15 Nisan 2009 Çarşamba

Şehir Tiyatroları'nda Sansür Yasaklandı!


Nedim Saban
15 Nisan 2009


Bugün, Şehir Tiyatroları hakkında iyi bir şey yazmaya karar verdim. Orhan Alkaya 8 Ocak'ta belediye tarafından atandı, Muhsin Ertuğrul 5 Nisan'da yıkıldı, yahu bu kurumda bir yıl boyunca hiç mi iyi şeyler olmadı be adam dedim kendi kendime ve aldım kalemi elime. ( Tabi yazılarımı bilgisayarla yazılarımı bilgisayarla yazmaya alışık olduğum için, kalem direniyor, fazla birşeyler bulamıyor galiba...)

Öncelikle, kurumda çalışan yüzlerce ustam, meslektaşım, genç kardeşimin emeğine saygılı olmalıyım. Onların haftada 7 oyun, 2 çocuk oyunu, provalar, distribüsyon kavgaları, Zihni Göktay ustanın keyfine göre kimi zaman Eskişehir, kimi zaman Ankara tren seferi kadar süren Lüküs Hayat oyunlarına tahamüllerine saygı duymalıyım.Ve alkışlamalıyım onları...

Öncelikle Sadri Alışık Ödülleri'nde Yılın Yapımının Yönetmeni seçilen Taner Barlas'ı, Levent Üzümcü ve Mehmet Gürhan'ı kutlamalıyım. Ve tabi kristal berraklığında bir oyun çıkartan Serdar Orçin'i!

Tabi ki Mahperi'yi de kutlamam gerek. Fuayede mahsuscuktan görmezden geldim eski dostum Mahperi'yi. Zaten ödül aldığı zaman, "daha çağdaş mekanlarda oynamak istiyoruz" gibi her tarafa çekilebilecek bir laf etmişti. Bir de ben kutlasam, sorguya çekilebilir. Disipline verilebilir. Hakkında soruşturma açılabilir.

Biliyor musunuz, Orhan Alkaya'nın kurduğu istibdat rejimi, beni tanıyanları bile sorguya çekiyormuş!NEDİM SABAN'I NEREDEN TANIYORSUNUZ? diye soruyorlarmış insancıklara! Şimdi sokakta bile bir Şehir Tiyatrolu meslektaşımı görsem kalın gözlüklerin ardından selam veriyorum onların başını derde sokmamak için. Ve şifreli bir selamlaşma.

7634. ( Oyununuzu beğendim demek)

11 (oyun uzuyor demek)

a ( tempolu oynayın demek)

9999ssssss ( Yakınlarda muhbir olabilir, sonra konuşalım demek)

431468798145326805342119 ( Güzel günler göreceğiz, güzel güneşli, aydınlık günler yoldaş demek)

4314687981453268053421194511XYW (Arnavutköyde kayık hazır, balık, rakı var. Rusyaya kaçmak istediğin gün, Refik Erduran'a haber vereceğim, bize eşlik etmeye gelecek, zaten orada kültür bakanıyla da randevumuz var demek)

Disipline verilen sanatçılar mı istersiniz,ifadesi alınanlar mı, kurumlarına sahip çıktıkları için haklarında soruşturma açılanlar mı? Disipline verilenler mi? Neymiş efendim sen üstüne saygısızlık etmişsin! Tiyatroda üst olur mu yahu? ... Yani Gencay Gürün bana, 12 Mart'ta dramaturg olarak görev aldığı Devlet Tiyatrosu'ndan alınıp, doğrudan işkenceye yatırılan birkaç sanatçıyı anlattığında daha küçüktüm küçük dilimi yuttum, şimdi büyüdüm, büyük dilimi yutuyorum. (Tabi yazılarımı dilimle yazmadığım için, yazılarımı yazmaya devam edeceğim, hiç korkmasınlar, daha sırada altı tane yazı var.)

Bu arada, benim hakkımda da bir yönetim kurulu kararı asmışlar.. Nedim Saban'ı üslubundan dolayı uyaralım diyorlar. Sen belediyeye bağlı bir kurumsun yahu! Sansürcülük başına vurdu galiba. Beni uyarmak hakkını nereden buluyorsun? Ararsın üstlerini,(!) evimin çöplerini toplattırmazsın, ya da içine düşeceğim bir çukur kazdırtırsın, başıma bir çorap ördürtürsün, olur biter. Adın Hıdır, yapabileceğin en fazla budur!

Neyse, güzel şeyler yazacağım bugün. Ödül alanları kutlayacağım amma, Maskeliler olmasaydı ne olacaktı? Sanırım Şehir Tiyatrosu,her hafta bir galaya rağmen, Kırmızı Pazartesi'de bir reji, bir oyunculuk ve Deri Ceket'te bir oyunculuk adaylığıyla yetinecekti.

