13. Ankara Tiyatro Festivali Kaliteli Olmak Zorunda…
M. Nurkut İlhan
5 Ocak 2009
13. Ankara Tiyatro Festivali 14-30 Kasım 2008 tarihleri arasında gerçekleştirildi. Festivalin bana göre en büyük yeniliği, bu yıl sosyal proje ile birlikte yürümeye başlamasıdır. Tiyatroya gitme şansı olmayan çocukların, tiyatro ile buluşturma ve izlemelerini sağlama hedefi olan proje bazen ilköğretim okullarında, bazen de salonlarda gerçekleştirildi. Bu önemli projede yer almak beni çok keyiflendirdi. Her yıl 2.000 çocuk izleyici düşünülerek 5 yıllık projede en az 10.000 çocuğun tiyatro ile buluşturulması hedeflenmiş. Proje doğal yapısından çıkarılmadan sürdürülebilirse çok önemli bence. Tiyatro izleyicisinin yetiştirilmesi anlamında da önemli. Aslında bu proje bana göre yalnızca festival süresiyle sınırlı kalmamalı. Festival süresinin dışında da bu proje devam ettirilmeli diye düşünüyorum. Böylece 5 yılda daha fazla izleyiciye ulaşılabilir. Festival dışı sürelerde de sürdürülebilir anlamında katkıya her zaman hazır olduğumu belirtmek isterim. Sevgili dostum Yener AKSU proje içinde olmam gerektiğini bana söylemişti. Projeyi 5 yıl boyunca aktif durumda festival dışındaki sürelerde de sürdürmek daha anlamlı olacaktır.
13. Ankara Tiyatro Festivali, sanatseverleri “HAYAT SANATLA GÜZEL” teması başlığında 27 farklı mekanda, 69 Tiyatro Topluluğu’nun ve 99 etkinliği ile buluşturdu.
Festival 14 Kasım 2008 tarihinde Devlet Tiyatrolarının Ormancılar Cemiyeti tarafından yıkılan Yeni Sahne’nin önündeki alanda İzmir Yenikapı Tiyatrosu’nun “Fırtına” adlı oyununa önce megafon ile seyirci çağrılmasıyla başladı. Ardından basın bildirisi aynı yöntem ile okundu. Basın duyurusundan sonra açılış gösterisine uygun görülen sokak oyunu ile festival başladı. Ne başlamak. Festival açılışını yapan tiyatro ekibinin günlük giysileri ile oyuna başlaması bana göre saygısızlık. Adet yerini bulsun mantığı ile özensiz, sorumsuz bir davranış ile oyun başladı. Oysa 12 yıldır süregelen ve 13 üncüsü yapılan festival açılışının hele basın toplantısının daha iyi organize edilmesi ve açılış oyununun (bu oyunun değil, daha uygun bir oyunun) tanıtımı yapılması gerekirdi diye düşünüyorum. Uluslararası festivalde açılışın sokakta ve salonda yapılma fikri çok güzel. Ancak açılış oyunları daha titiz seçilmeli, festival renklerini kalite anlamında hissettirecek nitelikte olmalıydı.
13.Uluslararası Ankara Tiyatro festivali'nin bu yıl ki "Emek Ödülü" kültür adamı, ilk Kültür Bakanı Talat Sait HALMAN'a Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul GÜNAY tarafından verildi. Bu ödüle tepkilerin olduğunu hepimiz biliyoruz. Hatta bazı grupların etkinliklere katılımdan vazgeçmesini doğru bulmadığımı belirtmek zorundayım. Kişileri eleştirmek doğal hakkımız, ancak festival sürecindeki etkinliklerden çekilmek yanlış bir tavır. Herkesin ayakları yere sağlam basan eleştiri yapma hakkı var. Ancak festivale katılan ve özellikle yaşamını Ankara’da tiyatro kulvarında sürdüren kişilerin de festivali doğru yaşatmak ve ileri götürme gibi bir misyonunun olduğunu bilmeleri gerekir. Böyle yanlış bir tavır festivale zarar veriyor.
Geleneksel olarak her yıl bir tiyatro sanatçısına verilen festival "Onur Ödülü" ise bu yıl, yıllardır Tiyatro oyunculuğunun yanında , devlet dahil hiç bir kurumdan destek almadan, Oyun Atölyesi Salonunu kendi imkanlarıyla onarması, işler duruma getirmesi, kendi tiyatrosu dışında birçok tiyatronun oyunlarını sergileyebilmesi için olanak sağlaması, salonunu kaliteli gruplara ve yapımlara açması, kaliteli yapımlarıyla seyirci ile buluşmaya devam etmesi nedeniyle Haluk BİLGİNER'e verildi. Tiyatro gerçekten emek işi, yürek işi. Bu emeği ve yüreği gösterdiği için kendisini bende kutluyorum ve alkışlıyorum.
