Türkiye tiyatrosu çürümüş durumda. İyi ki çürüdü. Çürüyen, küf kokan tiyatrodan umudunu kesen halk, yeni arayışlar içerisinde. Türkiye tiyatrosu, çürümesine karşın, çürüdüğünü gizleyebilecek denli makyaj yapmayı sürdürebilseydi; ilerici, sosyalist tiyatro etkinlikleri arayışına girilmeyebilirdi. İlericilik diye, sosyalizm diye kafa yoran kişi, kuruluş, kurumlara yüzünü dönmeyebilirdi halk. Ne iyi ki, kapitalizmin ilelebet muhafaza ve müdafaa edilmesi için tiyatro esnaflığı yapanlar çürüdüler, kendilerini televizyon dizilerinde çürüttüler de, halk yeniyi arama sürecine girdi. Lenin ışık içinde yatsın, demiş ki: "Emekçilerin iktidarı ele geçirmesi için, devrimci güçlerin gürbüz hale gelmesi yeterli değil; iktidarda bulunanların da yönetemez durumda olması gerekir." Mealen yazdığımız Lenin'in bu düşüncesini, tiyatroya da uygulayabiliriz: "İlerici, sosyalist tiyatrocuların gürbüz hale gelmesi yeterli değil; tiyatral iktidarda bulunanların da yönetemez durumda olması gerekir." Şu anda Türkiye tiyatrosunda, tiyatral iktidar yönetemez durumda. Ne var ki, biz, yani ilerici, sosyalist tiyatrocular gürbüz hale gelemedik. Cılız seslerimizle, tiyatral iktidarı ele geçirebilecek durumda değiliz. Tabii, bu arada, tümel olarak siyasal iktidarı ele geçirmeden, emekçilerin yönetime gelmelerine katkıda bulunmadan, tiyatral iktidarı ele geçirmek ham hayal olur...
Aşağıdaki yazı, genel geçer sözler olarak okunup geçilecek gibi görünebilir. Ne var ki bize önemli düşünceler çağrıştırdı. Okurlarımızın bu yazıyı mutlaka okumalarını öneririz:
2008-2009…
Orhan Aydın
22 Eylül 2008
Tiyatro sezonu açılıyor!
Devlet Tiyatroları, Şehir Tiyatroları ve özel tiyatroların bir bölümü neler oynayacaklarını açıkladılar!
Açıklamalara bakınca sorunsuz, nerede ise güllük gülistanlık bir sezona giriyoruz!
Bu alanda çalışan, üreten yada izleyen durumunda olan bizler biliyoruz ki, gerçekler aktarılanların tam tersidir.
Hiç uzatmayalım ve soralım.
Yeni bir sezona girerken; İstanbul şehrinde devletin tiyatrosuna ait ve tiyatro sanatını çağdaş anlamda üretmeye uygun kaç salon vardır?
İstanbul’da, senfoni için yer var mıdır?
Opera için ön görülen salonda hangi projeler kaçar adet gösterim yapabileceklerdir?
Bale için uygun salon ve yıllık bir program var mıdır?
Soruların yanıtlarını devlet adına her kim yanıtlamaya kalkarsa kalksın, kem-küm etmeye başlayacaktır.
Hepimiz biliyoruz ki, AKM’nin kapısına vurulan kilit, İstanbul’da sanat alanlarına önemli bir darbe vurmuştur.
“2010 için tadilat” gerekçesi ile kapatılan kurumun içinde ne yapıldığı konusunda da bilgilerimiz var. Söyleyelim, kocaman bir hiç.
Evet, geçen sezon sonrasında Kültür Bakanlığı’nın yazılı emirleri ile tüm gösterilere kapatılan, ancak yasalara uygun olmayan bir biçimde, Osman Yağmurdereli için cenaze törenine açılan bu salona, tek çivi çakılmamıştır.
Araştırmalarda edindiğimiz sonuç şaşırtıcıdır.
“Devlet’in ödeneği yok” deniyor.
Bu yanıt karşısında, küfürbaz olmamak hiçten değildir.
Kime yalan söylüyorsunuz?
2010 Ajansı denen kurum, Nuri Çolakoğlu ve Egemen Bağış yönetiminde her gün binlerce lirayı nerelere saçıyor o zaman?
Bu salon 2010 için hazırlanacaksa, tadilatı da bu ajansın fonlarından karşılanmak durumunda değil midir?
