13 Ocak 2010 Çarşamba

"CAHİL OLMAYAN" BİR YAZARIN

"CEHİLİYET HAKKI"
BİR PROFESÖRÜN CEHİLİYET HAKKI VE AKP'NİN TİYATROLAR POLİTİKASI


LİNÇÇİ Ahmet Ertuğrul Timur


Yıldız Teknik Üniversitesinde çalıştığım dönemde yaşlı hadememiz Ayşe teyze bölüm başkanına sinirlendi mi hep benzer cümleleri kurardı "Bir de profesör olacak ......'yi bile bilmiyor". Bu nokta noktalar her gün değişebilirdi. Her defasında "Ayşe Teyze o bir kimya profesörü, her şeyi bilemez tabi ki ....." derdim ama o esnada onun derdi beni dinlemek değil sinirini boşaltmaktı elbette.

Bir yazımda da değindiğim gibi özellikle günümüzde diplomalı cahiller ordusu oluyoruz. Herkes kendi alanında uzmanlaşırken diğer konularda zır cahil kalabiliyor, oysa eskiden öyle miydi? Ülke ve Dünya gündemine dair önemli her ne olursa hemen kulaklar üniversitelere çevrilir ve sadece profesörleri, doçentleri de değil öğrencileriyle dahi üniversitelerin sesine kulak verilirdi. "Sen Okumuş adamsın, bilirsin" denilir ve yaşlılar bile okumuş olandan akıl alırdı.

Evet günümüzde alanında uzmanlaşmış, eğitimli robotlar tercih edildiği için artık bir profesörün de alanı dışındaki bir konuda cehaletini kabul edebiliyoruz. Ama ya alanı veya alanının kapsamında, yakınında olan konularda bir profesörün cahillik hakkı var mıdır?

Prof.İskender Pala'nın üstelik de Edebiyat profesörü olan İskender Pala'nın, ve bunun da üstüne üstelik de Bir çok ülkeden büyük kentimiz İstanbul'un Belediye Başkanına Kültür Sanat danışmanı olan İskender Pala'nın , ve daha da üstelik bir gazetede köşe yazarlığı da yapan İskender Pala'nın tiyatro alanında , Türk Tiyatrosunun geçmişi hakkında cehalete hakkı var mıdır? Olamaz, olmamalıdır! Ama 5 Ocak tarihli Zaman Gazetesinde yazdığı yazıya baktığımızda ister istemez düşündüğümüz İskender Pala ya Türk Tiyatrosu konusunda gerçekten cahil, bilgisiz ya da hitap ettiği Zaman Gazetesi okurlarını bilerek ve isteyerek onların beklentisine uygun ve onları arkasına alacak şekilde yanlış bilgiler vererek aldatıyor.

İskender Pala'nın bu yazısına cevaben üç önemli yazı yayına girdi. S. Dündar Müftüoğlu, LİNÇÇİ Kemal Kocatürk, Ergün Işıldar o kadar güzel yanıtladılar ki tartışmasız gerçeklerle İskender Pala'nın Türkiye Tiyatro Tarihi üzerine iddiaları çok kolayca çürüttüler. Bundan sonra bu konuda yazılacak yazılar da sanırım benzer tekrarlar olacaktır. O nedenle ben yazının bu yanıyla değil hükümetin yakın gelecekteki Tiyatro politikası yanına değineceğim.

Sadece okumamış olanlar varsa İskender Pala'nın ne denli yanlış bilgilerle okurlarını yanılttığına örnek olarak S.Dündar Müftüoğlu'nun yazısından bir paragrafı buraya almak istiyorum.

