KAPİTALİZM BUDUR:
ALTTA KALANIN CANI ÇIKAR!
Ben, televizyon programlarına sıcak bakan biri değilim. Özellikle televizyon dizilerindeki pespayelik ve insana uzaklık, beni çileden çıkarıyor. Oyunculuğun "o"sunu, yönetmenliğin ve yazarlığın "y"sini görmekte bayağı zorlandığım bayağılıktaki dizileri izlemediğim için, kendimi bayağı şanslı hissediyorum. Cumhuriyet Portal’dan aktardığımız haberi okuduğunuzda, ne demek istediğimi daha iyi anlayabileceksiniz. (HB)
***
Dizide çalışmak bir ömre bedel
Ömre Bedel dizisinin setinde fenalaşan, hatta ölümden dönen Fatma Elif Develi şu anda hastanede yaşam mücadelesi veriyor. Oyuncunun eşi Mustafa Develi hastanede yalnız bırakıldıklarını, sette bir ambulans bulundurulsa eşinin durumunun bugün çok daha iyi olacağını söylüyor.
Şirin Güven
Cumhuriyet / Hafta Sonu - Dizi ve setlerde yaşanan tatsız olayların ardı arkası kesilmiyor. Sonu belli olmayan uzun mesai saatleri, hiçbir sosyal güvencenin olmayışı ve oldukça stresli çalışma ortamları... Ancak maalesef sorunlar bunlarla sınırlı değil. Son günlerde setlerde yaşanan bu duyarsızlıkların sonucu ölümlere kadar dayandı. Sinema Emekçileri Sendikası (Sine-Sen) Genel Başkanı Celal Çimen’in de dediği gibi anılmayan ve sükûnetle üstü örtülmeye çalışılan pek çok kötü olayın arasında üstü kapanamayacak kadar dehşet vericileri de var. Mesela Gold Film tarafından yapılan ‘Sonbahar’ isimli dizinin çekimlerinden dönen kostüm sorumlusu Tülay Ergildi ile yardımcısı Zehra Sezgin’in trafik kazasında hayatlarını kaybetmeleri gibi... Üstelik bu acı olay tek değil. TRT için çekilen ‘Aynadaki Düşman: Teşkilat’ dizisinde yardımcı yönetmen olarak görev yapan Yeşilçam emekçilerinden Abdullah Baykal da, sette geçirdiği kalp krizi sonucu hastaneye yetiştirilirken yaşamını yitirdi. Geçen günlerde bir kötü haberi de Fox Tv için çekilen ‘Ömre Bedel’ adlı dizinin setinden duyduk. 23 Ağustos Pazar günü dizide figüranlık yapmak üzere sete gelen Fatma Elif Develi sette bayıldı. Develi şu an hâlâ Koşuyolu Kalp Hastanesi’nde yaşam mücadelesi veriyor. Peki tüm bu tatsız olaylar neden yaşanıyor? Bunların sorumlusu kim? Ve bu hesapları kim verecek?
10 saat bekledi
Tüm bunların yanıtları için aslında bu olayların iç yüzlerine bakmak yeterli. Fatma Elif Develi gibi tüm figüranlara oynayacakları sahnenin saati söylenmiyor. Onlar setin ilk misafirleri. Sabahtan gidip kendi sahneleri çekilip de işleri bitene kadar bir köşede beklemek zorunda bırakılıyorlar. Çoğu zaman ertesi sabaha, hatta akşama kadar bile setin sürdüğü oluyor. Tabii onca saat aralıksız olarak çalışan bir tek oyuncular değil. Reji ve teknik ekiplerin de uzun saatler boyunca çalışmak zorunda kaldığını hatırlatmak gerekir. Tüm bu insanlık dışı çalışma saatleri bir bölümü 90 dakika olan dizilerin yetişebilmesi için... Nitekim Fatma Elif Develi de o gün sete sabah saat 08.30’da varıyor. Yine yardımcı oyuncu olan kocası Hacı Mustafa Develi de eşine destek olmak için onunla birlikte gidiyor sete. Mustafa Develi, ilerleyen saatlere rağmen eşinin setteki işinin bitmemesine hiç şaşırmıyor aslında çünkü onlar bu duruma alışık. Ancak saat 18.30’da setten birileri Develi’nin yanına geliyor ve “Elif Hanım sette bayıldı” diyor.
