28 Ağustos 2008 Perşembe

“2. Türkiye Tiyatro Buluşması”nın ardından…/1

Süheyla ve M. Vejdi Koçak "Tiyatro Buluşması"(!)nda


Coşkun Büktel ve Hilmi Bulunmaz'ın sunuş yazısı:

Koçak'ların forumlarda dolaşan aşağıdaki yazısından haberimiz bile yoktu. Sağolsun Orhan Aydın, bu önemli yazıyı bize gönderdi ve onun sayesinde bu sabah haberdar olduk. "2. Tiyatro Buluşması"nı yargılayan, çok önemli bulduğumuz bu yazıyı, bizden önce yayınlamış birkaç sitedeki çiğ haliyle yayınlamaya gönlümüz elvermedi. Yazarlarıyla telefonla temas kurarak görüştük. Yazıyı onlarla birlikte yeniden derleyip toparlayarak ifade gücünü geliştirdik. Yazarlar yaptıkları değişikliklerle yazının okunurluğunu ve yararını bir hayli artırarak forum yazısı olmaktan çıkarıp bir yazar yazısı haline getirdiler. Baskıların halkı yıldıramadığını kanıtlayan bu önemli yazıyı okurlarımıza son ve mükemmel haliyle sunuyoruz:

Not: Yazıdaki linkleri biz verdik.


Süheyla - M. Vejdi Koçak
28 Ağustos 2008


Bizler, Antakya Belediye Şehir Tiyatrosu ve Hatay Amatör Sanatçılar Derneği (HASAD) kurucuları ve yönetmenleri olarak, Türkiye Tiyatrolar Birliği’nin dönem sözcüsü Orçun Masatçı'yla kontak kurup 2. "Tiyatro Buluşması"na gözlemci olarak katılmak istediğimizi söyledik. Ve bizi nezaketen, misafir olarak davet ettiler. Ve M. Vejdi Koçak’a da ikinci gün (23 Ağustos 2008) "Yerel Yönetimlerle Tiyatronun İlişkisi" adlı söyleşide yer verdiler…

20 yıldır yerel yönetimlerle ilişkimiz olması nedeniyle çok sevinmiş ve kamp ortamını yaşayacağımız için çok mutlu olmuştuk. Ayrıca msn'deki iletiyi okuduğumuzdan, kendimizi hazırlamaya çalışmıştık. Otobüs biletimizi alıp; çarşaflarımızı, terliklerimizi, şortlarımızı, gözlük ve şapkalarımızı unutmamıştık. Çünkü zırt pırt bir yerlere gidemiyorduk: Bu bizim için çok önemliydi. Ve bizim için tiyatro bir yaşamdı çünkü...

43 grup katılım gösterecek, onlarla kontak kuracak, oyunlar izleyip, değerli ustalarla tartışacak, onlardan feyiz alacaktık…

Ama gelin görün ki hayat sürprizlerle dolu!...

EVET…

Bizim kaldığımız süre içinde neler yaşadığımızı, açık yüreklilikle herkesle paylaşmak zorunda hissederek, başlayalım sözlerimize.

Eğer sürç-ü lisan edersek af ola...

İzmir Güzelbahçe'de arabadan indik, yolun kenarında küçük küçük çadırlar gördük ve çadırlara doğru ilerledik. Gözümüz mini bir pankarta ilişti: “2. Uluslararası Türkiye Tiyatrolar Buluşması" yazıyordu. İki adet maki ağacın ucuna bantla tutturulmuştu. İlerledik; ellerimizde bavullarımız ve yastıklarımızla...

Gençlere yaklaşıp kendimizi tanıttık. Onlar da “hoş geldiniz” deyip bize küçük bir çadır gösterdiler. Hatta yetkili arkadaşımız bize "buyurun dinlenin” dedi... (Orhan Kemal Caddesi 3. Çadır.)

Çadırın fermuarını açtık. Boş bir çadır. İçine bavulu koyunca çadırda yer kalmadı. Zaten çadırda ayakta durulamıyordu. Birbirimize bakakaldık. İçten bir gülüşme yaşadık. Teşekkür edip terliklerimizi giydik, kumların üstüne çöktük. Güneş ve kum; açıktayız. Elimizi yüzümüzü yıkamak için bakındık. Musluk yoktu. Çünkü İzmir'de su yokmuş. Tuvalet aradık, yan tarafta belediyenin seyyar tuvaletlerini görüp kapısını açtık; içeriye girip çıkmamız bir oldu...