Festival programında yer alan gruplar ve bu gruplarda yer alan arkadaşların başka oyunları izlemeye gelmemeleri çok kötü bir alışkanlık. Festivalde yer alan gruplar da zamanları olmalarına karşın diğer oyunları izlemediler. Okuma alışkanlığımız yok edilmişti. Şimdi de tiyatro ile uğraşan, tiyatroyu meslek edinen arkadaşların oyun izlememe alışkanlıklarının giderek etkin olmasını anlayamıyorum. Oysa fırsat buldukça oyun izlemeleri gerektiğini, izlediği ekip ile tanışıp sanata bakış açılarını öğrenmelerini, kendi sanat anlayışlarını ve bakış açılarını paylaşmalarını, ortak proje üretme fikri ile, proje gerçekleştirme aşamasına gelmelerini çok isterdim. Bu acı ve trajik durum özel tiyatroların ödenekli tiyatrolardan daha da geri kalmasına neden oluyor. Okumayan, mesleğini ve bakışını geliştirmeyen, araştırma içinde ve estetik kaygısı olmayan, yenilikleri hazmetmeyen, ulusal ve uluslararası anlamda tiyatrolarla buluşmayan bu arkadaşların kendi gruplarında da yararlı olamayacakları bellidir. Gruplardaki bu tip alışkanlığın çokluğu beni endişelendiriyor. Aynı kulvarda yıllardır mücadele eden biri olarak, tiyatro kulvarında ister gönüllü, ister meslek adına yer alan bayanlar, beyler artık silkinerek kendinize gelmenizi, tiyatronun yüklendiği misyonu yerine getirecek neferler olmanızı ve Türk Tiyatrosunu gelen kuşağa tanıtmanızı, buluşturmanızı istiyorum. Muhsin ERTUĞRUL’un iyi bir tiyatronun ilk adımının kalite ile birlikte iyi seyirci yetiştirmek ile başlayacağını bilmemiz ve bu tavrı benimsemiş olarak sahnede olmamız gerektiğine inananlardanım.
Örgütlenme sorumluluğunun bir an önce düzgün biçimde, yasal dayanağı sağlanarak yerine getirilmesi şart. Bu anlamda benim de içinde bulunduğum grubun çalışmalarının devam ettiğini biliyorum. Meslek Birliğinin, 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanununda T İ Y A T R O kelimesinin unutulduğu gerekçesiyle kurulamamasını ve bu trajikomik durumun ancak siyasi kadronun ilgili kanuna TİYATRO kelimesinin eklenmesi ile ortadan kalkacağını da biliyorsunuz. Eski Kültür ve Turizm Bakanı Atila KOÇ ile görüşme yapmamıza karşın sonuç alınamadı. Şimdiki Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul GÜNAY ile bir kez görüştüğümüzde sorunu aktardığımız halde daha sonra defalarca randevu isteme ve görüşme talebimize karşın bugüne kadar olumlu olumsuz yanıt ne yazık ki gelmedi. İlgili kanuna TİYATRO kelimesinin eklenmesi için yeterli zamanları olmasına karşın, siyasi otorite bu sorumluluğunu yerine getirmedi. Nasıl unutulduğu sır gibi saklanan TİYATRO kelimesinin kanuna eklenmemesi, aslında dünya görüşlerini yansılıyor. Ama unuttukları bir gerçek var. Avrupa Birliği projelerinin %95 inde tiyatro yer alıyor. Dünya ile buluşulmasında en güçlü kulvar tiyatro. İsteseler de istemeseler de er geç TİYATRO kelimesini kanuna eklemek zorundalar. Bunun için, üst yetkililerden başlayarak görüşmelerimizi yaptık. Yapıyoruz. Ancak şu ana kadar olumlu bir adım atılmadı. Sadece bizim çabamız yetmiyor. Siyasi otoritenin de çaba göstermesi gerekiyor. Buradan TİYATRO TİYATRO Dergisi aracılığıyla, yetkililere bir kez daha seslenmek istiyorum. İlgili kanuna bir an önce “TİYATRO” kelimesinin eklenme önerimizi dikkate alarak ve ciddiyetle bakarak bu sorumluluğu zaman geçirmeden yerine getiriniz.
Festivalde bu yıl Devlet Tiyatroları’nın hem salon anlamında hem de teknik anlamda olağanüstü katkısı gözlemleniyor. Festival oyunları Devlet Tiyatrolarının Büyük Tiyatro, Şinasi Sahnesi, Akün Sahnesi, Çayyolu Sahnesi, Küçük Tiyatro’nun yanı sıra Ankamall Migros Sanatolia Sahnesi, Öteki Tiyatro, Ankara Sanat Tiyatrosu, Oluşum Drama Enstitüsü, Gülüm Pekcan Dans Tiyatrosu, Tenodos Cafe, Acity Bizim Sahne, Hacı Bektaş-i Veli Kültür Vakfı, Mavi Sahne, Çankaya Belediyesi Çağdaş Sanatlar Merkezi, Keçiören Yunus Emre Kültür Merkezi, Pembe Kurbağa Gösteri Etkinlikleri ve TAKSAV atölye-toplantı salonlarında gerçekleştirildi. Ülkemizden İzmir Yenikapı Tiyatrosu, Balçova Belediye Tiyatrosu, Ankara Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Mamak