16 Mart 2009 Pazartesi

Susmayın…


Orhan Aydın
16 Mart 2009


Keşan'da yaşanan bir ilk değil.

Bu ülkede oyun yasaklamanın kara bir tarihi var.

Dünden bugüne; savcılar, yargıçlar, valiler, kaymakamlar, emniyet müdürleri, belediye başkanları oyunlar yasaklatır.

Evet. Hem de yüzlerce kez.

Yetmedi; oyuncular "oyun oynadıkları için", yanlış okumadınız "oyun oynadıkları için" cezaevlerine kondular.

Ben, o arkadaşlarınızdan biriyim.

"Vatanın, milletin bölünmez bütünlüğü" ilkesine dört elle sarılan ve bunun için kendinden başka herkesi "düşman" gören savcılar tanıyorum.

Birçoğu adeta ödüllendirilerek, devletin üst kademelerinde görevler yaptılar.

Valiler, emniyet müdürleri tanıyorum; içlerinde milletvekili olanlar var.

Bu yüzden, "Keşanlı Derebey" yalnız değildir.

O kara akıldan bu memlekette çok var!

Bunların büyükçe bir çoğunluğu, tiyatroyu "komünist işi" görürler.

Biz Sakıncalı Piyade ekibi olarak, 2008 yılında, iki ayrı kentte bu beylerle karşılaştık.

Biri Aliağa'da; diğeri Isparta'da.

Aliağa'daki AKP'li belediye başkanı, resmi başvuruyu kabul edip, salonu "tahsis ettiği" halde ve oyun için 1000 bilet satılmışken, hem de gösterime üç gün kala; "belediyemizin etkinliği var" deyip, Açık Hava Sahnesi’ni vermeyerek, oyunun oynanmasını "fiilen" yasakladı.

Oyun günü, organizeyi yapan Petrol-İş Sendikası tespit yaptırdı.

Belediye etkinlik yapmaktan "son anda" vazgeçmişti. Noter tutanağı, ortada bir belge.

Oyunun tanıtımı için, ücreti karşılığı belediye hoparlörlerinden yükselen; "barış, kardeşlik ve eşitlik için, 12 Mart Faşizmi’nin kara yüzünü tanımak için" sözlerine tahammül gösterilememişti.

O kara akıllı sanat düşmanı belediye başkanı, "ihaleye fesat karıştırmak ve görevi kötüye kullanarak kişisel çıkar sağlamak" suçundan yargılanıyor.

Yakındır. Bizim için de yargı karşısına çıkacak. Orada olacağım.

Bir diğerini, Isparta Süleyman Demirel Üniversitesi’nde gördük.

Rektörlük yapıyor.

O da, önce "uygundur" diyerek salonu verip, sonra "okulun etkinliği var diyerek" ve ne hikmetse, yine üç gün kala, oyunun üniversite salonunda gösterilmesini yasaklamıştı.

Fırçayı, organizeyi yapan devrimci öğrencilerden ve oyuna bilet alan seyircilerden yedi!

Benim telefonlarıma bile yanıt vermedi.

Kendisine Taksim PTT'den, içinde Sakıncalı Piyade kitabı olan bir "kara kutu" gönderdim!

Bu bey de, oyun için yapılan tanıtımlardan "korkmuştu".

Benzeri durumlar, onlarca tiyatro grubunun başına geliyor.

AKP li belediyeler, aydınlanmacı isimlere karşı sinsi karşıtlıklarını övünerek sürdürüyorlar.

Bunun için fazla uğraşmalarına gerekte yok.

Ellerindeki salonları "vermeyerek" meseleyi kestirmeden çözmüş oluyorlar.

Salonlar da salon olsa!

Yüzlercesinin tiyatro için uygun olmadığını yaşayarak görüyoruz.

Bugün, AKP belediyelerin elinde bulunan, toplam 236 noktadaki salonlarda mutlak bir mescit var.

Bu verinin akıl alan sonuçları, başlı başına bir yazı konusu.

Işık, görüntü, ses malzemeleri yok. Tuvaletler iğrenç.

"Kulis" adıyla kümesler yapılmış. Utanırsınız!

Hani durum öyle ki; pislik, kimin şanındandır anlamak kolay!

Şimdi seçim sürecindeyiz.

Tiyatro için projesi olan bir tek AKP'li aday bileniniz var mı?

Uzaklara gitmeyelim; İstanbul’un durumu ortadadır.

Özel tiyatrolara salon yoktur.

Şehir Tiyatroları, içi boşaltılmış sözcükler yığınına dönmüştür.

Devlet Tiyatroları, bazı salonlarda "misafir" olarak vardır.

Belediyelerce yapılan salonların çoğunluğu, "konferans" başlığına uygun işler için tasarlanıyor.

Arada yapılan, bir-iki göstermelik salon açılışına kimse inanmamalıdır.

15 milyonluk bir kentin, tiyatro koltuk sayısı içler acısıdır.

Sayelerinde İstanbul’un orta yeri viran oldu.

"Beyoğlu Sahnesi" projeleri ise gri bir hayal; yazık!

Ama ne yaparsın, iş zor.

Boşluğa yazı yazmak bile hüner ister!

Hem sonra, oyunlar sansürleyen bir aklın, yeni salonlara gereksinmesi olabilir mi?

27 Mart Dünya Tiyatro Günü’ne yol alıyoruz.

Sorunlar yumağı büyüyor.

Sansür, salonsuzluk, yasaklama, özlük hakları, işsizlik, yokluk, yoksulluk, yolsuzluk, dayatmacılık, adam kayırmacılık, ihaleli insan alımı, işsizlik, niteliksizlik, işlevsizlik, yalan, ötekileştirme, yasa tanımazlık, hak gaspları, adaletsizlik; üstümüzde dolaşan hayaletlerden yalnızca bir kısmıdır.

Kapımızda özelleştirmeler yaparak sanat alanlarını birilerine "peşkeş çekme" süreci var.

Seçimden hemen sonra, kentler üleşilecek!

"Dönüşüm" adı altında, tüm ülkeyi yıkımlara teslim edecekler

Kültürel kalıtlar, ören yerleri, "ormanlık alan" adı altında doğal yaşam talan edilecek.

2010 için dönen dolaplar, kimlerin üstünden kurgulanıyor?

Neden AKM için tek bir çivi bile çakılmadı?

Bu kent, kimler istediği için operasız, balesiz, senfonisiz bırakıldı?

Susmamalıyız.

Kara aklın, açığa çıkan yüzündeki çirkin makyajı insanlığa anlatmalıyız.

Karanlığa Karşı Sanat Cephesi olarak; Kültür-Sanat-Sen çağrısına katılıp, 27 Mart saat, 12 00'de AKM önüne sahnemizi kurup sözümüzü söylemeye hazırlanıyoruz.

Gelin, yeniden ve inatla sözcüklerimizi ortaklaştıralım.

Gelin, oyun yasaklayan, sansürleyen bu zavallılıkla aynı çağda yaşıyor olmanın utancını paylaşmadığımızı birlikte haykıralım.

oaydinoaydin@gmail.com