Hikâyenin gerisi maalesef daha da kötü. Mustafa Develi can havliyle içeri eşinin yanına gidiyor. Mustafa Bey’in anlatımıyla Elif Hanım’ın kalbi durmuş, suratı bembeyaz, gözler yarı açık ve dili gırtlağına dayanmış. Ancak ortada ilk müdahaleyi yapabilecek kimse yok. Çoğu zaman yüz civarı kişinin çalıştığı sette bir tane bile sağlık görevlisi yok, acil bir durum için hazırda ambulans beklemiyor. Bir şekilde bir araba bulup hastaneye doğru yola çıkıyorlar. Henüz kimse bir müdahale yapabilmiş değil. Karısına suni teneffüsü de, kalp masajını da kendi yapan Mustafa Bey şöyle anlatıyor: “Resmen ölüydü eşim onu gördüğümde. Dilini dışarı çıkardım nefes aldı. Kimse bir şey yapmamış, kimsenin ilgilendiği yok ben yapıyorum her şeyi. Oysa ilk müdahale çok önemliydi. Eğer ilk müdahaleyi gerçekleştirebilecek biri olsaydı sette, şimdi eşim böyle yatıyor olmayacaktı belki de”.
Sonra Zeytinburnu Ermeni Hastanesi’ne varıyorlar. Ancak doktorlardan alınan ilk haber çok kötü: “Eşiniz ölmüş”. Yine de hastaneye varana kadar geçen 20 dakika boyunca bir profesyonel tarafından yapılamayan müdahaleye başlıyorlar. Tam 45 dakikanın sonunda Elif Hanım yaşama dönüyor. Altı gün yoğun bakımda kalıyor. Bugün hâlâ yaşam fonksiyonları tam olarak yerine gelebilmiş değil. Konuşamıyor, hiçbir şeyi hatırlamıyor, özellikle de kazanın olduğu günü. Ve maalesef yedi kere kalbi durduğu ve bu süreç esnasında beynine bir süre oksijen gitmediği için sağ tarafı tam olarak tutmuyor şu an. Bugün, yarın kalp pili takılacak bir de…
Tek başımıza bırakıldık
Peki çekilen tomografilerde beyninde bir sorun bulanmayan, 32 yaşındaki Elif Hanım sette birden neden bayılıp kaldı acaba? İnsanlık dışı, yoğun çalışma temposu bir neden olabilir mi? Yoksa eşi Mustafa Bey’in dediği gibi stresli çalışma ortamı mı sebep oldu: “O gün çok yorulduk. Stresli bir ortam vardı. Sette kötü davranışlara da maruz kaldık aslında. ‘Gel buraya. Git oraya’ diye 50 kere çağırıp, 50 kere geri yolladılar bir sahne için eşimi”. Ya setlerde onca emek vermelerine rağmen hiçbir sosyal güvencelerinin olmamasına ne demeli? Gold Film, Elif Hanım için sigorta yaptırmamış. Aslında set süresince günlük sigorta yaptırmak zorundalar ama Mustafa Bey ve Sinesen Başkanı Çimen’in de dediği gibi hiçbir sette oyunculara sigorta yapılmıyor. Yani bir anlamda dizi setleri can pazarı…
Bu acı olayda yalnız bırakılan Develi ailesi üzgün ve kızgın. Acısıyla baş başa kalmış Mustafa Bey şunları diyor bir tek: “Biz zaten zar zor geçinen insanlarız, eşim resmen ölüme terk edildi. Tek başımıza bırakıldık. Biz sigortasız çalışmak istemiyoruz ama sigorta yapmıyorlar. Çok ısrar edersek bir daha işe çağırmazlar bizi. Dava açacağız onlara ama insan hayatının bir bedeli olamaz ki… Bir de asıl acı olan bir sağlık ekibi olsaydı sette, biz bugün burada değil evimizde olacaktık. Hayvanlara bile değer veriyoruz, sokaktan alıp besliyoruz. Bu bir insan hayatı, böyle yapılmamalı… Kullanılmış bir varaka kağıt gibi olduk. İşimiz bitti atıldık… Arayıp sormamaları, gelip gitmemeleri ne demek? Resmen o dizi bizim için gerçek oldu, “Ömre Bedel” oldu. Neyse ki, o gün karımı yalnız bırakmamışım. Orada olmasam akşam bana paketlenmiş şekilde ölmüş bir kadın vereceklerdi belki de. Bugün de yine arayıp sormuyor olacaklardı. ‘Eşiniz öldü, biz işimize devam ediyoruz. Bundan kendimize düşen payı yiyeceğiz, size de düşen pay bir ölümdü’ diyorlar. İnsan hayatı hiç değerli görülmüyor”.