Şubesi Mamak Sanat Tiyatrosu, Amasya Belediyesi Şehir Tiyatrosu (Oyunlarını sahneleyemeden gittiler.), Hacettepe Üniversitesi Drama Topluluğu-Ankara Mezunlar Tiyatrosu (Yakın Tiyatro), Ankara Öteki Tiyatro, Ankara Oluşum Drama Atölyesi, Türkiye Engelliler Tiyatro Topluluğu Mersin Halk Eğitim Merkezi, İstanbul Tiyatro Kedi, İzmir Büyükşehir Belediyesi İzbeton Çalışanları, Ankara Atılım Üniversitesi Tiyatro Kulübü, Garaj İstanbul, Ankara Büyükşehir Belediyesi Başkent Tiyatroları, Ankara Karşı Atölye, Eskişehir Anadolu Üniversitesi, Ankara Sanat Tiyatrosu, Çorum Dost Oyuncuları Gösteri Merkezi, Antalya Akhem Tiyatrosu, İstanbul Teatre Jiyana Nü, İstanbul Tiyatro Oyunevi, İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatroları, Ankara Orta Oyuncuları Tiyatrosu, İstanbul Boğaziçi Üniversitesi Oyuncuları- Boğaziçi Üniversitesi Folklor Kulübü, İzmir Bademler Köyü Tiyatro Topluluğu, İstanbul Boğaziçi-Beryan Kumpanyası, Ankara Devlet Opera ve Balesi Birim Dans Tiyatrosu, Kırklareli Üniversitesi Babaeski MYO Tiyatro Kulübü, İstanbul Tiyatro Boğaziçi, İstanbul Oda Tiyatrosu, Antalya Kaş-Yeşilköy Halk Tiyatrosu, İstanbul Bi Tiyatro, İstanbul İlyas Omdan Dans ve Hareket Projesi, Mardin Nusaybin Belediye Tiyatrosu, Kocaeli Belediyesi Şehir Tiyatrosu, Ankara Devlet Tiyatrosu, Ankara Gülüm Pekcan Dans Tiyatrosu, Ankara Mahşer-i Cümbüş, İstanbul Tiyatro Z, Antakya Belediyesi Şehir Tiyatrosu, Çankaya Belediye TODAM Gençlik Tiyatrosu, İstanbul Akbank Karagöz ve Kukla Tiyatrosu, Mersin Aslanköy Çadır Tiyatrosu, İstanbul Su Gösteri Sanatları Sahnesi, Ankara Antik Tiyatro, Ordu Belediyesi Karadeniz Tiyatrosu, Antalya Kepez Belediyesi Tiyatro Topluluğu, Ankara Migros Sanatolia Sahnesi Sincap Çocuk Tiyatrosu, İstanbul Semaver Kumpanya, Ankara Tiyatro Portre, Aydın Didim Belediyesi Dimder Kent Tiyatrosu Didim Amatör Tiyatro Topluluğu, İstanbul Tiyatro Kare, Ankara Tiyatro Pembe Kurbağa Gösteri Etkinlikleri, Ankara Bilkent Üniversitesi Tiyatro Topluluğu, Ankara Mavi Sahne, İstanbul Çıplak Ayaklar Kumpanyası, İstanbul Tiyatro Stüdyosu, İzmir Mimar Mühendisleri Odası Kentin Oyuncuları, Ankara Yer Altı, İstanbul Tiyatro Avesta, İstanbul İmpro, İstanbul Sabancı Üniversitesi Oda Tiyatrosu; yurt dışından İspanya, İsviçre, Azerbaycan (2 grup), İran ve Hollanda’dan grupların katılımı ile oyunlar sahnelendi. Ayrıca Can ÖZAY’ın Şinasi Sahnesi’nde 15 dakikalık Kukla gösterisi festivalin iyi renklerindendi.
Festival süresince Nasıl Bir Çocuk Tiyatrosu, Tiyatroda Taciz, Osmanlı Tiyatrosu Tarihçiliğine Eleştirel Bir Bakış Denemesi, Tiyatroların Örgütlenmesi, Çağdaş Gösteri Nedir? Dünyada ve Türkiye’de bu alanda neler oluyor? ve Tiyatroda Yazarlık konu başlıkları ile paneller; İlköğretimde Drama, Okul Öncesinde Drama, Tiyatroda Beden Kullanımı, Oyunculuk için Dans, Nefes, Ritm Teknikleri, Kolektif Oyunlaştırma ve Oyuncunun Yaratım Araçları başlıkları ile de atölye çalışmaları gerçekleştirildi. Festival süresince, atölye çalışmaları ve diğer etkinliklerin seyirci ile buluştuğu zaman amacına ulaştığını biliyoruz. Ancak festivalde bu tür buluşmalarda seyirci ile bütünleşme olmaması nedeniyle ne yazık ki amacına ulaşamadı.
Festivalde ilk olarak önünde İzmir Yeni Kapı Tiyatrosu’nun sokak oyunu FIRTINA adlı oyunu izledim. Grup kendi günlük giysileri ile önce seyirciyi toplama gayretinde bulundu. Ardından oyuna geçildi. Oyunun rejide başarısız olması, oyunculuğun ciddiyetsiz ve özensiz oluşu nedeniyle kötü bir oyunu izledik. Kısa süren bu talihsiz oyundan sonra neden diye sordum. Festival açılışı niye bu oyunla tercih edildi? Uluslararası bir kimlik taşıyor olması bu tercihin yapılmaması gerektiğini bana anımsatıyor. Oyun hem reji, hem oyunculuk, hem de dramatik yapı anlamında çöken bir bina konumunda. Organizasyondaki dengeli ve profesyonel yaklaşım da olmayınca festival sıkıntılı başladı. Oysa festivalin gerçekleşmesinde çok büyük çabaların ve fedakarlıkların yapıldığını biliyorum. Bu çabaya ve fedakarlığa karşı bu festival böyle başlamayı asla hak etmedi.
