyunu beğenilmeyen Mehmet Ergen’in ruh haliyle tepki göstermeyecektir diye düşünüyorum.
Melih Anık
3/22/2010
Sayın Yucelen,Yazımı okumaya değer bulduğunuz ve de düşüncelerinizi paylaştığınız için teşekkür ederim. Tiyatro eleştirisinde neler olması gerekenleri saymışsınız : Oyunun içeriği, bundan ne çıkarıldığı ve oyun kişileri ve aralarındaki karakterler anlatılmalı ; oyunu izlemeyenler için ön yargısız olmalı ; abes ve gereksiz karşılaştırma yapmamalı ; ilk oyununu yazanı yüreklendirmeli ; oyunu yapana teşekkür edilmeli ; bardağın dolu tarafından bahsedilmeli ; yukardakilerin farkında olan eleştiri yazmalı..Ayrıca hayata dair de tespitler yapmışsınız : insanlar yaşlarına bakılarak karşılaştırılmamalı ; Büchner bir dahi Barış Toraz değil ;Umarım tiyatro eleştirisi yazacak olanlar bu tavsiyelerinizi okurlar. Benim ne yaptığım “100 Yazıda Düşüncelerimi Paylaştım-Eleştiren-Eleştirmen” başlıklı yazımda var . Okursanız yararlı olacaktır.Hayata dair tespitlerinizden de yararlanacaklar olacaktır.Yıldız Tilbe’nin aslında Tilbe Saran olduğunu anlamış olmanız, sizin bilgili oluşunuzu yansıttığı kadar o ismin yanında diğer 2 ismin de yazılı olmasından kaynaklanıyor olmasın.Komedi konusundaki algınızı yeniden değerlendirmenizi tavsiye ederim.
Gülay Sezen
3/22/2010
Melih Bey. yazınızın oyunu izleyen biri olarak yazınızın iler tutar bir tarafı olmadığını düşünüyorum. Önce bir şeyler yazmak istedim, ama sizin gibi kabalaşacağımdan korktum. Ve her cümlenize cevap vermeye kalksam 2 saatimi boşa harcamış olacağım.. Fakat şu cümlenizi okuduktan sonra duyduğum rahatsızlığı belirtmeden geçemeyeceğim. -Umarım tiyatro camiasından olanlar arasında bu oyunu beğendiğini söyleyenler çıkmaz-. Yahu size ne. Böyle basiretsiz bir açıklamanın sebebi nedir yahu. Siz kendinizi nasıl bir merci zannettiniz bunca yıl da kaleminizden böyle bir cümle çıkabiliyor. Ben oyunu izleyen biri olarak, sizin bu yazıyı Mehmet Ergen’e kasıtlı güdümlenmeniz üzerine yazdığınızı zannediyorum. Şayet eleştirinizde oyun üzerine tek bir düşünceniz sözünüz yok. Yazınızın sonunda kendinizin de belirttiği gibi 2 saatinizi boşa harcamışsınız. Yazık. Ayrıca oyun hakkında şunu söylemek istiyorum. Sahne üstünde başarılı gençleri görmek, onların enerjisini paylaşmak çok güzel bir duygu. Oyunu çok beğendiğim söylenemez. oyunun bir shakespeare ya da Buchner değil elbet. Ama bu oyunun ve bence işte Akbank Sanat’ın ve Mehmet Ergen’in başarısı tam da burda devreye giriyor. Bizim bir Buchner’ imiz yok, ve bu oyunlar olmasa Barış Toraz’ımız bile olmayacaktı. Yani her şey bir yana sanki Buchnerler, Shakespeareler, ya da adını bilmediğim başka kimler kimler çevrelemiş etrafımızı da, Genç Türk Tiyatro Metinleri açısından yüzüyoruz bir deryada sanki. Siz de kalkmış neler söylüyorsunuz. Dolu dolu bir iki saat geçirmek isterseniz eğer tavsiye ederim. http://tiyatrodunyasi.com/makaledetay.asp?makaleno=1409
