6 Ekim 2008 Pazartesi

Aydın'dan; sorumlu sorumsuzlara kazık sorular!

12 Eylül Faşizmi öncesi, o zamanki adıyla "Ortak Pazar" olan Avrupa Birliği'ne karşı şöyle slogan atıyorduk: "Onlar ortak, biz pazar!" Avrupa emperyalizmi, biz slogan attıkça birliğinin adını değiştirmesine karşın, niyetini değiştirmedi: Önce Avrupa Ekonomik Topluluğu, ardından Avrupa Topluluğu ve yeni adıyla Avrupa Birliği olan emperyalist oluşum, dünya halkları için "ortak"lığını pekiştirdikçe, kendileri dışında kalan dünyayı "pazar" olarak sömürmeyi sürdürdü. Türkiye'ye de tam bir "pazar" anlayışıyla bakan "ortak"lar, neredeyse yatak odamıza dek karışma niyetindeler. Kendine bulduğu işbirlikçiler sayesinde, elleri yanmadan ateşi tutabilmeyi beceren Avrupa Birliği, ülkemizin tüm değerlerine göz dikmiş durumda. Bir yandan Amerikan emperyalizminin nüfuz alanı olmayı sürdürürken, bir yandan da Avrupa Birliği emperyalizminin bu niyetiyle mücadele etmek zorunda kalıyoruz. Tiyatro alanında da işbirlikçilere sahip olan Avrupa Birliği, işlerinin tıkır tıkır yürüyeceği kanısında. Ne var ki, Orhan Aydın gibi tiyatro emekçilerinin çabaları birikir de bir bütün oluşturursa, hem AB'nin, hem ABD'nin ve hem de AKP'nin ampulleri sönebilir...

Salı günleri soL gazetesinde yazan Orhan Aydın, makalelerini bir gün önce bize yolluyor ve biz de hemen yayınlıyoruz. Yarın da soL gazetesinde okuyabileceğiniz "Cevap verin..." yazısını sunuyoruz:


Cevap verin…


Hiç kimse çıkıp, “hayır yapamazsınız” demiyor.

İnsanların evleri başlarına yıkılıyor, yaşam alanları talan ediliyor, halk susuyor.

Bu ülkenin mahkemelerinden alınan “yürütmeyi durdurma” kararlarını, yine bu ülkenin yasa uygulayıcıları bir türlü uygulamıyor!

İstanbul Valisi Muammer Güler suskun.

Kadir Topbaş, kumandalı bir robot gibi, Başbakan'ın emrettiklerini yapıyor.

Bin kez yazdık, bin kez daha yineleriz.

Harbiye Muhsin Ertuğrul da Kongre Vadisi adı ile yapılan inşaat yasalara aykırıdır.

Üç kez üst üste “yürütmeyi durdurma” kararı alınan bir alanda inşaat yapılıyor olması, hukuk tanımazlık değil ise nedir?

Bu inşaatı savunmak, “güzel olacak” deyip hukuksuzluğa göz yummak, rant avcılarına uşaklık değil midir?

Bu günlerde Sulukule Mahallesi, tüm kültürel dokusu ile birlikte yerle bir ediliyor. Mahalle halkı dozerlerin başında nöbet tutuyorlar.

Sıra Taksim, Tarlabaşı Mahallesi'nde.

"Sözde aydınlar" susuyor!

Dönekler pis pis sırıtıp, beylerinin dizlerinin dibinde Avrupa Birliği şarkıları söylüyor.

AKP’nin yumuşak karnı, İstanbul Büyük Şehir Belediyesi sürekli imar planları ile oynuyor.

Küçükçekmece'de yapılmak istenen talan için hazırlanan kılıflar, şimdilik yasaların çengeline takılmış görülüyor!

Eminönü, Fatih bölgelerinde yaratılmak istenen yeni rant alanları için Belediye Meclisi'ne verilen teklifler ise akıl alıcıdır.

Sirkeci Gar’ı dahil tüm kültürel varlıklar, satış listelerine konmuştur.

Sultanahmet ve çevresinde, Tarihi Yarımada'nın yüreğine hançerler sokuluyor.

Saray duvarları dışında kalan tüm dokunun üzerinde, kirli hesaplar yapılıyor.