14 Kasım 2008 Cuma günü saat 19.30’da Büyük Tiyatro’da yapılan ödül töreninin ardından İspanya’dan Bambalina Theater grubunun DON KİŞOT adlı kukla oyununu izledim. Ben 3 üncü sırada olduğum için oyunu ve aktörlerin kukla ile bütünleşmesini hissedebildim. Ancak 5 inci sıradan sonra aktörlerin sözlerinin işitilemediğini izleyenlerden öğreniyorum. Bu anlaşılmazlığa salonun büyük olması, kuklaların bu büyüklük altında izlenemez duruma gelmesine tanık oluyorum. Buna fuayede sabırsızlık yapan, oyun sonrası olması gereken kokteyle oyunu terk ederek katılanların konuşmaları da eklenince organizasyonun insiyatifsizliği ortaya çıkıyor. Bununla birlikte saygı olgusu da. Oysa önceden izlenerek oyunlar hakkında karar verenlerin bu oyunu daha ufak bir salonda seyirci ile buluşturmalarını beklerdim. Bilinen Don Kişot öyküsünün, kuklalarda hayat bulması gerçekten çok güzeldi. Değirmen ile yapılan savaşın kuklalar ile yansıtılması harikaydı. Oyunun aktörlerinin kuklalar ile olağanüstü uyumları biz öndekileri çok keyiflendirdi. Bu kadar kaliteli bir yapımın festivalin gerçek çizgisi ile uyuştuğuna tanık olmak da bana işte festival bu dedirtmişti. Elleri ve sözleriyle kuklalara hayat veren aktörleri yürekten kutluyorum. Öykünün ifadesinde, karakterlerin öyküdeki buluşmaları ile kuklalarda, vücut dilinin çok iyi kullanılması, yönetmen ve aktörlerin uyumlu çalışması ortaya mükemmel bir oyun çıkarmış.
Festivalin sokakta açılışı ile salonda açılışını insan ister istemez düşünüyor. Sokak oyununda, seyirci ile buluşmada organizasyon eksikliği, grubun seyirciye bakışı, kalite, teknik ve oyunculuk; salondaki açılıştaki organizasyon güzelliği, grubun seyirciye bakışı, kalite, teknik ve oyunculuk arasında çok fark var. Uluslararası bir festivalde süzgeçten geçen oyunlar arasında bu kadar fark olmamalı. Böylesi bir farlılık da ne yazık ki festivali zedeliyor.
16 Kasım 2008 Pazar günü saat 20.00’de sahnelenen Öteki Tiyatro’nun “Hesap Lütfen” adlı oyununun iptal edilmesini gittiğimizde öğrenmemiz hoş olmadı. Çünkü akşam oyunlar aynı saat de başladığı için başka bir oyun izleme şansınız ne yazık ki yok. Festivalde herhangi geçerli bir nedenle oyun sahnelenemeyebilir. Ancak bu durum iletişim araçları kullanılarak insanlar önceden uyarılabilir. Önümüzdeki festivalde bu aksamaların önüne geçilmeli.
18 Kasım 2008 Salı günü saat 17.00’de Ankara Sanat Tiyatrosu salonunda yapılan “Nasıl Bir Çocuk Tiyatrosu” başlıklı söyleşide Prof.Dr. Sevinç SOKULLU yönetici, Assitej Türkiye Merkezi Başkanı Doç.Dr. Tülin SAĞLAM, Çocuk Gelişimcisi Aysel Köksal AKYOL, Sanat Kurumu Yönetim Kurulu Üyesi ve Dış İlişkiler Kolu Başkanı M.Nurkut İLHAN, DTCF Tiyatro Bölüm Mezunları Derneği Başkanı Turgay YILDIZ önceden haberli olduğu halde gelemedi. Onun yerine derneğin 2.Başkanı Nihat MÜRŞİTPINAR, Azerbaycan Çocuk Tiyatrosu Yönetmeni Rasim AŞİN ve Pembe Kurbağa Gösteri Etkinlikleri adına Ali Nihat YAVŞAN konuşmacı olarak katıldılar. Söyleşiyi izleyenlerin hemen hemen hepsi konuşmacı olarak katılanların gayreti ile gelen izleyicilerden oluşmuştu. 45 - 50 izleyicinin bulunduğu söyleşide konuşmacılar sırayla Çocuk Tiyatrosu kriterlerinden söz ettiler. Prof.Dr. Sevinç SOKULLU yurt dışından örnekler vererek ülkemiz ile kıyaslamalarda bulundu. Ülkemizdeki çocuk tiyatrosunun henüz kaliteye ulaşmadığını ifade etti. İşini ciddi yapan grupların dışında yurt dışındaki ciddiyet, alt yapı ve kültüre ayrılan pay ne yazık ki ülkemizde yok. Doç.Dr. Tülin SAĞLAM çocuk tiyatrosundaki verimsizlikten ve tiyatro yapanların daha sorumlu anla davranmaları gerektiğini aktardı. Çocuğu sevmek bence çocuk tiyatrosunda ve sahnede olmanın ön