Erdoğan, Kültür Bakanı Günay’ın da katıldığı Aya İrini’deki törende Çetin Altan’a ödülünü verdi. / Fotoğraf: Ozan Güzelce
İyi ki yazıyorsun Sayın Altan
Filiz Aygündüz
Milliyet’in usta yazarı Çetin Altan, 2008 yılı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü’nü Başbakan Erdoğan’ın elinden aldı. Erdoğan, törendeki konuşmasında, “Eleştiriye tahammül olmadan yol alamayız. Demokrasinin temeli tahammül duygusudur” dedi
Soğuk bir şubat akşamı... Aya İrini’nin girişinde eşi Solmaz Kamuran’la birlikte arabadan iniyor Çetin Altan. Bu onun gecesi. Az sonra 2008 yılı Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü kendisine takdim edilecek...
Aya İrini’nin bahçesinde, çınarların arasında bir çınar, ağır ağır yürüyor. Hava buz gibi, yol 82 yaşındaki bir yazar için hayli uzun...Ama ne var ki, Başbakan da katılacağından törene, içeri araba almıyorlar...Hani hiç olmazsa, festival zamanı önemli konukları girişten içeri kadar taşıyan o küçük arabalardan biri olsaymış...Yok... “Yoruldun mu?” diye soruyor Solmaz Kamuran ara sıra... “Hayır” diyor Altan; yüzünde bir gülümseme; hâlâ biraz şaşkın ama mutlu. Kararlı bir şekilde yürüdüğü yol, kırmızı halıda devam ediyor... Hayatı gibi...
Tören alanında oğlu Mehmet Altan, kızı Zeynep Bakan ve torunlar karşılıyorlar. “Babacım” ve “dedecim”lerle... Ve ‘hoş geldin’lerle...
Kendisine ayrılan koltuğa oturuyor eşiyle birlikte Çetin Altan, en ön sırada... Az sonra gelen Başbakan Tayyip Erdoğan da Altan’ın yanına... Başbakan’ın solunda ise Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay ile eşi Gülten Günay...
Bedel ödediği için
1979’dan bu yana verilen ödülün töreni İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası sanatçılarının konseriyle başlıyor. Ardından Nebil Özgentürk’ün hazırladığı, “Bir Yudum İnsan Bir Çetin Altan Portresi” adlı belgesel gösteriliyor. Belgesel sırasında ara sıra Solmaz Kamuran’a dönüp gülümsüyor Çetin Altan. İlgiyle izliyor. Bir film şeridi gibi geçen karşısındaki ekranda, kendi hayatı, belgeselin başında da dendiği gibi “Yazının çarmıhında bir hayat”.
Belgesel bittikten sonra törenin sunucusu tiyatro sanatçısı Zafer Algöz, Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ı davet ediyor sahneye. Günay, Çetin Altan’ın bugüne dek verdiği eserlerin bu ödülü alması için yeterli olduğunu vurgulayarak başlıyor konuşmasına. “Ama” diyor sonra, ödül alacak kişiye karar veren jürinin bir üyesi sıfatıyla “Benim oyum bir başka nedenle... Çetin Altan’ın yazı yaşamı Türkiye’nin demokrasi yaşamıyla eş. Türkiye demokrasisi hangi iniş çıkışları, hangi sıkıntıları yaşamışsa, Çetin Altan da bütün onların bedelini ödemiş, bir anlamda yaşamı demokrasiyle özdeşleşmiştir. Benim oyum demokrasiyi hepimize öğrettiği için, bedel ödediği için Çetin Altan’adır.”
