11 Haziran 2009 Perşembe

Linççilere katılmayan Bilgesu Erenus yazıyor!

"Merhaba!

Güneydoğu'daki Kürt illerinde onlarca çocuk hapislere tıkıldı ve oralarda çocuklukları, gençlikleri çürütülüyor. Konuya ilişkin kampanya düzenleyen demokratik kitle örgütlerine yazarlarımız da yazılarıyla destek veriyor. Bilgesu Erenus'un konuya ilişkin yazızını iletiyorum.

Sevgiyle kal!

Mehmet Esatoğlu"


Terörle Mücadele Kanunu Mağduru Çocuklar


Bilgesu Erenus
11 Haziran 2009


Önce kendi konumumu netleştireyim. Çağırıcı değil, çağırıcıların çağırdığı bir yazar olarak aranızdayım. Girişiminizin bildirgesindeki dili esas alırsak; “Ortak faaliyet mecralarını” zorlayacak kimi “hassasiyetlerim” dolayısıyla çoğu da arkadaşım, 2488 aydın ve sanatçı arasında yer almam mümkün olmadı, hassasiyetlerimden en önemlisi de şu; Terörle Mücadele Yasası Mağduru doğru bir tanım olsa da, bu vahşi yasanın elinden çocukları kurtarmak üzere kullanılan kimi sözcükler müthiş tepki yaratıyor bende. Tarihinden, yaşadıklarından, koşullarında, soyutlayıp, yüzümüze yaslı bir ifade vererek, “onlar daha çocuk!” demenin kime ne yararı olabilir?

Sormadan edemiyorum, çağrıcılar birbirlerinden ve çağırdıklarından ne bekliyorlar; mağrudiyetin gerçek nedeninin işaret edilmesini yoksa bu mağduriyetin açtığı yaralara gelişi güzel üfleyerek kendilerini ve bizi rahatlatmak mı?

Birinci yolu yeğleyip bildiğim gerçekleri sıralamak için burdayım.
Aklım yetip, dilim döndüğü sürece, gerçek her zaman benim vazgeçilmez hassasiyetlerimden biri olacak, bunu ilanda bir sakınca görmüyorum.

1992 yılıydı; Terörle Mücadele Yasası’nın yürürlüğe girişinden hemen bir yıl sonra, mart sonu; Diyarbakır’da newroz ateşinin kaliama dönüştürülmesini protesto için, Halkın Emek Partisi’nin Beşiktaş İlçe binasında açlık grevine katılan yüreği yangılı bir avuç insandık...

Bilge’yi orada tanıdım: Açlığımızın ya da çaresizliğimizin ikinci gecesi, iki iskemlenin üzerine battaniyemi sererken, uzaktan bir transistörlü radyonun sesi geliyordu. Grevciler, bir süre önce teybe alınan seslerimizi, BBC’den dinleme çabasındaydılar. Ben dinlenmeyi seçmiştim ki, küçük bir kız çocuğu belirdi yanıbaşımda; kara gözleri kocaman olmuş, “Neden öyle söylüyorsun?” derken düpedüz suçluyordu beni; dört ya da beş yaşlarında ya var ya yok, Bilge...

Ben neyi, neden söylemişim dediğimde, küskün tekrarladı: Neden öyle söylüyorsun? Sorusunun radyoda yayınlanan konuşmamla ilgili olduğunu anladım, sesimdeki endişe yetmiyormuşçasına, çok endişeliyim diye tekrarlamıştım mikrofona, evet! Doğruldum ve birlikte dinledik bir süre. “Bir ülkede bir başbakan gazetecilere üç gün arkamda olun bu işi bitireyim derse korkulur bundan. Basın zaten başbakanın arkasında, devlet basınına dönüştürüldü çoktan. Başbakan açık açık suç ortaklığı öneriyor. Çok kötü şeyler olabilir. Çok kötü!”dedikten sonra, neyse ki konuşmamı şu cümleyle bağlayabilmişim: Madem ki hükümet bir savaştan söz ediyor, o zaman taraflar bir masaya oturmak zorunda, dünya Filistin’e gösterdiği duyarlığı bu bölgeye de göstermeli”

Benimle daha önce hiç konuşmamıştı ama, babasından öğrendiğime göre, doktor olmak istiyordu Bilge, dağdaki yaralı gerillayı tedavi edecekti, oysa ben radyoda konuşarak endişeli sesimle onun bu düşünü engellemiştim, neden diye üsteleyişi bu yüzden...Omuzlarından kavrayıp: “Seni aldatmamı istemezsin değil mi? Size yalan söylememi istemezsin değil mi?” diye sordum.Yanıtlamadı beni. “Ama senin doktor olmanı hiç bir şey engelleyemeyecek.”diye sürdürdüm konuşmamı. “Hiç bir şey ama hiç bir şey, tamam mı?” Gözleri rahatlamıştı biraz. “Tamam” deyip uzaklaştı.