koşulu. Çocuk Gelişim Uzmanı Aysel Kökyol AKYOL kitaplarda yazılı olan çocuğa bakışı bize aktardı. Çocuğun evrelerinden, edilgen yapısında, empati dünyasında, cinsel farklılıktan bugünlere gelindiğini söyledi. Günümüze baktığımızda çocukların kitaplara sığmadığını görüyoruz. Rasim AŞİN Azerbaycandaki çocuk tiyatrosu yapılanmasında söz etti. Ülkede özel tiyatronun olmadığını, var olan tiyatroların kurum olarak devlet tiyatrosu olduğunu ve çok iyi eğitim süreçlerinden sonra çocuk tiyatrosunda oyuncu olunduğunu belitti. Ancak yapılan araştırmalar ile Azerbaycanda özel tiyatroların varlığından ve oyunlarını sahneledikleri bilgisine ulaşıyoruz. Ali Nihat YAVŞAN okul öncesi eğitim kurumlarındaki çocuk tiyatrosu anlayışından söz ederek, arz ve talebin değişkenliğini ifade etti. Okul öncesi eğitim kurumlarında yapılan çocuk tiyatrosu korsanlarının, fazla olduğu bir alan olarak da dikkat çekiyor. Ben de Ülkemizde alt yapı sorununu yanında, bakış açısındaki ciddiyetsizlikten söz ettim. İyi yapımlara gereksinimin olduğu vurguladım. Artık sen onu yaptın, ben bunu yaptım düşüncesinin iflas ettiğini, birbirimizin oyunlarını izlememizi ve akademik tavrın yani teorinin pratikle buluşmasının gerçekleşmesinin mutlaka yapılması zorunluluğunu ifade ettim. Okumayan, kültüre zaman ayırmayan tavrımızdan vazgeçmemiz gerektiğini, uygulamanın içinde olan kişilerin sanatçı kimliği ile bilgili, hazırlıklı buluşması gerektiğini ifade ettim. Zaman zaman karşılıklı tartışmalarla da geçen söyleşide 12 yıl öncesi gibi konuşuldu ve bitti. Hatta Sevinç hoca ben bu katkıya hazırım diyerek ilk adımı attı. Süreç bize bu adımı hangi adımların takip edeceğini ve nereye varacağını gösterecek. Söyleşide Sanatolia Sahnesi ve Pembe Kurbağa Gösteri Etkinlikleri dışında hiçbir tiyatro grubunun olmaması ise gerçekten çok düşündürücü geldi bana. Söyleşinin yapıldığı mekanda yer alan AST grubundan da bir kişinin bile yer almaması sanırım bugünkü fotoğrafsı açıklıyor. Kendi sorununa, aynı kulvarda yürüyen kişiler olarak sahip çıkmamak çok yanlış. Umarım bu duyarsızlık duyarlılığa dönüşür. Festivalin ilk yılında yine aynı başlık ile söyleşi panel olarak düzenlenmişti. O panelde de Prof.Dr. İnci SAN, Tiyatro Tempo adına Haluk YÜCE, Çan Tiyatrosu adına K.Halis KIZILDAĞ, Ankara Masal Tiyatrosu adına Dersu Yavuz ALTUN konuşmacı olarak yer almıştı. Bütün tiyatro grupları katılmıştı. Akademisyenler tarafından katılım azdı. Geçen 12 yıllık süreçte ilerlemenin gerilemeye dönüşmesi çok üzücü. Bence tiyatro grupları bu tavırlarını irdelemeliler. Öz eleştiri yapmalılar. Akademik destek istemeliler ve birbirlerinden kopuk olma nedenlerini ortadan kaldırmalılar ki; bu birliktelik Çocuk Tiyatrosuna doğru ve estetik anlamda katkı sağlasın. Dünyada tek çocuk bayramı ülkemizde var demekle bu işler yol almıyor. Dünyada tek olabilmenin temelini iyi atmak ve sahiplenmek, iyi yapmak gerekiyor.
Festivalde bu yıl ilk kez ve 5 yıl süre ile gerçekleştirilecek olan sosyal proje çerçevesinde Azerbaycan Çocuk Oyun Tiyatrosu grubu etkinliğini okul salonunda gerçekleştirdi. 2 Kişiden oluşan ekip, öykü içinde izleyici çocuklarla birlikte oyunlar sergiledi. Azerbaycan’da 30 kişilik seyirci sınırı ile yapılan gösteri yaklaşık 150 kişiden oluşan çocuklarla sahnelenince amacına ulaşamadı. Sesler duyulmadı. Öykü hiç anlaşılmadı. Geriye ancak çocukların birlikte olduğu karmaşık oyunlar kaldı. Bu oyunun şartları nedeniyle, sosyal projeye uygun olduğu ne yazık ki söylenemez. Seçilen oyunun şarlarının yerine getirilmesi gerekirdi. Bu şartlar sağlanamıyorsa keşke sayısal anlamda seyirci sorunu olmayan ve proje ile buluşan grup ve oyunlar seçilseydi.