Ve gökyüzüne baktık. Ama su ve tuvalet sinirlenmemizin nedeni olmamalıydı. Koşullar ne kadar zor olursa olsun; “burada imece ve paylaşım vardır” düşüncesiyle; sinirimizi içimize çektik...

Yavaş yavaş gruplar gelmeye başladı. Özellikle genç oyuncu kardeşlerimiz 5 - 6 kişilik gruplarla görünmeye başladılar. Onların o sıcak ve sanatçı ruhları hemen göze çarpıyordu...

Ha unutmadan Manisa Afsem Tiyatrosu'ndan Ahmet Nuri bey tonton yürüyüşüyle Güzelbahçe semalarında göründü!!! Ortamı gördü ve dayanamadı ''... kardeş ben 110 kiloyum, güneşte kalamam eririm, daha gölgelik bir yere gidelim'' dedi.

Gölge bir yerde sıcak bir çay içmek için bakındık, durduk. Arka tarafta küçük bir park, bir büfe ve bir de bakkal vardı. Hasretle vardık oraya. Ama... İki masa dört sandalye… Olsun varsın; hayat her şeyiyle güzel. Bir de sıcaklar olmasa...

Bize tanıştırılan yöneticiler de bir ağaç altında çay içiyorlardı. Afiyet olsun...

Cuma öğlen saati. Herkes aç... Evet, evet herkes aççççç...

Oradan dönem sözcüsü Orçun Masatçı'nın sesi duyuldu: ''Saat 15.30’da yemek gelecek arkadaşlar...'' Ama gelin görün ki!!!

Ve akşam üstü; “Genç Oyuncu ve Yazarların Günümüz Tiyatrosuna Etkisi” adlı söyleşi. İzmir Devlet Tiyatrosu oyuncusu Çağatay Özçelik'i çok beğendik. Özellikle tiyatronun disipline olması için”faşist” bir yönetim yapısının olması gerektiği konusunu beğendik. (Faşist bir disiplin derken; biraz da Muhsin Ertuğrul gibi düşünen; evet, “demokratik olmayan”, biraz sert yada biraz despot bir yönetimi savunuyoruz… Elbette, gerçek anlamda siyasal faşizmi savunmuyoruz.)

Esin Açıl (Yenikapı Tiyatrosu), kendi durumlarını anlattı. (Ama neyi savundu anlamak mümkün değildi.)

Çağdaş Çetinkaya genç bir yazar olarak ciddi bir şeyler söyleyemedi; muamma bir sonuç sergiledi. Çağdaş’a, “Ne tarz oyunlar yazıyorsun?” denildiğinde; “O sizi ilgilendirmez” dedi... “Ben özelimi kimseyle paylaşmam” dedi... Bu yazarla Manisa AFSEM'den Ahmet Nuri'nin atışmaları hiç de fena değildi(!). Ama Mehmet Esatoğlu'nun hakkını yemek olmaz burada(!). ''Önemli olan ne yazdığınızı bilmeniz ve ne yaptığınızı da '...' Bence Çağdaş'a verilebilecek en iyi öğüt. Ah... o sunumu yapan genç de olmasa...

Ankara'dan Hasan kardeşimizin de politik oyunlar konusunda anlattıkları günün güzelliği oldu. Manisa Belediyesi Şehir Tiyatrosu Eğitmeni Turgay Tanülkü Bey gelmemişti.(Nedense? Söyleşinin saatini unutmuştur mutlaka.)

Nihayet akşam 20.00; kamp yerinde elinde bir karton kutu olan biri gözüktü. Herkes sıraya girdi; yarım ekmek içinde domates ve bir parça et. Yanında ayran... Evet bizler yürekli, yiğit oyunculardık. Direnecektik. Özveriyle, durmakyok; yola devam edecektik.

İnanın kampta en beğenip etkilendiğimiz şey; Cuma akşamı bizi Açıkhava tiyatrosuna götüren traktördü. Hep birlikte güle oynaya şarkı ve türkülerle tiyatroya gidişimiz.

Ve Mehmet Esatoğlu'nun, Suna Pekuysal hakkında bizlere verdiği bilgi mükemmeldi(!).

Evet saat 24.00 ve “değerlendirme toplantısı”.