Altan’ın salonu dolduran öğrencilerinin alkışları arasında devam ediyor Günay: “40 yıl önce parlamentoda çoğunluğu oluşturan iktidarın başbakanının parmak işaretiyle sayın Çetin Altan neredeyse linç edileyazmış, bugün ise çoğunluğu oluşturan bir iktidarın başbakanının elinden bir teşekkür plaketi alacak. Bu Türkiye demokrasisinde güzel bir gelişmeye ifade ediyor.” Günay’ın ardından Başbakan Erdoğan geliyor sahneye. Başbakan “ülkemizin düşünce semasında bir gökkuşağı” ifadesiyle tanımlıyor Altan’ı. Bu ödülün Altan’a verilmesinden duyduğu memnuniyeti dile getiriyor. Ardından “Üzülerek söylemeliyim ki yakın tarihimizde düşüncenin serüveni meşakkatli bir yolculuk olmuştu” diyerek devam ediyor sözlerine: “Farklılıkların kabulü kolay olmamış, kemikleşen önyargılar tahammülsüz anlayışlar düşünceyi ağır şekilde cezalandırmış ve bedelini bütün Türkiye ödemek zorunda kalmıştır. Bu yolcukta direnç gösteren, bedel ödemek pahasına düşünce sevdasından vazgeçmeyen, otoriter anlayışlara boyun eğmek yerine gerçeği söyleyen aydınlarımızın yazarlarımızın öncülüğü büyük önem taşıyor. Hiç kuşkusuz onlardan birisi Çetin Altan’dır.”Altan’ın ve daha birçok düşünce adamının yaşam öyküsünün bir anlamda Türkiye’nin öyküsü olarak da görülebileceğini vurgulayan Başbakan, ‘ödül törenlerinin bir özeleştiri imkanı sunduğunu belirten’ girizgahını takiben ‘eleştiri’ konusuna değiniyor:
‘Eleştiriye tahammül olmalı’
“Eleştirel akıl olmadan eleştiriye tahammül olmadan yol alamayız. Söz olmadan yazı ve fikir olmadan uygarlık iddiamızı gerçekleştiremeyiz. Farklı düşünmek asla birbirimizi anlamaya, en azından anlama çabasına mani olmamalı. Demokrasinin temeli tahammül duygusudur. Bugün mutlulukla ifade ediyorum ki Türkiye ne Çetin Altan’ı 300 kez mahkeme kapılarına çağıran ve düşünceyi mahkûm eden bir Türkiye’dir ne de Nazım Hikmet’i 12 yıl boyunca hapishanelerde tutan Türkiye’dir. O Türkiye artık yerini özgüvene bırakmıştır; düne göre daha iyi bir noktada olduğumuz söylenebilir. Türkiye Çetin Altan’ın deyişiyle enseyi karatmamış umut kapılarını kapatmamış, dünyaya açılmıştır.”
“Ne Âşık Veysel’in bir tek türküsünden ne Necip Fazıl’ın bir tek mısraından ne Yunus’un ilahilerinden ne Fuzuli’nin kasidelerinden vazgeçeriz” diyen Erdoğan gündeme yaptığı göndermeyle tamamlıyor cümlesini: “Ve ne de yanıbaşımızdaki kimi ülkelerin çılgınlıklarına kulak tıkayabiliriz.”
82 yaşında bir adem
Erdoğan’ın ardından ödülünü almak için Çetin Altan geliyor sahneye... “1943’te 9. sınıftayken adımı ilk defa basılı gördüm.Bir kalem, bir kâğıtla bilinmez bir okyanusta bir de baktım, 1 Şubat 2009 Aya İrini. 82 yaşında bir yaşlı adem.
“Başbakan’a dönüp, “Sizi yormayayım” diye nezaketen soran Altan’ın keyfi yerinde. Az sonra espirileri de gelecek... Ama önce, ısrarla vurguladığı ‘yazıya layık olma’ konusunu açıyor:“İnsan kendi dilinin lezzetini bildiği kadar vatanını sever. Bana sordukları vakit sen ne istiyorsun diye, yazıya layık olmayı istiyorum dedim. Ana diline layık olmanın lezzetine özenmiş bir insanı kalkıp da bir kâtip gibi görerek, kendi propagandasını yapmak zorunda bir insanmış gibi değerlendirmek kendi anadilinin büyük çınarlarıyla süslenmiş bir dünyanın tadından uzak kalmak demektir”
Sonra da bu ödülü alacağını öğrendiği günden beri süren şaşkınlığını bir kez daha dile getiriyor: “O kadar çok şaşırdım ki duyduğum zaman... Ne kadar layık olduğuma ben deniz kendi kendime karar veremem. Yalnız inşallah ileride bir yanlışlık olmuş demesinler...”
Ödülünü “İyi ki varsınız, iyi ki yazıyorsunuz” diyen Başbakan Erdoğan’ın elinden alan Altan, konuşmasını, Necmeddin Halil Onan’ın, bütün salonu etkileyen “Çakıl Taşları” şiiriyle bitirdi:
ÇAKIL TAŞLARI
“Biliyorsun ki kari, kalbin derinlikleri,
Damla damla biriken gizli gözyaşlarıdır.
Kudretimin oradan çıkarabildikleri,
Halis inci yerine bu çakıl taşlarıdır.
Görüyorsun nihayet çakıl taşları sende, şairin kendi kalbinde kaldı.
Fakat şunu anla ki, o çakıl bulurken de, araştırmadan duyulan zevki aldı..."
(Kaynak: Milliyet)