29 Ağustos 2009 Cumartesi

Büktel, ahbap-çavuş ilişkilerine değil, yazınsal değerlere önem veriyor!


SÖZÜM DAĞISTANLI'YA!...

SEVİN OKYAY VE MÜGE GÜRMAN'DAN VAZGEÇTİK... ONLARIN DÜZELTME YAPMAYI BİR ENTELEKTÜEL ZORUNLUK SAYMA AŞAMASINA HENÜZ VARAMADIKLARI, DÜZELTME YAPMAKTAN KAÇABİLDİĞİ KADAR KAÇMAYI AHLÂKLARIYLA BAĞDAŞTIRDIKLARI AÇIKÇA ANLAŞILIYOR.

PEKİ AMA NTV YAYINLARI VE O YAYINLARIN GENEL YAYIN YÖNETMENİ (ARTIK TELEFONUMA ÇIKMAZ OLAN) ÇOK YAKIN ESKİ ARKADAŞIM, EFSANEVİ GAZETECİ, EFSANEVİ DEMOKRAT MUSTAFA ALP DAĞISTANLI NEDEN DÜZELTME YAPMIYOR?


Yukarıda, NTV Yayınları'nda çıkan Macbeth çizgi romanının arka kapağını görüyorsunuz. NTV Yayınları'nın yöneticileri, arka kapakta, oyunun ünlü bir tekerlemesine yer vermeyi uygun bulmuşlar:


"Acı üstüne acı,
Kan üstüne kan;
Kayna kazanım kayna,
Yan ateşim yan."

İlk kez, 1967'de, Sabahattin Eyuboğlu'nun Macbeth çevirisinde yer almış (Remzi Kitabevi, sayfa 8-89) ve Türkçe çevirisi de oldukça meşhur olan bu tekerlemeyi NTV Yayınları'nın Macbeth çizgi romanında aynen kullanmak için, (çizgi romanın künyesinde adı çevirmen olarak geçen) Sevin Okyay, tekerlemenin çevirmeninden izin istemiş.


Ne kadar medeni bir davranış, değil mi? Ama ne yazık ki, Okyay'ın bu medeni davranışına basit bir cehalet eşlik etmiş: Okyay, tekerlemenin iznini, çeviriyi yapmış olan rahmetli Eyuboğlu'nun varislerinden istemek yerine, (Eyuboğlu'nun çevirisini yönetmen tiyatrosu yönetmeni mantığıyla gaspetmiş olan) Müge Gürman'dan istemiş. (Belgeler ve ayrıntılar için, bakınız: Feridun Çetinkaya, “Sabahattin Eyuboğlu’nun hakkı Sabahattin Eyuboğlu’na”.)


Anlaşılan o ki, Müge Gürman da, "A, olur mu, şekerim, o tekerlemenin çevirisi bana ait değil ki, Sabahattin Eyuboğlu'na ait!" diyerek Sevin Okyay'ı namuslu bir entelektüel gibi uyarmak yerine; yönetmen tiyatrosunun "uyanık" bir esnafı olarak, hiç bozuntuya vermeden, Okyay'ın cehaletinden yararlanmayı meşrebine daha uygun bulmuş olmalı ki, Okyay'a (herhalde) şöyle demiş: "A, n'olucak, şekerim, aramızda teklif mi var? Alt tarafı bi tekerleme değil mi? Sormana bile değmez! Kendi malın gibi kullanabilirsin!"


Sonuçta, bir "katkıda bulunan" olarak Müge Gürman'ın adı, Macbeth çizgi romanı künyesinde yer almış. Şimdi kıvırmak için diyebilirler ki, Müge'nin katkısı çeviriye değildi; onun adını başka tür katkıları nedeniyle künyeye koyduk. Pekâlâ, Okyay'ın verdiği röportajda ve yazdığı köşe yazısında Müge'nin katkısını gayet net olarak açıkladığını (Belge ve ayrıntı için, bakınız: Çetinkaya, “Sabahattin Eyuboğlu’nun hakkı Sabahattin Eyuboğlu’na”.) unutup, bu bahaneyi kabul edelim ve Müge'nin adının künyede yer almasını hazmetmeye çalışalım. Peki ama, en azından arka kapağa koyduğunuz tekerlemenin çevirisi nedeniyle Sabahattin Eyuboğlu adının da o künyede yer alması gerekmiyor muydu? Gerekiyordu. Peki yer alıyor mu? Almıyor. Peki bunu nasıl hazmedicez?


Peki çevirisinden yararlandığınız Eyuboğlu'nun adının künyede yer alması gerektiği halde, (ilk iki baskıdan sonra bu konuda uyarıldığınız halde) o gereklilik niye yerine getirilmiyor? Eyuboğlu'nun adı niye künyede yer almıyor?