Hafif olarak su ve tuvalet sorunlarının dile getirilmesi ve azıcık yemek problemlerinden söz edilmesi ve ilgililerin geçiştirmesi...

Davet sahibi Orçun Masatçı kardeşimizin ilerici devrimci söylemleri. Bütçe ve sorunlarla ilgili bilgi vermesi. Ve duş alamamaktan yakınanlara "su yoksa denize girmeyin kardeşim" demesi. Ve Zafer Gecegörür'ün onu destekleyici açıklaması. Aferin ustamıza(!).

Saat 24.40; gençlerin tanışması, sohbet ve şerefe...

Çadırda altımızda kum, üstümüzde çarşaf; ama mutluyuz(!)...

İyi ki ordayız(!)... Gözümüz görüyor, kulağımız işitiyor; farklı topluluk üyelerinin eleştirel dırdırları devam ediyor; ama eleştirileri kitle önünde yüksek sesle ve açıkça dile getiren yok... (En az beş grup sadece mırıldanıyorlar.)

Ha unutmadan; Afyonkarahisar Belediye Şehir Tiyatrosu bir otobüsle gelmişti. Hatta onların bu düzenli gelişleri bizi etkilemişti. Ali Çakalgöz’ü tanışmak için aradığımızda oyuncularını toplamış konuşma yapıyordu. Daha sonra, kampta kalıp kalmama konusunu tartıştıklarını öğrendik.

Günlerden Cumartesi; ikinci gündeyiz:

Sabah 06.30... Tiyatro 657 ile sabah yürüyüşü... Hatay'da mümkün mü sabah sporu? Azerbaycanlı oyuncuyla denize girişimiz: Yönetmen Rasim Aşın'ın kamera çalışması. Kamera önünde hissettiklerimizi anlatışımız. Sabah kahvaltısına çağrı...

Çeyrek ekmek, yanında bir dilim peynir, küçük reçel ve yağ... Hakkımızı Ankara Oyuncuları’na verişimiz...

Arkasından Azerbaycanlı yönetmen Rasim Aşın’la parkta kahvaltı. Afyonlu oyuncuların toplanması ve oyuncularla tekrar Ali Çakalgöz’ün konuşması. Karar: "Gidelim hocam...'' ve Afyonkarahisar'ın "Tiyatro Buluşması"nı terketmesi. Onları yolcu eden sadece biziz... Gıcık gözlerin bizlere dik dik bakışları. Ve bizim gülüşümüz!...

DEVAM EDİYORUZ!...

Tiyatro Atölyesi yapılmadı. (Manisa Belediyesi Şehir Tiyatrosu Genel Sanat Yönetmeni Turgay Tanülkü'nün film çekiminde olması.)

Drama Atölyesi yapılmadı. ( Hepimiz mutluyuz(!) dramaya ne gerek var?)

Gitar Atölyesi yapılmadı.( Gitar bulamadık!!! Şaka, şaka.)

Resim Atölyesi yapılmadı.(Şövale bulamadık!!! Ağaçtan yapılanı ise kabul etmediler.)

Saat öğle saati; yemek yok... (Oysa sabah ve akşam yemeği olduğu msn'de ve duyuru metninde bildirilmişti.)

Saat 14.00; “Yerel Yönetimlerin Tiyatro İlişkisi” adlı söyleşi.
Manisa yok. ( Yönetmen Turgay Tanülkü film çekiminde.)
İzmir yok??? (Çünkü Haluk Işık yok!!!)
Afyon yok... (Protesto edip gittiler.)
Biz varız. (Süheyla ve M. Vejdi Koçak.)
Kızıltepe'den Emrah Koyuncu.
Orçun Masatçı ve Zafer Gecegörür usta(!) vardı..
Bir şeyler söylendi. Ve kısa kesilerek... kesildi...

Ardından yurt dışında tiyatro çalışmaları konulu söyleşi.
Rasim Aşın, Erhan Kaya ve Mehmet Esatoğlu vardı.
İran'dan katılacak sanatçıların ikisi de yoktu.
Ama sayın Esatoğlu'nun derin bilgisi(!)yle söyleşi amacına(!) ulaştı.

Sonra şiir dinletisi; iyiydi. Ve traktörle Açıkhava tiyatrosuna gidişimiz. Kızıltepe Belediyesi Tiyatrosu'ndan Emrah Koyuncu'nun tek kişilik oyununu izledik. Her ne kadar ışık sisteminin ve ses sisteminin olmayışı seyirciyi ve oyuncuyu etkilese de... Güzeldi. Ardından sunulan Rasim Aşın'ın performansı da hoştu..