Melih Anık
3/22/2010
Gülay Hanım,Düşüncelerinizi paylaşmanızdan çok memnunum. Benim gibi “kabalaşmanızda” bence bir sakınca yok . Gençler, onların başarıları ve onları “kullananlar” beni çok ilgilendiriyor. Onlar hakkında umutsuz değilim.Ben sahnede “başarı” görmedim ve yazdım. Oyunu çok beğenmemişsiniz ama siz “başarı” görmüşsünüz . Ama salt yüreklendirmek adına olmayan başarıyı alkışlamanın yararlı olduğuna inanmıyorum. Ben Patronum’u başarılı sayarsak Barış Toraz’a ve diğer gençlere kötülük yapmış oluruz. Bazıları onun başarısından kendilerine başarı çıkarmaya çalışıyorlar ki bu “oyun”a en azından katılmamak gerekir.Tartışma da bu noktada zaten. Kaldı ki yazımda da kabahatin bizde olduğunu belirttim.Nasıl bir birikimle yaptığınızı bilmediğim için Genç Türk Tiyatro metinleri üzerine yaptığınız değerlendirmeniz üzerine düşünce hanesini şimdilik boş bırakıyorum. “Basiret” , “kasıtlı güdümlenmek” “kendini merci sanmak” gibi -ağır- iddialarınızı kısa bir yorum çerçevesi içinde cevaplamak ise çok zor. Sadece yanıldığınızı söylemekle yetineceğim. Bir fırsatını bulduğumda bu konuda düşüncelerimi paylaşacağım.Sanıyorum beni , okuduğunuz tek yazımla değerlendiriyorsunuz. Mehmet Ergen’in cevabına cevap vereceğim. O zaman gene düşüncelerinizi paylaşmanızı dilerim.Düşüncelerimiz, bizi okuyanlar için yararlı olur umarım.
Engin Yüksel
3/22/2010
Sayın Melih Anık, -Ne olur, -Ben Patronum- adlı oyuna bir kez daha gelin. Çünkü, hiçbir grubun ya da hiç bir kurumun oynamaya cesaret edemeyeceği türden bir text. Basit gibi görünüyor fakat değil, biraz fazla derin bir text. İşte bu yüzden bir kez daha gelin. saygılar diyelim de bari bunda kusur etmeyelim...
ayşen seval
3/22/2010
Sayın Melih Anık,Gerçekleri ortaya koyduğunuz cesur yazınız için trebrik ve teşekkürü hak ediyorsunuz. Mehmet Ergen -fabrikasyon- reji anlayışını Aksanat’a bulaştırarak, yeni kuşakları da lekelemiştir bence.
Melih Anık
3/23/2010
Engin Bey,Önerinizi yerine getiremeyeceğim için çok üzgünüm . Galiba benim dayanma sınırımı aşar. Ama siz metinde gördüğünüz derinliği bir yazı ile paylaşırsanız kendi adıma ben çok memnun olurum. Samimi saygı ve sevgilerimle.Ayşen Hanım,Teşekkür ederim . Ancak yazımın Mehmet Ergen için sizin yaptığınız gibi bir yargıya neden olmasından üzüntü duyarım. Mehmet Ergen’e “yüklenmişsem” onun iyi bir tiyatrocu olduğuna inanmış olduğum içindir. Hayalleri kırdığı ve çok daha iyisini yapabilecekken yapmadığı için kızıyorum. Ama kızgınlığımın temelinde onu zorlayan tiyatro düzeni de var. Eminim ki o da kendi kendine ne yaptığının farkındadır ve bizlere en iyisini sunacaktır. Ama biz onu o güne kadar uyarmaya devam edelim derim, umudumuzu yitirmeden. Bize “köpürse” de...
(Kaynak: tiyatrodunyasi.com)