Bu alandaki en gözde mimari örnekler, uluslararası tekellere pazarlanmak için kılıflar hazırlanıyor.

“Galataport” adı ile ünlenen peşkeş projesi ise, el altından yeniden hortlatılıyor.

Galata Köprüsü’nün Karaköy ayağından başlayan ve Fındıklı Parkı'na kadar uzanan şerit iştah kabartıyor.

Hanlar, hamamlar, kervansaraylar, çeşmeler teker teker ya da toptan satılık!

Haydarpaşa’nın başına gelenleri ise birlikte yaşıyoruz.

Anımsayacaksınız; iki yıl önce, Haydarpaşa ve çevresi bir ihale ile birilerine güzellenmeye karar verildiğinde, Mimarlar Odası öncülüğünde yüzlerce sivil toplum kuruluşu, sanatçılar bir araya gelip, ortak ses oluşturmuştuk.

Gar’ın önünde yapılan etkinliklere katılım şaşırtıcıydı!

Her gün binlerce yolcuya ev sahipliği yapan Haydarpaşa, adeta sahipsiz bırakılmıştı!

Bir kısım aydın ve sanatçıların ise yoğun işleri vardı!

Tüm zorluklara karşın, kararlı davranış Haydarpaşa’nın peşkeş çekilmesini önlemişti.

Şimdilerde toplumsal suskunluktan cesaret alanlar, tekrar Haydarpaşa satışından söz ediyorlar.

Hazırlıklar yapılıyor.

Mimarlar Odası; İstanbul ve ülke halkını, uluslararası kültürel varlıkları koruma kurullarını uyarıyor.

Yargı kararları var, dinleyen yok!

Anlayacağınız kent, irili ufaklı parsellere bölünerek, tekellere ve dinci sermaye gruplarına pazarlanmak üzere yeniden projelendiriliyor.

AKP'li Büyük Şehir Belediyesi ve merkezi hükümet müthiş bir uyum içinde iş bitiriyorlar.

Kültür Bakanlığı Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü bu durum ile ilgili ne yapıyor?

Koruma kurulları ne yapıyor?

Üniversiteler ne yapıyor?

Biz sanatçılar, ne yapıyoruz?

Görmüyor musunuz? Bu topraklardaki kültürel varlıklar, ya yıkılarak ya da satışa çıkartılarak talan ediliyor.

Kentsel dönüşüm denen üleşme planlarına, ne zaman ortak bir ses olarak dur diyeceğiz.

Bu uygulamalara seyirci kalmak, bir kültürel cinayete ortak olmak değil midir?

Her şey bir yana, söz konusu kültürel varlıklar hiç birimizin babamızın malı değildir, tüm dünya insanlığının ortak mirasıdır ve öyle de kalmalıdır.

Günlerdir AKP’nin yolsuzluklarından söz ediliyor.

Peki, kent talanı için yapılan imar planları değişiklikleri, yolsuzlukların asıl göstergesi değil midir?

Bunu böyle kabullenip, susacak mıyız?

Oturduğumuz evlerin kapısına dozerler dayanınca mı ayağa kalkacağız?

Hepimiz, kentsel üleşmenin havale edildiği şirketin ÇALIK olduğunu ve bu grubun AKP ile olan kan bağlarını biliyoruz.

Bu şirket ile yapılan tüm anlaşmalar kamu adına, bağımsız yargı tarafından gözden geçirilmelidir.

Bütün bir ülkede ve önce İstanbul kentinde AKP'li yerel yönetimlerin yaptıkları tüm ihaleler yargı denetiminden geçirilmelidir.

Yasa tanımazlıklar son bulmalıdır.

Bitirirken, İstanbul Valisi Muammer Güler’e sormak isterim; İstanbul Valiliği olarak içinde bulunduğunuz o tarihi mekan Babıali de satılacaklar listesinde yer alıyor mu?

Öyle ise, buna nasıl rıza gösteriyorsunuz?

Siz, bu kentin valisi olarak; tüm kültürel varlıkları korumak, yaşatmak ve bütün insanlığa sunmak ile de görevli değil misiniz?

oaydinoaydin@gmail.com.