Yıl 1977 olmalı. Askerden yeni gelmiştim. Askere giderken, birkaç kitabın dışında pek bir şey okumamış, cahil biriydim. Yoksulluğun getirdiği yoksunluk nedeniyle, sadece ilkokulu bitirebilmiştim. O da zorunlu olduğundan...
Askerdeyken, yüzlerce kitap okumuş, İngilizce öğrenmiş, tiyatro çalışmaları yürütüp orduevlerinde sahneye çıkmış ve ortaokul ders kitaplarını çalışmıştım. Ayağımın tozuyla, bir yandan günde en az on beş saat işçilik yaparken, bir yandan da ortaokul bitirme sınavlarına girmiştim. İlkokul diplomamı aldığım Hürriyet İlkokulu'ydu sınava girdiğim okul. Okul müdürü de Şefik Asan'dı. Sınavları başarmış ve ortaokul mezunu olmuştum. Daha sonra, Üsküdar Lisesi'ne kaydımı yaptırmıştım. Ne var ki yoğun çalışma koşulları (Haziran/Eylül 1977 tarihlerinde, pazar dahil, günde yirmi saat işçilik yapıyordum.), siyasal ilişkiler, sanattan kopmama inadı, babamın ölümü, geniş bir ailenin tüm sorumluluğunun zayıf omuzlarıma yüklenmesi ve özel yaşam kaygıları nedeniyle, doğru dürüst sınavlara giremediğimden, liseyi bitiremiştim.
Ve sonra 12 Eylül Faşizmi...
Tüm emekçilerin haklarını kasap çengeline asan askeri faşizm...
12 Eylül Faşizmi ilan edilir edilmez, tüm demokratik kitle örgütleriyle birlikte, Barış Derneği de işkence tezgahına alındı. Şefik Asan da, bu tezgaha getirilmek istenen biriydi. Orhan Apaydın, bu dava sürerken ölmüştü. Orhan Apaydın'ın erken ölmesine 12 Eylül Faşizmi neden oldu. Mahmut Dikerdem, Reha İsvan, Ali Sirmen, Tarık Akan, Behice Boran, Sadun Aren, Ali Taygun, Ataol Behramoğlu, Erdal Atabek gibi aydınlar, işkenceden geçirildiler yada geçirilmek istendiler.
Dün (28 Aralık 2008), Orhan Aydın, Barış Derneği'nin bir bildirisini gönderdi. Görür görmez yayınladım. Ne var ki zamansızlık nedeniyle, üzerinde düşünemedim bile. Bugün yeniden okudum ve bu sunuş yazısını yazma gereksinimi duydum. (HB)
İsrail, derhal saldırılarına son vermelidir!
Filistin'de son zamanların en vahşi saldırısı sürüyor.
Arkasına AB ve ABD gericiliğini alan İsrail, Filistin halkı üzerinden emperyalizmin insanlığa reva gördüğü geleceği sergiliyor. Baş kaldıranın hemen, sinip kımıldamayanın ise aylar yıllar içinde çürüyerek yok edilmesi...
Emperyalizm, son yıllarda yaptıklarıyla tüm insanlığa meydan okuyor ve elindeki silahlı güce güveniyor. Hukuki meşruiyetini tamamen yitirmiş yönetimleri eliyle silahların hakimiyetini oluşturmaya çalışıyorlar.
İsrail'in bu saldırganlığının, ateşkesin sona ermesinin hemen ardından başlaması, İsrail'deki parlamento seçimlerinden sadece birkaç hafta öncesine denk gelmiş olması ve saldırılar karşısında, ABD'nin İsrail'e olan desteğini bildirmesi ve Olmert'in saldırıların devam edeceğini açıklaması Ortadoğu'da yapılmak istenen emperyalist uygulamaları bir kez daha gün yüzüne çıkarmıştır. İsrail'in savaş güdümlü politikası engellenmezse, başta Filistin halkı olmak üzere, tüm Ortadoğu'ya daha çok kan ve daha çok gözyaşı getirecektir.
* İsrail derhal saldırılarına son vermelidir. Şu anda sivil halka yönelik şiddetiyle Filistin halkını sindirmek ve gerici odaklara doğru itelemek dışında bir hedefi olmayan askeri saldırı, gayrımeşru bir savaş eylemidir.
* İsrail, Gazze'de uygulamakta olduğu kanunsuz ablukayı hemen ve koşulsuz biçimde kaldırmalıdır. Kendisinin de taraf olduğu antlaşmalarda uymadığı maddelere uymalı, 1967 öncesi sınırlarına dönmelidir.
* Halkın inançlarını sömürmekte tereddüt etmeyen AKP Hükümeti, yoksul Müslümanlara yönelik İsrail saldırganlığını doğrudan ve tereddütsüz bir biçimde kınamalıdır. Kınama, boyalı basının "sert yapma" diye ifade ettiği biçimde yapılmaz. Yapılması gereken söz konusu devlete resmi bir nota vermektir. Gazetecilere BM'yi göreve çağırdığını söyleyen Başbakan, bunu gazetecilere değil de BM'ye söylemeyi denemelidir.
* Filistin'in kurtuluşu için mücadele eden bütün örgütler başta Hamas ve El Fetih olmak üzere İsrail saldırganlığı karşısında birlikte hareket etmeli ve her şeyden önce Filistinlilerin ve Filistin davasının çıkarlarını gözetmelidirler.
Barış Derneği
***
Ayrıca bakınız: onlar geldi biz direndik