Ben o gün, 1992 yılının martında katliama dönüşen newroz ateşi açlık grevinde, Bilge’ye yalan söylemek istemediğimi söylerken, yalan mı söylemek zorunda kaldım endişesiyle iskemlelere serili battaniyenin üzerine gözlerim açık kıvrılarak, onun bana yönelttiği soruyu sabaha dek çoğaltıp durdum içimde; Bilge 1938’de Dersim’de bebesiyle kurşuna diziliyor işte, neden? Bilge Halepçe’de bir çerçiden alışveriş ederken hardal gazıyla soluksuz kalıyor, neden? Bilge bir dağ köylüsü, iki paket tuz aldığı için pazardan, ihtiyaç fazlası sayılıp sorguya çekiliyor; mehter marşları çalan bir sokakta yatıyor Bilge, ölümcül yaralı, neden? Bilge ağaca asılan bir korucunun karısı, Bilge işkencede, Bilge zorla oynatılıyor, Bilge’ye tecavüz ediyorlar, okuldan alınıp, başı bağlanıyor, töre cinayetine kurban gitti deniyor; neden, neden, neden?

2009... Yirmi yaşını geçmiş olmalı, okuyamayıp. erken anne olduysa, polise taş attığı için hapishanelerde tutulan çocuklardan biri de Bilge’nin çocuğudur belki?

Size onu tanıttıktan sonra, çağrıcı değil de, çağırıcıların çağırdığı bir yazar olarak iddia ediyorum ki: Çocuklar, o gün bu gündür, katıldıkları gösterilerde attıkları ve haklarında otuz yıllık hapis istemine yol açan taşları, aslında polise değil, tarihsel bir kasta ve bu tarihsel kastın bu günkü uzantılarına atıyorlar.

Bu iddiamı, aynı türden bir cümle kuruluşu içinde, çeşitli örneklerle kanıtlamam mümkün.
Sabrınızı zorlayacağım biraz!...

Çocukların attığı taş, aslında, istiklal mahkemesi üyesi, yirmi yıl Urfa-Adana bölgesi milletvekilliğinde bulunmuş Ali Saip Ursavaş’adır, evet; Şeyh Said’in idam hükmünü imzalamış bir kürt! Ne kadar baba- oğul mahkum varsa, evvela babasının önünde oğlunu astırır, sonra babayı asarmış; “Bu hususta babanın feryadı figanları zerre kadar kalbine tesir etmezdi” deniyor.

Çocukların attığı, haklarında otuz yıl hapis istemine yol açan taş, aslında; 1937 yılında Tunceli Tenkil Harekatı’ na dair bakanlık kurulunun gayet gizli kararınadır; “Paraya acımaksızın”, denmiş bu kararda, “Kürtlerin içlerinden çok adam kazanıp kullanmaya çalışmak lazımdır” Aslı gibi ve altında da imza...

Çocukların attığı, haklarında otuz yıl hapis istemine yol açan taş, aslında; 1958’e ait bir mit raporunun içeriğinedir; “Eğer bin kadar Kürt’ü asarsak” deniyormuş bu raporda, “bu sorunu 40-50 yıl erteleyebiliriz. Aksi halde milliyetçilik düşüncesi ve eylemi çığ gibi gelişir.”

Çocukların attığı, haklarında otuz yıl hapis istemine yol açan taş, aslında; millet vekili Asım Eren’edir; 1959’da zamanın hükümetine bir soru önergesi vermiş; Kürtler Irak’ta soydaşlarımızı, Türkmenleri öldürdüler, biz de öldürülen Türkmen sayısı kadar Kürt öldürelim, dedikten sonra, “Mukabele-i Bilmisil yapmayacak mısınız” diye soruşuyla ünlüdür.

Çocukların attığı, haklarında otuz yıl hapis istemine yol açan taş aslında; Sabık cumhurbaşkanı Celal Bayar ile, MBK döneminde idam edilen başbakan Adnan Menderes’edir.... 1959’da ABD’den yardım alabilmek için, adı geçen cumhurreisi “İstanbul’da Taksim meydanında Kürtleri bir hafta sallandırırsak, benzerlerine ibret olur” derken, başbakanı ise farklı bir akıl veriyor: “Kürt olarak asmamız ABD yardımına yetmez, komünistler olarak asalım...”