Saat 23.30; sessiz sinema yoktu. Herkes düşünüyor ama konuşamıyordu. (Baskılar halkı yıldıramaz ama tiyatrocuları yıldırabiliyor.) Sessiz sinema oynanıyordu zaten.

Saat.24.00; “günün değerlendirilmesi”ne gelelim: Orçun Masatçı kardeşimiz ''Sayın Hazreti Vejdi Koçak söz hakkı istiyor" dedi. Ve sözü M. Vejdi Koçak’a verdi. Sorunların çok olduğunu; su, tuvalet, yemek problemlerinin başta olduğunu ve herkesin bunu mırıldandığı halde yüksek sesle dile getirmediğini söyledi Vejdi. Birilerinin bunu dile getirmesi gerektiğini söyledi.

Sonuçta Adem Atar'ın "Huzur Operasyonu" oyunundan 'SIÇMA ÖZGÜRLÜĞÜ İSTİYORUZ' tiradını alıntı yaptık!!!

Bir kargaşa yaşandı. Hatta hiç unutamayacağımız bir şey yaşadık. Antalya Sağlık çalışanlarından biri ''nasıl konuşuyorsunuz burada bayanlar var " dedi ve bize kızdı...

Ve Orçun Masatçı kardeşimizi destekleyici baskı grupları ortaya çıktı. Ama iki - üç grup çekilip, kenara geçtiler... Orçun Masatçı bizce hayatındaki en yanlış sözcükleri orada söyledi. Şöyle dedi: "Yalancılar!!" dedi. "Defolup gidin!! " dedi... Ortamı yumuşatmak için(!) Zafer Gecegörür, Orçun'u destekleyici ifadeler kullandı. Mehmet Esatoğlu sesini çıkarmadı.

Biz de bu hissettiklerimizi söylememiz gerektiğini söyledik. Çünkü… tiyatro; insanların düşünüp söyleyemedikleri şeyleri yüksek sesle dile getirmeliydi.

Birinci yanlış: Zafer Gecegörür ve Mehmet Esatoğlu'nun bütünleştirici hiçbir tavrı olmadı. (Ah Manisa'dan Ahmet Nuri Bey keşke ağır hastanızın olması sebebiyle kamptan erken ayrılmasaydınız; belki ortamı biraz toparlardınız. Ne yapalım kader! Ya da Afyon'dan Ali Çakalgöz olsaydı birşeyler söyleseydi de gerçekleri savunmaya cesaret eden birileri çıksaydı.)

İkinci yanlış: Orçun Masatçı’nın, davet ettiği ve ta Antakya'dan gelen konuklarını sırf eleştiri getirdikleri için "defolun!!" diyerek kovmak gibi sıradan bir insan için bile vahim sayılacak gayrı insani bir davranışı, sosyalist bir söylemle ve sosyalizm adına yapması.

Özellikle yöneticiler şapkalarını önlerine alıp, hatalarının özeleştirisini yapmaları gerekmektedir. (Mehmet Esatoğlu, Zafer Gecegörür, Orçun Masatçı ve Erhan Kaya)

O koşullarda orayı terk etmedik. Sabah erken gideceğimizi söyledik ve sabah oldu…Birçok kişiyle vedalaşıp yola çıktık. Azerbaycanlı yönetmen Rasim Aşın bizi uğurladı.

Biz bu maceradan çok güzel(!) şeyler kazandık. Bu eleştirilerimizi yazmamız gerekiyordu. Yazmadığımız daha birçok şey var. Eğer yalan yanlış ileri geri yorumlar yapılırsa, üşenmeyip gerisini de yazarız...

2. Türkiye Tiyatro Buluşması bizce amacına ulaşmamıştır.

Saygılarımzla.

www.hataytiyatro.com

Süheyla Koçak - M.Vejdi Koçak
Antakya Belediye Şehir Tiyatrosu Sanatçıları

***

Ayrıca bakınız:
İftiranın simgesi Özdemir Nutku, "Tiyatro Buluşması"nda!
Koçak'ların objektifinden "Tiyatro Buluşması"(!)
Afyon Şehir Tiyatrosu, "Birlik"den ayrıldı!...