20 Kasım 2008 Perşembe günü saat 20.00’de Ankara Sanat Tiyatrosu Gençlik Biriminin, 10 yaş üzeri çocuk ve gençleri hedefleyen, Prof.Dr. İlknur Güntürkün KALIPÇI’nın araştırmalarından yola çıkarak, Şenol ÖNDER ile R.Onur DURU’nun derleme ve yönetmen yardımcılıklarıyla, Mehmet AKAY’ın seslendirmesiyle Atila OĞULTEKİN ve Devrim AKSEKİ’nin uyarlamasıyla, Atila OĞULTEKİN’in yönetmenliğinde sahnelenen “HER YÖNÜYLE ATATÜRK” adlı oyunu izledim. Oyunun başlaması ile teknik desteğin işlevselliğine tanık oluyoruz. Görüntü desteğinde Atatürk sinevizyondan seyirciye aktarılıyor. Bu işlevselliğin yanına 2 anlatıcının da bazen oyuncu, çoğu zaman anlatıcı olarak dahil edilmesi ilk anlamda iyi gözükse de oyun aktıkça bu unsurların oyunun aksiyonunun düşmesine neden olduğu gözleniyor. Her yönüyle Atatürk adı ile iddaalı biçimde sahnelenmesi elbette çok güzel. Günümüz neslinin Atatürk’ün kimliğini iyi ve doğru öğrenmesi gerekiyor. Ancak, rejide tekniğin ön plana çıkması oyunculuğu geri plana itmiş. 2 anlatıcı konumdaki aktörler geçişlerde, girince, oyunun temposunun düşmesine ve kesintiye uğramasına neden olmuş. Didaktik yapı daha da egemen olmuş. Aslında 2 kez izlediğim oyunda geçişlerdeki bu durgunluktan oyuncuların da rahatsızlık duyduğunu gözlemliyorum. Rolünün tadını çıkaracakken sahne ve rol kesiliyor. Rejideki teknik ağırlıktaki kurgulama nedeniyle oyunculuklar, ekibin rol yeteneği iyi olmasına karşın iyi kullanılamamış ve geri planda kalmış. Her Yönüyle Atatürk oyunun adı olunca ister istemez Atatürk’ün her yönünün sahne üzerinde görülmesi arzulanıyor. Oyunda Atatürk her yönüyle ele alınmıyor. Örneğin spora, ulaşıma verdiği önem ve bunun nedenleri irdelenmemiş. Atatürk kimliği ile buluşturma misyonu olan oyunda bu detaylar düşünülerek, yeniden yapılacak reji ile oyunun keyifli ve amacına uygun duruma getirileceğini düşünüyorum. Çünkü Atatürk’ü kendi çıkarlarına ve siyasetine göre kullananların ne kadar çok olduğunu düşünürsek, bu oyunun seyirci ile doğru yerde ve doğru anlamda sahnede dimdik bir duruş sergilemesi gerekir diye düşünüyorum. 2 hafta sonra seyirci ile buluşacak
21 kasım 2008 Cuma günü Ankara Devlet Tiyatrosu’nun Şinasi Sahnesi’nde Antalya Akhem Tiyatrosu’nun saat:11.00’deki “YAVRU KİMİN?”adlı çocuk oyunundan önce Can ÖZAY’ın “KUKLA GÖSTERİSİ” ni izledim. Sahnenin büyük olması gösteriyi izleme anlamında 7 ve 8 inci sıradan itibaren sıkıntılı kılıyor. Can, gösterisinde kukla kullanımında ve oynatmada başarılı. Ses kullanımında ise hala sorunları var. Ancak iyi niyetli çalışmalarını yaklaşık 5 yıldır sürdürüyor. Şova yönelik gösterisini umarım zamanla metne dönük oyuna dönüştürür. Yine bu kısa gösteri için seçilen salon uygun değildi. Keşke festival programcıları Devlet Tiyatrolarının salon anlamında verdiği bu güzel ve anlamlı desteği yerinde kullanılabilselerdi.
26 Kasım 2008 Çarşamba günü İstanbul Akbank Karagöz ve Kukla Tiyatrosu’nu Ankara Devlet Tiyatrosu’nun Şinasi Sahnesi’nde, Tacettin DİKER yönetiminde “RÜYA” adlı çocuk oyununu izledim. Oyun öncesi seyirci çocukların nasıl bekletildiklerine tanık oldum. Okullardan gelen ilk çocuklar yerlerini aldılar. Girişte en arkada sol bölüme yerleştirildiler. Diğer koltukların hepsi boştu. İlk önce gelen grup öne alınmamış, bekletiliyordu. Saat 11.00’i göstermesine karşın oyun başlamadı. Çünkü okullardan diğer gruplar gelmemişti. İlk gelen gruplar 40 dakika oyunun başlamasını beklediler. Bu büyük eziyet ve haksızlıktı. Bir de bu oyunu en arkadan izleyemezlerdi. Çünkü gölge oyunu sahnesi ve tasvirler ufaktı. Bu nedenle oyun izleme eziyeti de yaşayacaklardı. Organizasyonda okullarla bağlantıyı yapan kişilerin yetkin olmamaları, süre anlamında titiz davranmamaları festivalin trafiğinin tıkanmasına neden oldu. İlk oyun 40 dakika gecikme ile başladı. Kukla sahnesinin gölge perdesinde küçük tasvirlerin ve aksiyonun yaratılmaya çalışıldığı oyunda 7 ve 8 inci sıradan sonra oyun izlenemedi. Yalnızca tasvirlerin görüntüleriyle yetinmeyen çocuklar replikleri de duyamadıkları için aralarında konuşmaya başladılar. Bu oyunu Ordu Çocuk ve Gençlik Tiyatroları Festivali’nde de izlemiştim. Festival oyunlarının organizasyonun da sorumluluk alan kişilerin, salon seçimi anlamında buna nasıl dikkat etmediklerini gerçekten anlayamıyorum. Festivallerde doğru oyunların, doğru ve uygun salonlarda, seyirci ile buluşturması gerekiyor. Bu duruma dikkat etmemiz, bilmemiz ve uygulamamız gerekir diye düşünüyorum. Ordu da ve Ankara da seçilen salon yanlıştı. Orduda bu oyuna uygun küçük salon yoktu. Çünkü Orduda topu topu 2 salon vardı. İkisi de uygun değildi. Ancak Ankara’da alternatifler çoktu. Çünkü Devlet Tiyatroları salonlarını festivale açmıştı. Bu oyunun ve Can’ın gösterisinin Devlet Tiyatrosu’nun Oda Tiyatrosu’nda sahnelenmesi daha uygun olurdu.