Ne yani, mahalle ve sokak arası konserleri adı altında yapılan bir sürü düzmece işe, sergi adı altındaki yalap-şalap projelere, adını koymakta zorlandığımız yüzlerce güzellemeye fon var da, bu sit ilan edilmiş kültürel değere verilecek tek kuruş yok mu?
Amaç nedir beyler, ne yapmaya çalışıyorsunuz?
Madem fon yoktu o zaman AKM neden kapatıldı?
Bir yandan AKM için fon yok ama, öte yandan aynı bina rant alanı olarak tanımlanmaya devam ediliyor.
Kültür Bakanı imzalı yazışmalar basına yansıdı izledik.
“Dış cepheyi reklam afişleri ile kapatmak” diye tanımlanan yazışmalar, uygulama aşamasında iken, TOMEB İstanbul Başkanı, O. Kurtuldu’nun girişimi ile şimdilik durduruldu.
Elbette yeni cambazlıkların peşinde olunduğunu gösteren yazışmalar sürüyor.
Koruma Kurulu kararlarını çöpe atmanın yolları aranıyor ve bulunuyor.
Anlaşılan o ki; “AKM değil, AKM’nin ön yüzüne yapılacak olan iskelenin üstü reklam ile kapatılacak”!
Kurnazlığın böylesi, tam devşirme akıllara göre.
Ben bu olup bitenlere şaşırmıyorum.
26 Mart 2007’de AKM’nin önünde söylediklerimizin hepsi gerçek oluyor, olacak.
AKP, sanat ve sanat alanlarını insan yaşamından çıkarma programına hız vermiş durumda. Tek tek şehirler ve sonra tüm bir ülke cehalete teslim edilecek.
Evet bunlar oluyor ve dahası da olacak.
Bazı “işler” paketlenip, etiketlenip sanat diye piyasalara sürülecek.
Birlikte yaşayacağız. Demokratik kültür diye tanımladığımız damarın üretip yaşattıklarının üstü, kara topraklarla örtülmeye çalışılacak.
Program budur.
İstanbul Şehir Tiyatroları'nın başındaki AKP’nin sanat yönetmeni de, “Değişim” diye yırtınırken, aslında kendini ifade edememe sorunu yaşıyor.
Ama söyleyelim. Boşunadır.
Sunulan paket, yamalı bohça gibidir.
Kültürel kafa karışıklığı yaratmaktan ve bu anlamda bir kirlilik oluşturmaktan öte değildir.
Anlaşılan o dur ki, akıllar yıkılan salonların altında kalmıştır.
Bir mahcubiyet ki hiç sormayın.
Bu konularda fazlaca yorumlar yapmadan, beyefendinin yaptıklarını en küçük detaylarına kadar izlemekte olduğumuzu söyleyelim.
Ama şunu hemen dillendirelim, işiniz zor.
Sanat, hele ‘tiyatro sanatı’ başkalarının iradelerine rehber olunarak yapılamaz.
Özgürlük ister.
Muhsin Ertuğrul ve Beyoğlu Sahnesi için düşüncelerimizde ise hiçbir değişiklik yok.
Oralarda eşinip duran bir yerel yönetim var, görüyoruz.
Sahi, Kongre Vadisi içindeki o övünülen salon kimin malı olacak? Şehir Tiyatroları'nın mı, yoksa inşaatı yapan şirketin mi?
Beyoğlu Sahnesi için yapılan yarışma ise, gerçek anlamı ile bir fiyasko değil ise nedir? Bir tiyatro salonunun işlevselliği konusunda bilgi sahibi bile olmayanlar, “ünlü” diye jüri üyesi yapılmışlardır. Seçilen mimari örneklerin çevre mimarisi ile uyumu evlere şenliktir. Kazanan proje, geleceğin tiyatrosuna ev sahipliği yapabilecek tasarım olmaktan bin kez uzaktır.
Özel tiyatroların durumları ise karmakarışıktır.
Perde açacak olanların arasında adından söz ettirecek prodüksiyonlar ise ne yazık ki sayılı.
Tiyatro artık pahalı bir yaratı alanı ve özel tiyatroların güçlü yaratılar ortaya koyma olanakları sınırlı.
Sorunlar, geçen yılki sorunların üstüne katlanarak dağ olmuş durumda.
Salonsuzluk, özlük hakları ve sosyal haklar belirsiz zamanlara ötelenmiş durumdalar.
Çözümün, örgütlü bir ortak çıkışta olduğu ise açık.
2008-2009 sezonu, bu umudun sahnesi olabilirse, tiyatro sanatı kazanacaktır.
oaydinoaydin@gmail.com