Yaftalıyorum…
Orhan Aydın
21 Nisan 2009
Yok benim aklım almıyor bu işi!
Bunların iyi bir senaryo danışmanları filan var diye düşünmeye başladım.
Her şeyin bu kadar iç içe geçtiği, biri biterken bir diğerinin bitenin içinden çıktığı, sonra da giderek büyüyen ve bir türlü sonu belli olmayan bir senaryo yazmak, ustalık ister.
Sinemamız bu tür senaristler yetiştiremediği için utansın!
Hele dizi sektörü, diz boyu utansın!
Nasıl göremezler bu adamların gördüğünü, hayret!
Neydi iddianameyi yazan savcının adı?
Canım ne önemi var, adam işini biliyor ya ona bakın siz.
Bu kadar kısa zamanda, artçı depremler yaratacak dalgalar oluşturabilen bir metin kaleme almak, hayal zenginliği gerektirir mi gerektirmez mi siz ona bakın.
Yazarlarla, öğretim üyeleriyle, rektörlerle Susurluk madrabazı katliam zanlılarını aynı senaryonun içine gömmek, adam akıllı bir ustalık ister.
Bir daha, bir daha düşünüyorum ama; yandaşlarının ‘asrın davası’ diye ilan ettiği müsamerenin kurgusunu deşifre etmekte zorlanıyorum.
Bakınıyorum sağıma soluma.
Liboşlar ve dönekler ‘taraf’ olmuş alkışa durmuşlar.
Yeni Şafak’tan Zaman’a oradan Star ve Sabah’a göz gezdiriyorum, içim kararıyor.
Ne kadar şeriat fetvacısı varsa, hepsi aynı ağızdan yükleniyorlar.
Senaryo sağlam olunca, rejinin işi de kolay!
Canlı yayınlarla müthiş bir serüven izliyoruz.
Değme polisiye film yönetmenine taş çıkartılır.
Filmin aktörleri, aktrisleri ülkenin bildik yüzleri olunca da izlenme payları kendiliğinden yükseliyor.
Bir iki atraksiyonlu çekim yapmak, meseleyi hallediyor!
Krizmiş, işsizlikmiş, yoklukmuş, yoksullukmuş, yolsuzlukmuş, memleketin değerlerini üleşmekmiş, yalanmış, talanmış sana ne!
Haber bültenlerinin ilk yarım saati, Ergenekon aşağı-Ergenekon yukarı.
Türkiye medyasının tarihinde görülmemiş resimler, söylenmemiş sözler birer inci gibi dökülüyor sunucuların ağızlarından.
Ben, en çok Samanyolu TV’nin ve Zaman gazetesinin haberlerini gerçekçi buluyorum!
Nedense haberlerin asıl kaynağı burası gibi geliyor bana!
Sonra Kanal 7 ve diğerleri.
Hani az da değiller.
Bakıyoruz; doğudan batıya, güneyden kuzeye tüm yurttaki yerel kanallar da bu iki kanalın izini sürüyorlar.
Böyle olması da doğal geliyor bana.
Hep birlikte Fethullah Gülen duaları ile yatıp, Fethullah Gülen duaları ile kalkılınca, farklı bir durum beklemek aptallık olur tabi.
Baksanıza kardeşim, adamlar karıncanın bile izini sürüyorlar.
Ve yine hayret, her şeyi biliyorlar!
Müneccimlik bu olsa gerek.
Bir gün önce ortaya attıkları balon, ertesi gün gerçekleşiveriyor.
Senaryo, en iyi bu adamlar aracılığı ile deşifre ediliyor olsa gerek!
Anlaşılan o ki, bu senaryoya danışmanlık hizmeti filan veriyorlar.
Tüh.
Meğer biz nerede yaşıyormuşuz be kardeşim.
Ne karmaşık bir ülkeymiş ki bu, önü ardı Ergenekon!
Nasıl da bilemedik!
Hepimizin eli, hep aynı adamların cebinde, ayıp!
Bunca zamandır bunu anlayamamış olmak bize çok şey kaybettirmiş meğer!
Bizim de hanlarımız, hamamlarımız, yalılarımız, dairelerimiz, şirketlerimiz filan olurdu.
Cihangir’i, Taksim’i, boğaz boylarını, adaları filan parsellerdik.
Tutunurduk hayata, fena mı?
Bir elimiz yağda, diğeri balda fingirdemek iyi fikir!
Önce yandaş olmaya karar vermek, sonra dalıp cemaatin içine keyif çatarak hayat sürmek, memleketin tüm değerlerini ayaklar altına alarak, insanlık onurunu çiğnemek için bir kara akıllıya uşaklık etmek, iyi bir durumdur belki de!
‘Yaftalamadan yaşamak’ bu olsa gerek!
Yani her bireyi; çağdaşlaşmak için çabalayan toplumun her bir parçasını, her toplumsal dinamiği, her aydını, her vicdanlı aklı, yurttaşlık görevini yapmak için namuslu çabalar gösteren insanları etiketleyecek, sınıflandıracak, adlandıracaksın, düzmece senaryolarla suçlayacaksın sonra da, ‘yaftalamadan yaşayın’ diyeceksin.
Hadi oradan kara akıllı utanmazlar hadi.
Ben, bu düzmece durumu tamamen reddediyorum.
Sizi de, açık biçimi ile yaftalıyor ve yirmi birinci yüzyılın İslamcı-faşist aklı ilan ediyorum.
Var mı bir diyeceğiniz?
oaydinoaydin@gmail.com
(Kaynak: soL)