26 Kasım 2008 Çarşamba gününün akşamı Devlet Tiyatrolarının mülkiyeti kendine ait olan Çayyolu Sahnesin’nde saat:20.00’de Ordu Belediyesi Karadeniz Tiyatrosu’nun Yılmaz KARAKOYUNLU’nun yazdığı, Burak KARAMAN’ın yönettiği “KUZGUNCUKLU FAZİLET” adlı Müzikal Komedi tarzındaki oyununu izledim. Ordu Belediyesi Karadeniz Tiyatrosu’nun 44 yıllık bir geçmişi var. Bölge Tiyatrosu anlamında kurulan ve bu aşamada Muhsin ERTUĞRUL’un Orduya gelerek destek verdiği OBKT’nun ekibinin değişik mesleklerden insanlardan oluştuğunu öğrenmek beni çok etkiledi. Bölge Tiyatrosu anlamında bölgeye gerçekten iyi hizmetler yapan, tiyatro geleneğini yerleştiren Ordu Belediyesi Karadeniz Tiyatrosu çalışanlarının kadrosunun olmaması çok düşündürücü geldi. Bu amaçla kurulan Bölge Tiyatrosu’nun şimdiye kadar kadro sorununun çözümlenmesi gerekirdi. Bölge tiyatrosunun 44 yıldır kadrosuz bugünlere ulaşması mükemmel bir durum. Emeği geçenlere yürekten teşekkür ediyorum. Aydın, Çağdaş Belediye Başkanı Seyit TORUN’un bu konuya en kısa zamanda çözüm bulacağına inanıyorum. Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul GÜNAY birçok eski yapıya hayat verdiklerini fırsat buldukça ifade ediyor. 44 yıllık bir tiyatroya da hayat verme sorumluluğunun olduğunu ve bu sorumluluğun bir an önce yerine getirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Oyunda İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ülkemizde yaşanan sıkıntılar içinde, her türlü hileye başvurarak halkı sömüren, insanların yaşam biçimlerindeki sınıf atlamalarını, dejenere olan değerlerin iyi işlendiği oyunda, karakterlerin yerine oturduğunu gözlemliyoruz. Sonunda toplumun değerleri ortaya çıkarak, yerini korumayı başararak, bu dejenereye son vermiştir. Bugün de bu tür hilelerin ve sömürünün olduğunu biliyoruz. O zaman toplumun ahlaki değerleri sonunda galip gelmişti. Oyunu o zamanki sorunlarla, bugünlerdeki sorunlarla örtüştüğüne tanık oluyoruz. Ordu Belediyesi Karadeniz Tiyatrosu’da kadro sağlanamadan, kadroyu oluşturan bu yürekli insanları ayrıca kutluyorum.
29 Kasım 2008 Cumartesi günü saat: 13.00’de Pembe Kurbağa Gösteri Etkinlikleri grubunun Ümit DENİZER’in yazdığı, Ali Nihat YAVŞAN’ın yönettiği “UÇAN ŞEMSİYE” adlı çocuk oyununu kendi sahnelerinde izledim. Tüm ekibin aileden oluştuğunu gördüm. Ali Nihat, oğlu, kızı ve yeğeni. Çok keyiflendim. Pembe Kurbağa Gösteri Etkinlikleri’nin hem gişe açması, hem okul öncesi kurumlarda periyodik olarak gösterilerine devam ettiklerini ve kazanımlarını da bu alana yatırarak şimdiki bulundukları apartman dairesini aldıklarını biliyorum. Onları yürekten kutluyorum. Oyunda 80 kişilik salonunda 100 kişi vardı. Çevre olgusu temizlik anlamında ifade edildiği öyküde 4 karakter yer alıyor. Ali Nihat’ın dışında 3 roldeki diğer oyuncular, durağan oyunculuk ve duyguya ulaşmadaki başarısızlıkları nedeniyle oyun işlevsiz kalıyor. Sahne küçüklüğünden, hareket yapılamadığı için oyun devinim kazanamıyor. Zaman zaman da kuklalar ile bu karakterler buluşuyor. Şemsiye sembol olarak kullanılıyor. Fantastik olarak uçması da çocukların hayal dünyasında yer alıyor. Oyunda çevre kirliliğinin önemi vurgulanırken didaktik olarak da yapılması gerekenler bilinen tarzda seyirciye aktarılıyor. Oyun sonunda çevredeki kirlilikler, seyircilerin katkısı ile toplanarak çöp bidonuna atıldı. Oyun süresince isim olarak sipariş alınarak, mısır satışının devam etmesi bu öğretiye uymadı. Çünkü oyun sahnelenirken yiyecek ürününün satılabilirliği ve yenebilirliği geleneğini başlatma, iyi bir seyirci profili için, doğru bir tavır olmadı.