Çünkü gerekmesin diye, bu gereklilik gizli kalsın, kimseler duymasın diye, bir çete halinde, elinizden geleni ardınıza koymadınız. Çetinkaya'nın bu gerekliliği duyuran yazılarını demokrat(!) gazetelerinizde sansür edebilmenin bahanelerini yaratabilmek için, her türlü iğrençliğe tenezzül ettiniz. (Bakınız Çetinkaya, "TARAF GAZETESİ SANSÜRÜNÜN BELGESİ".) Yazının yaygın medyada duyulmasını engelledikten sonra, her şeye sağır kulağı verip, olaydan habersizmiş gibi yaparak, Çetinkaya'yı (bir başka deyişle "hakikati") görmezden gelmeyi, böylece yanlışlığı düzelmekten "yırtabilmeyi", rahmetli Sabahattin Eyuboğlu'nun hakkını Sabahattin Eyuboğlu'na vermekten bahseden anakronik idealistlere ve pejmürde Don Kişot'lara kulak asmadan Macbeth çizgi romanını peynir ekmek gibi aynen satmaya devam ederek "işinize bakmayı", tercih ettiniz!


Çetinkaya, 17 Temmuz'da, “Sabahattin Eyuboğlu’nun hakkı Sabahattin Eyuboğlu’na” başlıklı yazısını ve 16 Ağustos'da da, o yazısı yüzünden başına gelen iğrençlikleri konu aldığı "TARAF GAZETESİ SANSÜRÜNÜN BELGESİ" başlıklı devam yazısını yayımladı. Çetinkaya'nın ilk uyarısından bu yana bir ayı aşkın zaman geçti. Bir ay önce, Macbeth çizgi romanı 2. baskısını yapmıştı. Çetinkaya'nın ilk yazısı üzerine Mustafa Alp Dağıstanlı'yla konuyu görüşmüştüm. "Hiç hoş olmadı! Hiç hoş olmadı!" deyip duruyordu ama "hoş olmayanın ne olduğu konusunda mutabık olduğumuzdan emin olamadığım için, kendisine hoş olmayanın ne olduğunu anlatmak zorunda kaldım. Feridun'un ikinci yazısını (yine kendi sitesinde) yayınlamasından kısa süre önce, Mustafa'yla bir görüşme daha yapıp Feridun'un başına gelenleri anlatmış, Sevin Okyay'ın mutlaka bir düzeltme yayınlayarak Eyuboğlu'nun hakkını Eyuboğlu'na iade etmesi gerektiğini söylemiştim. Mustafa'ya göre bu, Okyay'ın bileceği bir işti ve bunun NTV Yayınları'yla ilgisi yoktu.


Derken Macbeth çizgi romanı üçüncü baskıyı yaptı ve bir de baktım ki, künyede hiçbir değişiklik yok: Yani Müge Gürman künyede yine var, Sabahattin Eyuboğlu künyede yine yok. Bu, şüphesiz ki, Mustafa'nın artık "NTV Yayınlarıyla ilgisi yok!" diyemeyeceği bir gasp olayıydı.


Mustafa'nın uyarıma rağmen bu duyarsızlığın sürmesine nasıl izin verebildiğini çok merak ettiğim için, kendisini bir kez daha aradım. İçimden bir ses, bu kez ona ulaşamayabileceğimi söylüyordu. O sesi inatla bastırıp, telefon zilini inatla çaldırmaya devam ettim. Sonunda bir bayan açtı ve Mustafa'nın toplantıda olduğu bilgisini verdi. Beni aramasını söyleyerek, kimlik bilgilerimi bıraktım. Mustafa, ne yazık ki, o günden beri hâlâ bana "dönmedi".


Üç-beş gün önce, NTV Yayınları, Macbeth çizgi romanının dördüncü baskısını da piyasaya çıkardı. Umutla künyeye baktım. Heyhat!... Sayıları zaten çok sınırlı olan en eski dostlarımdan birini daha kaybetmiştim. Künyede her şey, eski tas eski hamamdı.


Ben, zaman geçtikçe "göt olanlardan" değilim; ama buna rağmen zaman geçtikçe etrafım hızla tenhalaşıyor.


Bundan kendi adıma şikayetçi miyim? Hayır, değilim. Bu yüzden hakikat adına (örneğin, Sabahattin Eyuboğlu'nun hakkının Eyuboğlu'na iadesi adına) şikayetçi olmaya, gaspçılardan hesap sormaya, adalet söz konusu olduğunda pire için yorgan yakmaya devam edeceğimden eminim.


COŞKUN BÜKTEL / 29 Ağustos 2009