Coşkun Büktel
29 Ekim 2009
Ankara DT, "Bir Delinin Hatıra Defteri"yle, asparagas tiyatroyu hortlatmaya çalışıyor
VİNÇLİ VE EZBERLİ OKUMA TİYATROSU
Oyunda Rusya atmosferi yok, Rus olan, 19. Yüzyıl'a ait olan hiçbir şey yok, kar yok, soğan kubbe yok, "beyaz geceler" yok, 6. dereceden küçük bir memur olan kahramanımızın evi yok, evin sefaleti yok, kahramanımızın kapatıldığı tımarhane yok, deli gömleği ya da zincir yok, metindeki mizansenlerin hiçbiri yok...
Hepsinin yerine bir vinç ve vincin ucunda tek kişilik çelik bir sepet var. Oyuncumuz Erdal Beşikçioğlu oyundaki rolünü o sepetin sınırları içinde, yalnızca sesiyle oynuyor. Çünkü sepet, oyunun gerektirdiği mizansenleri gerçekleştirmeye müsait değil.
Sahne arena biçiminde düzenlendiği için, seyircinin yarısı başka bir oyun, diğer yarısı başka bir oyun seyrediyor. Daha kötüsü, vinç Beşikçioğlu'nu, arenanın hangi tarafına çevirirse, o taraftaki seyirciler söylenenleri anlıyor, Beşikçioğlu'nun tam arkasında ve vincin öte yanında kalıp Beşikçioğlu'nun sırtını bile zor görebilen seyirciler ise ya hiçbir şey duymuyor ya da duyduklarını net olarak kavrayamıyor. Vinç, eşitlik gözeterek arenanın her tarafına azar azar döndüğü için, seyirciler, yalnızca kendi taraflarına doğru söylenen konuşmaları duyuyor/anlıyor, yani oyunun en iyi ihtimalle ancak yüzde ellisini seyredebiliyorlar. Bu durumda, metni okumuş olanlar ile 40 yıl önce aynı oyunda Genco Erkal'ı seyretmiş olanlar dışında hiç kimse, oyunda neler olup bittiğini kavrayamıyor.
Ama asparagas tiyatroda, neler olup bittiğini kavramak önemli değildir. Önemli olan yenilik yapmaktır.
Birkaç yıl sonra, bu oyunu bir eskimonun buzdan evinde, çölde bir devenin üstünde, bir maden ocağında, olimpik bir havuzun trampleninde ya da bir helanın dört duvarı içinde geçirecek yönetmenler de, oyunu seyirciye geçirmeyi beceremeseler de, yönetmenimiz Cem Emüler gibi "yenilik" yapmayı becermiş olmakla övünebilecekler.
Yönetmen Cem Emüler, broşür yazısında, "Bir Delinin Hatıra Defteri"ni neden bir vincin çelik sepetinde icra edilen ve ancak yarısı izlenebilen bir okuma tiyatrosu haline getirdiğini açıklamak için, öyle uzun uzun dil dökmeye, mantıklı gerekçeler üretmeye çalışmaya hiç tenezzül etmiyor. Sadece şu kadarını söyleyip geçiyor:
Peki, bugün, bu öyküyü sahneye koyarken ne eklemek gerekirdi üstüne? Bir makine! Yüz altmış altı yıl önce kurşun kalemle yaptığımız işleri artık makinelerle yapıyoruz. Çok ilerledik! Artık o karanlık günler geride kaldı! Unutmayalım: Dostoyevski'nin dediği gibi, "Hepimiz Gogol'ün paltosundan çıktık."
Ne alaka ama, di mi? Asparagas tiyatro işte bu zekâlarla yapılan, bu zekâlarca övülen bir şey.
Beşikçioğlu'nun terine yazık!... Yalnızca ekrandan tanıdığım ve gerek fiziği, gerek güçlü kişilik izlenimi yaratabilen inandırıcı oyunculuğuyla takdir ettiğim Beşikçioğlu, bu saçmalığa malzeme olmayı nasıl olup da kabul etmiş anlayamadım.
Sadık Medin ve Hilmi Bulunmaz'la birlikte, İstanbul'da ödül galasında seyrettiğimiz oyunun Hilmi Bulunmaz tarafından kaydedilmiş bazı video görüntülerini seyretmek için, lütfen...
TIKLAYINIZ!