Çocukların attığı, haklarında otuz yıl hapis istemine yol açan taş; Cemal aga lakaplı general, Milli Birlik Komitesi Başkanı, Reisicumhur Cemal Gürsel’edir; yirmi yedi mayıs 1960 sonrası, genel aftan yararalandırılmayan hapishanelerdeki Kürt aydın ve gençlerini ne yapacaklarını bilemeyen MBK üyelerini, ilk baskısı 1949’da yapılan bir kitaba önsöz yazarak şöyle rahatlatmıştır. “..Çünkü bu eser, Doğu Anadolu’da oturan Türkçeye benzemeyen bir dil konuştukları için kendilerini Türkten ayrı sayan, bilgisizliğimizden dolayı bizim de öyle sandığımız vatandaşlarımızın, su katılmamış Türkler olduklarını bir kere daha ispat etmektedir, hem de inkarına imkan olmayan delillerle”

Çocukların attığı, haklarında otuz yıl hapis istemine yol açan taş, aslında; 1960 sonrası Kürtçe ve Ermenice köy ve mıntıka adlarının değiştirilmesiyle ilgili, 1587 sayılı yasanın, daha sonra, “Vatandaş türkçe konuş!” kampanyasını başlatacak olan, gerekçesinedir; “Kürtçe, kamu oyunu incitiyor, milli kültürümüze ve ahlak kurallarına, örf ve adetimize uymuyor” yazılı bu gerekçede.

Çocukların attığı, haklarında otuz yıl hapis istemine yol açan taş;1970 yılında, Dağların Ardında Neler Oluyor” başlıklı bir dizi yayınlayan gazeteci Necmi Onur’adır. “Komando harekatı yerinde bir operasyondur, doğuda kültür emperyalizmi uygulanmalıdır.” diyen bu gazeteci, bir de tekzip yayınlamış; “Dünkü yazımız Türkiye’de yedi milyon kürt var şeklinde çıkmıştır, düzeltir özür dileriz.”

Çocukların attığı, haklarında otuz yıl hapis istemine yol açan taş, aslında; “Halbuki bu durumun bir çaresi vardır. Keskin kılıç gibi müessir, Kristof Kolomb’un yumurtası kadar açık bir çare; oraya Kazak, Kırgız göçmenlerini silahlarıyla olduğu gibi yerleştirmek” diyen Milli Yol Dergisi’nedir.

Bu taşların tümü; günümüzün, ne oldum delisi, kararsız, içtenliksiz, faşizan bir amacı tesettürleyerek demokrasi diye sunan, ılımlı müslüman Obama’nın ve küresel emperyalizmin uzaktan kumandalı emir kulu, iktidarına;
bu taşların tümü, halklardan ve sorunlarından uzak, iktidarın her türden yanlışında, zulmünde payı olan, vurdum duymaz, bencil, beceriksiz, bu yüzden de ilerici kürt insanını abd ve ab’nin kollarına iteleyen, günümüz muhalefetine;
bu taşların tümü daha geçenlerde, medyanın çanak sorularıyla, genel kurmay başkanının, manşete tırmandırılan , “arar, bulur, yok ederim!” narasına,
bu taşların tümü, sınıf bakışı giderek silinmeye yüz tutmuş, bu yüzden de kavganın dışına savrulan bize, günümüz aydın ve sanatçılarınadır.

Ve çocuklar; Çağrıcıların sıraladıkları öteki nedenlerin yanısıra, sırf bu yüzden bir dakika bile tutulmamalıdır artık o hapishanelerde. Derhal, derhal salıverilmeliler!

Çocuklar için Adalet Girişimcisi bir gurubun Terörle Mücadele Kanunu’nda değişiklik öngören yasa teklifi taslağını Ankara’ya taşıdıklarını biliyorum... İktidardaki partinin Adalet Komisyonu Başkan Vekili Hakkı Köylü’nün, “Ben suça sürüklenen çocukların ailelerinin de bir yaptırım görmesinden yanayım” dediğini de...

Zaman geçse de, görüyorsunuz; aynı kafa demek yeterli değil, hep ama hep aynı kasıt! Umarım, bu gün bu beraberliğimizden çıkan bir kararla bu beyefendiye; 2488 imzalı, mümkünse bu etkinlik için benimkini de katın, 2489 olsun; bir telgraf çekerek, partisinin onca övündüğü demokratik açılımları bu denli açık ve veciz bir şekilde tekzip edip, yalanladığı için hepbirlikte kutlayalım.

***

OYUN'un notu: Yukarıdaki Bilgesu Erenus'a ait metni geldiği gibi yayınladık!

.
Ayrıca bakınız: Yalan makinesi ve küfürbaz Mustafa Demirkanlı'nın sözde küfre karşı kampanyasına alet olanların imzaladıkları metni ve alet olanları teşhir ediyoruz!