Neyse boşverin...

Şehir Tiyatrosu'nun en olumlu çalışmalarından biri "Genç Günler" Çalışmasıdır. Arif Akkaya bu konuda ciddi bir emek harcıyor, Orhan Alkaya da onun arkasında duruyor. Bir dönem sadece yapılmak için yapılan oyunlar, artık bir laboratuvar çalışması niteliğinde titizlikle hazırlanıyor ve sezon boyunca seyirciyle profesyonel olarak buluşuyorlar. ( Nur içinde yatsın, Haluk Şevket Ataseven görse onur duyardı, keşke Genç Günler'de onun adı da hatırlansaydı)

Genç Günler'de geçen yıl üç oyun hazırlandı: Leonce ile Lena, İnek ve talihsiz Yeditepe İstanbul!

Bugün iyi şeyler yazacağım ya, sansürlenen Yeditepe İstanbul'un bu yıl Genç Günler'de TEKRAR SAHNELECEĞİNİ MÜJDELEYEYİM BARİ!

Yani, genel sanat yönetmenimiz, sansürcülük maskesini atmış bulunuyor. Hazır seçimler de bitmişken, belediyenin sanat danışmanı Kenan Işık ile ters düşme pahasına da olsa, bu oyunu bir kerecik oynatıyor.

Aktörleri farklı, kostümleri değişik bir Zeki Sezer/ Rahşan Ecevit çekişmesine hazır mısınız?

Flashback... Ne yapmıştı Sezer?

Kılıçdaroğlu destekçilerini disipline vermişti, uyarmıştı, CHP ile ilişkilerini sorgulamıştı giderayak. Giderken de kahraman ilan edilmek için, "demokrasilerde başkanlar gidicidir" gibi kılıflar uydurmuştu.Ben Yeditepeli Aşk öykülerinin yazarlarının yerinde olsam, bu oyuna gelmem ve genç günlerde Yeditepeli Aşk'ın oynanmasına izin vermem!

Mesele sadece sansür değil, emeğe saygısızlık.

Bu oyun bir kerecik oynanacak, Zeki Sezer bir demokrasi kahramanı olarak tarihe geçecek (hatırlar mısınız AKM'nin yıkılmaması için destek veren ve oraya gelen tek politikacıydı o zamanlar).

Peki tüm yıl boyunca, rafa kaldırılan, üstelik ırkçılık gibi ağır bir suçlamayla karşı karşıya bırakılan yazarlara emeklerinin karşılığı ödenecek mi? Yani, telif hakları?

Şehir Tiyatroları'nın bu yıl, medeni toplumların anayasasının birinci şartı telif hakları konusunda nasıl sınıfta kaldığını belgelerle kanıtlayacağım.( Orhan Alkaya'nın en sevdiğim yanı, beni araştırmacı gazeteciliğe imrendirmiş olmasıdır. )

Ancak Yeditepe İstanbul'un yazarlarına hiçbir telif hakkı ödemeden, ucuz Zeki Sezer oyunları oynamak, şair kökenli genel sanat yönetmenimize yakışmayacak!

2008 Genç Günler kapsamında sahnelenen ve daha sonra geniş izleyici kitleleriyle buluşan "Leonce ile Lena", "İnek" gibi oyunların yazar, çevirmen varisleri doğal olarak telif haklarından yararlanarken, onuru zedelenen Yeditepeli Aşk'ın yazarlarının, bir de emeğini iç etmek, çirkin olur!

Bu oyunu, Kadıköy, Üsküdar, Ümraniye, Fatih'te oynatın. Yazarlar, belki telif haklarını Çağdaş Yaşam Derneği'ne bağışlarlar, belki Cemevlerine! Ama sadece "ben sansürcü değildim" diyebilmek için, emeğe saygısızlık etmeyiniz.

Sonra Rahşan Ecevit gelir, kasa boşalmış der, Harbiye'de bir salona boşu boşuna 1 trilyon kira ödenmiş, salon faaliyete geçirilmemiş der, halkın vergileriyle onlarca prodüksiyon yapılmış, para kalmamış der, yazarların, çizerlerin, akıl, fikir üretenlerin emeğinin karşılığını isteseniz de ödeyemeyecek duruma düşerseniz, bu günahın altından kalkamazsınız! (Bkz: Devlet Tiyatroları'nın telif hakkı ödeyemediği dönemler)

38154222: Bu yazıyı okuyan herkes fişlenmiştir.

(Kaynak: Tiyatro Dünyası)