Yücel Erten, Coşkun Büktel'in "Yönetmen Tiyatrosu"na Karşı kitabında dile getirildiği gibi asparagas tiyatro yapan bir fani. İnsanların umutlarını düzen içerisine çekip, duyguların tutsak olmasına yarayan bir dünya görüşüyle hareket eden Yücel Erten, kapitalist üretim ilişkilerinin ortaya koyduğu sentetik bir sanatçı. Halkın estetik bilincinin dumura uğraması için oyunlar sahneleyen Devlet Tiyatroları'nın komutanlarından biri Yücel Erten. Emekçilerin sosyalist sanatla tanışmasının önündeki küçük barikatlardan biri olan Devlet Tiyatroları, Yücel Erten gibi sosyal demokrat görünümlü insanlar sayesinde gerçek işlevini yerine getirebiliyor...
Emre Kongar ile Yücel Erten, sosyal demokrat soslu kapitalistlere hizmet ettikleri oranda sevimliliklerini koruyup kitaplardaki anılarda bile sarmaş dolaş olabiliyorlar...
BEN MÜSTEŞARKEN kitabından tadımlık sunuyoruz:
DEVLET TİYATROLARINDAKİ CADI KAZANINA RAĞMEN DEMOKRASİYE GEÇİŞ: YÜCEL ERTEN'İN KATKISI
Devlet Tiyatrolarında altı yüz elli kadar sanatçı, hemen hemen aynı sayıda uygulatıcısı (dramaturg, sahne amiri vb.) ve iki yüze yakın idari personel çalışır.
Halkın Devlet Tiyatroları adına izlediği tüm güzellikleri, bu grup üretir.
Sanatçı grubu, hem küçüktür, hem de küçük yaştan beri Konservatuardan birlikte geldiklerinden, herkes birbirini tanır. Bir aile gibidir.
Bu nedenle de, dedikodusu çok boldur.
İşte bu grup, bir yandan benim de 1977'de içine katıldığım bir özerklik ve özgürlük mücadelesi yürütürken, öte yandan, "Kim yönetecek?", "Genel Müdür kim olacak?" kulislerinin sıcaklığını sürekli yaşar!
Benim Müsteşarlık dönemimde, Genel Müdür Bozkurt Kuruç görevden alındı. Yücel Erten Genel Müdür atandı. Daha sonra Erten de istifa etti: Demokrasi ve özerklik uğruna.
Yücel Erten, birikimi, kimliği ve varlığı ile Türkiye tiyatrosunda bir olaydır.
Devlet Tiyatroları ile olan ilginç serüveni (nasıl dışlandığı, dışlandırıldığı dönemde neler yaptığı, sonradan nasıl genel müdür olduğu, genel müdürlükten ayrılışı) belki benim anılarımdan daha renkli ve ilginç bir yazı dizisi oluşturur.
Ben burada, "Yücel Erten bir olaydır" derken, sadece onun Bozkurt Kuruç'un yerine nasıl genel müdür olduğunu ve sonra da bu görevden nasıl ayrıldığını kastetmiyorum: Aynı zamanda sanatçı kimliğine de işaret etmek istiyorum. Bir yabancı sözcük, belki niyetimi daha iyi anlatabilir: "Yücel Erten bir fenomendir" demek istiyorum.
Yıllar önce, Devlet Tiyatrosunda sahneye koyduğu, Brecht'in Arturo Ui'nin Önlenebilir Tırmanışı'nı, ya da sonradan Metropol Sineması olan Ankara Sanat Evi'nde yarattığı Aristofanes'in Barış'ını hala unutamamışımdır.
Bu arada 1992 yılında ilginç de bir rastlantı oldu: Hem Türkmenistan Tiyatrosunun, hem de Yücel Erten'in sahneye koyduğu Deli Dumrul oyununu hemen hemen aynı zamanlarda art arda gördük.
İşte o zaman Erten'in yönetimi gerçekten bir pırıltı halinde insanın dikkatini çekiyordu. Onun Deli Dumrul'unun izleyiciye aktardığı inanılmaz görsel şölen yanında, Türkmenlerinki sönük diyaloglardan oluşan bir "metin okuma egzersizi" gibi kalmıştı.
Evet sözün kısası, kendisi, salt varlığı ile bir "olay", bir "fenomen" olan Yücel Erten, Devlet Tiyatrolarının tarihsel bir dönüşümüne öncülük ederek de, ayrı bir "olay"la daha, tarihe geçti.
(...)
Emre Kongar, "Ben Müsteşarken" sf. 122
Remzi Kitabevi / 10. BASKI: Ekim 2006