..........“… Güllü Agop'un Türk tiyatrosu zamanla Müslüman kadınlara da oyuncu olma kapısını aralayınca sayısız çeviri oyunlarla kuvvetli bir tiyatro rüzgârı esti. Bunlardan bazılarının konusu dini (daha doğrusu Müslümanlığı) aşağılayan, dindar insanlara kara çalan, çokevliliği öne sürerek din adamlarını kötüleyen bir yapıya sahipti. (Bugünün muhafazakâr kesimlerinde tiyatro geleneğinin yerleşmemiş olmasının başlıca sebebi işte budur.)” demişsiniz! Güllü Agop’un “Osmanlı Tiyatrosu”nda hiçbir Müslüman Türk kadını sahneye çıkmamıştır. Burada, “Kadınlara oyuncu olma yolunun açılması” ile “kuvvetli tiyatro rüzgarı esmesi”ni okurlarınızın bilinçaltında özdeşleştiriyor, bunu “dinin aşağılanmasına, dindarlara kara çalınmasına” bağlayıp, bir kez daha bilinçaltlarına yöneliyor, buradan doğru da “bugünün muhafazakar kesimlerinin tiyatro geleneksizliğini” açıklamaya çalışıyorsunuz. Bir taşın, bu kadar çok kuşa isabet etmesi biraz zordur ama, denemişsiniz! Tiyatrolarda “dinin aşağılanması” ile “kadınların sahneye çıkmasını” nedensellik ilişkisi içine sokmaya çalışarak, okurlarınızı yanıltıyorsunuz. Bakınız, tiyatro sahnesine çıkan ilk Müslüman-Türk kadını Afife “Jale”, Güllü Agop’un ölümünden 18 yıl sonra bunu gerçekleştirmiştir. Afife, Güllü Agop’un öldüğü yıl, doğmuştur:1902! Bırakınız kadınların sahneye çıkmasını, oyunları izlemeleri bile yasaktı. Kaynaklardan ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz… Bir de Sayın Pala sizden, inandırıcılık adına şunu beklemek hakkımızdır sanırım: Kendi isteğiyle Müslüman olup, “Güllü Yakup Efendi” adını alan ve yaşamının sonuna dek “Sarayda” yaşayan Güllü Agop’un Osmanlı Tiyatrosu’nda oynanan oyunların hangilerinde din, dindarlar ve din adamları aşağılanmıştır. Örnekleriyle ve kaynaklarıyla açıklayınız, lütfen! Aksi takdirde, 100 yıl önce ölmüş bir müslümana iftira etmek gibi bir tuhaflık ve saygısızlık üstünüzde kalacaktır.

Efendim kabaca Halkın iradesine dayalı yönetim biçimi gibi sunulan burjuva demokrasisinde yaşanan aslında halkı bilinçlendirip, objektif bilgiyle donatıp sonra onun tercihini sormak değil halkı kendi doğrularına göre aldatmak, aldatarak ikna etmek şeklinde hayat bulur. Bunu da zaman zaman başbakanlar , bakanlar direkt yapar, bazen de yandaş köşe yazarlarına, aydınlarına, danışmanlarına yaptırırlar. Bazen de bu yazarlar, milletvekilleri ortaya bir görüş atarlar ve gelecek tepki gözlemlenir. Eğer çok fazla tepki yükselirse bu proje değiştirilir, düzeltilir yada tümden rafa kaldırılır ve tepki çok büyürse de aslında böyle bir niyet yokmuş bu kişinin kendi görüşüymüş gibi lanse edilir. Ama eğer ki bu kamuoyuna sızdırılan projeye fazlaca bir tepki gelmezse hızla hayata geçirilir. İşte bu nedenle Başkan Danışmanı İskender Pala'nın bu yazısı önemlidir. Bu aslında zaman zaman değişik ortamlarda dile getirilen ve zaman zaman bizlerin de kulağına gelen AKP hükümetinin Tiyatro politikasının yürürlüğe konulmak üzere ilk startının verilmesidir işte bu nedenle önemlidir!

Devam Edecek

(Kaynak: tiyatrom.com)


***


Oyun'un notu: Yukarıdaki metni, LİNÇÇİ Ahmet Ertuğrul Timur'un sahibi olduğu LİNÇÇİ tiyatrom.com sitesinden alarak olduğu gibi yayınladık. Ancak, metinde bulunan LİNÇÇİ adlara biz link verip, bu adları biz kırmızılaştırdık!

Ayrıca bakınız: Yalan makinesi ve küfürbaz Mustafa Demirkanlı'nın sözde küfre karşı kampanyasına alet olanların imzaladıkları metni ve alet olanları teşhir ediyoruz!

Linç imzacıları listesi