29 Kasım 2008 Çarşamba gününün akşamı saat 20.00’de Ankara Sanat Tiyatrosunda, Gençlik Biriminin rol aldığı Turgut ÖZAKMAN’ın yazdığı, Ebru SAÇAR’ın yönettiği ve Cem OKYAY’ın yönetmen yardımcılığını yaptığı “TÖRE” adlı oyunu izledim. Kan davasının egemen olduğu ve sırayla ailelerden erkek çocuklarının öldürülmesini, giderek her iki aileden de soyunu sürdürecek erkeğin kalmayacağı endişesi ifade ediliyor. Karşı aileden kalan Mustafa töreyi iyi bilmektedir. Geleneğin de farkında olan Mustafa kan davalısı olduğu ailenin evine gelir saklanır. Çünkü bu evde artık misafirdir ve onu ağırlamak zorunda olduklarını bilincindedir. Bu arada kendiliğinden Mustafa ile Zühre arasında bir duygu bağı olgunlaşır. Birbirlerini sevmeye başlarlar. İlk başta karşı gelinse de Nine’nin önderliğinde ev halkı tek tek sabırla ikna edilir. Kara Mustafa’yı ise ikna etmek çok zor olur. Sonunda o da ikna olur. Hatta Zühre ile birlikte kaçmalarına bile izin verir. Önce Mustafa evden ayrılır. Zühre evdekilerle vedalaşırken Kara Hasan’ın oğlunun bu kara töreyi sürdüreceğini ve onun dışarıda olduğunu ve onu uyarmayı, ikna etmeyi unuttuklarını hesaplayamazlar. Mustafa’nın vurulması her şeyi, güzelliği, iyi niyeti sona erdirir. Oyunda, rol dağılımındaki, müzik, estetik anlamdaki kurgulama rejide de kendini yalın hissettiriyor. Bu başarılı ve keyifle izlenebilen sahnelemeyi gerçekleştiren Ebru SAÇAR’ı kutluyorum. Bu olgunlukta dekor anlamında da durağan değil işlevsel bir dekor keşke kullanılsaydı diyor insan. Bugüne kadar izlediğim TÖRE oyunlarından en etkileyici sahnelenen oyun olduğunu belirtmek isterim.
Organizasyon anlamında anlaşmalı bilet firması ile seyirci bazında sıkıntıların yaşanmaması ve iletişimin sağlıklı kurulması gerekli. Festivalde eksik olan gözlemci geleneği etkin olarak pratiğe aktarılmalı. Oyun izleme şansları yaka kartları verilerek sağlanmalıdır. Sorun çıktığında, sorunu çözecek bir mekanizmanın ve ekibin işler durumda olması sağlanmalı. Doğabilecek aksaklıklara karşı, oyun gecikmeleri durumunda mutlaka duyuru yapılması gerekli.
Gönüllü insanların festivalde yer almaları çok önemli ve yerinde bir uygulama. Ancak organizasyon anlamında sıkıntıları da beraberinde getiriyor. Profesyonel insanların önceden altyapısını, kurulacak irtibat bürolarında görev almaları, grupların yönlendirilmesinde, tiyatro salonlarını bilen ve kalış sürelerince gruplara rehber olacak yetkin kişiler olarak hazırlanması gerekiyor. Seyircilerin uzak sahnelere gidiş yöntemlerinin ve Ankara haritasının olduğu rehber kılavuzu’nun olması mutlaka zorunlu gözüküyor. Sosyal proje’nin, ulaşımı çözümleyerek tüm oyunlara taşınabileceğini düşünüyorum. Seyirciyi oyuna getirecek süreçte sorumlu kişi ya da kişilerin mutlaka oyunun yaş grubuna, salon kapasitesine ve oyun zamanına özen göstermesi şart.
Festivalde 69 ulusal ve uluslararası tiyatro grubunun salon oyunlarıyla, sokak tiyatrosu gösterileri, söyleşi, panel, atölye çalışmaları, belgesel film ve sinevizyon gösterileri’nin yer aldığı 99 etkinlik sanatseverlerle buluştu. Söyleşilerde ve panellerde tiyatro temsilcilerine, sanat eleştirmenlerine, Kültür Bakanlığı yetkililerine ve ilgili akademisyenlere yer verildi. Tiyatro sanatının izleyicisi ve sanatçısı ile güçlendirilmesi’nin yanı sıra geniş bir kesimin sanatsal hizmetlerden yararlanması amaçlandı.
Sonuç olarak Ankara Tiyatro Festivali’nin bu yıl her türlü aksamalara ve sorunlara karşı, sosyal projeyi de içine alarak devam etmesi çok güzel. Kent kültüründe haklı olarak yerini alan festivalin kültürlerarası buluşmada önemli bir misyonu yüklenmesi, bu alanda örnek festival olduğunu da gösterecektir.
14. Ankara Tiyatro Festivalinde buluşmak üzere…
M.Nurkut İLHAN
Yazar, Yönetmen-Oyuncu
nurkutilhan@hotmail.com
(Kaynak: tiyatrodergisi.com.tr)
***
Oyun'un notu: Ayrıca bakınız; "Toplumsal Araştırmalar Kültür ve Sanat İçin Vakıf'ın (TAKSAV) 12 Mart Faşizmi Kültür Bakanı Talat Sait Halman’a verdiği 'Emek Ödülü' haber linkleri"