Develi’nin durumunu merak eden yok
Olay gerçekten çok acı. Ancak bir o kadar tuhaf olan da Mustafa Develi ve eşinin tüm bu olaylarda yalnız bırakılmaları. İlk akşam Zeytinburnu’ndaki hastaneye setten birkaç kişi gidiyor. Ancak hepsi bu. Bir daha ne arayan var, ne de soran… Sette beraber çalıştığımız arkadaşımız iyileşti mi acaba diye merak eden nasıl olmaz anlamak mümkün değil. İşin bir de maddi boyutu var tabii. Zeytinburnu Ermeni Hastanesi’ne ilk girerken setten onlarla gelen kişi “Hiçbir masraftan kaçınmayın” diyor demesine ama bir daha onu ya da aynı setten bir başkasını bulmak mümkün olmuyor. Mustafa Bey dört günün sonunda eşini Koşuyolu Kalp Hastanesi’ne aktarırken cast ajansları Can Ergül’ü de, dizinin yapım şirketi Gold Filmi de arıyor. Ancak maalesef tek yaptıkları üzerlerindeki sorumluluğu birbirlerine atmak oluyor. Cast Ajansı yapım şirketine, yapım şirketi cast ajansına topu atarken Mustafa Bey kendi başının çaresine bakmaya koyuluyor. Ve tabii ki olayın üzerinden bunca gün geçmesine rağmen bugüne kadar hâlâ kimse aramamış onları. “Eşiniz iyi mi Mustafa Bey” diye sormak için bile… Yani maddi ya da manevi hiçbir destek yok. “Evet bizim için çalışmaya gelmiştiniz. Bizim setimizde bir kaza yaşandı ama biz sizi tanımazdan gelir, döneriz çekimlerimize” mi deniyor?
Normal midir şimdi bu durum? 32 yaşında bir kadın oyuncu sette bayılıyor, kimse bir şey yapmıyor. Daha önce setlerden duyulan onca tatsız olaya rağmen hâlâ bir sağlık görevlisi yok. Kaldı ki, setten dönerken trafik kazasında yitirdiğimiz Ergildi ve Sezgin de Gold Film için çalışıyorlardı. Bu talihsiz olayı bizzat yaşayan Gold Film nasıl hâlâ bir sağlık görevlisi koyamıyor setine anlamak çok güç doğrusu.
***
Sinema Emekçileri Sendikası Genel Başkanı Celal Çimen
Fındık işçisi sözleşmesi bile yapılıyor
Bu tarz talihsiz olaylarla sık sık karşılaşıyoruz son zamanlarda. Çoğunu dışarıya pek sızdırmamaya çalışıyorlar. Bizim asıl sorunumuz sektördeki teknik ekibin ve oyuncuların sigortasız çalıştırılması. Maalesef mevcut yasaları setler özelinde Maliye Bakanlığı çalıştırmıyor. Başka iş kollarında maliye ve müfettişler aracılığıyla denetleme yapılıyor. Sigortasız işçi çalıştıranlara ceza kesiliyor. Ama bu bizde yok. Setlerde çalışanlar hiçbir sosyal güvenlik şemsiyesi altında değiller ve çok uzun saatler çalışıyor. En azından 12 ile 18 saat arası çalışıyorlar. Bu yaşanan olayların en önemli sorumlusu da budur. Patronlar, büyük medyaların taşeron firmaları olduğu için onlar ne diyorsa onu yapıyorlar. Yapımcılar kişiliksiz ve kimsizlikleşti. Oysa bu ülkenin yasaları var. Sigortasız işçi yasak. Bu sektör ‘ne idüğü belirsiz’ gibi. 17. iş kolu, bizler dahil sosyal alanlarda çalışan herkesin toplama iş kolu. Filmler her yerde çekildiği ve bizim sabit bir iş yerimiz olmadığı için toplu sözleşme yapamıyoruz. Mevsimlik işçi statüsünde çalışabiliyoruz. “Adı geçen bu 20 kişi başlarındaki şu kişi ile birlikte fındık toplayacaktır” gibi sözleşmeler yapabiliyoruz. Kaldı ki, son 15 yıldır böyle sözleşmeler bile yapılmıyor. Oysa setlerde çalışanlara da toplu iş sözleşmesi yapılmalı. Şu an bizim grev hakkımız yok, hiçbir sosyal hakkımız yok, hepsi gasp edilmiş…
5 Eylül 2009
(Kaynak: cumhuriyet.com.tr)