1 Temmuz 2008 Salı

Emre Kongar müsteşarken

Emre Kongar, kapitalist politika içerisinde yapılacak reformlarla insancıl bir sistem kurulabileceği kanısında olan biri. Yazdıklarından bunu anlıyoruz. Halkın, emekçilerin iktidara sahip olmasını isteyen bir iradeye sahip değil. Dürüst insan profili çizen Emre Kongar; geleceğin, burjuva demokrasisi bağlamında örgütlenmesini dileyen bir dünya görüşüne sahip olduğundan, politik önermelerine katılmamız olası değil. Ancak, yine de entelektüel bir insanın vicdani muhasebesi denilebilecek BEN MÜSTEŞARKEN kitabını okumakta yarar var. Coşkun Büktel'in tanımlamasıyla; "Emre Kongar'ın İtirafları" olarak da algılabilecek kitap, okundukça kapitalist kültür sürecinin açımlanmasına yararlı oluyor. Tadımlık ve ibretlik olarak bir bölümünü aktarıyoruz. (HB)


(...)

Antalya Yerine Kütahya'ya Nasıl Gittim


Ataol Behramoğlu, hem iyi şairdir, hem de altın yürekli bir insan.

Yetenekli bir sanatçı ve iyi bir kültür adamı olmasının yanında, son derece yumuşak, sevecen bir kişiliği vardır.

Ataol'un son yazdığı, Metin Belgin'in sahneye koyduğu ve çok başarılı olduğunu duyduğum Lozan adlı oyunu, Antalya Devlet Tiyatrosu tarafından oynanıyordu.

Bu oyunun gala temsiline gitmeyi çok istiyordum.

Böylece hem gece Ataol'un oyununu görmüş olacak, hem de ertesi gün Bakanlığın Antalya'daki birçok sorununa, bu arada yeni kurulan orkestra, yeni açılan kütüphane ve belediyenin yaptırmakta olduğu ama Bakanlığa devralmak istediğimiz kültür merkezi gibi konulara eğilebilecektim.

Galanın tarihi, uçak tarifesi ile uyuşmadığı için karayolu ile gidecektim.

Sabahın köründen geceyarılarına kadar çalıştığım için, çift makam şoförü kullanıyordum: Bir gün biri, ertesi gün biri görev yapıyordu.

Antalya yolu uzun olduğu için, her iki şoförle birlikte gitmeye karar verdim.

Yolu hesapladık. Tam gala zamanından yarım saat önce tiyatroda olacak biçimde bir öğlen vakti, Ankara'dan yola çıktık.

Afyon'a vardığımızda İkbal tesislerinde bir mola verdik. (Vermez olaymışım!)

Şoförlere bir çay içme ve nefes alma olanağı tanıdım.

Tekrar yola koyulduk.

Bu arada Ankara'dan çıkarken de, yolda da, Ankara-Antalya yolunu bilip bilmediklerini bir-iki kez sordum. Her ikisi de bildiklerini söylediler.

Onun üzerine yolla hiç ilgilenmedim.

Akşam saat 19.00 dolayında Antalya İl Kültür Müdürü Musa Seyirci, otomobil telefonundan aradı ve Antalya'ya girmek üzere olmamız gerektiğini söyleyerek, nerede olduğumuzu sordu.

Ben de şoförlere sordum. "Kütahya'dayız" yanıtı aldım ve otomatik olarak telefona "Kütahya'dayız" cevabını aktardım.

Müdür, kısa bir sessizlikten sonra, "Sayın Müsteşarım, Kütahya'da ne yapıyorsunuz?" diye sorunca, aniden ben de olmamamız gereken bir kentte bulunduğumuzu fark ettim.

Bizim iki şoför, Afyon'dan çıkarken, sola Antalya yoluna sapacaklarına düz gitmişler ve biz kendimizi Kütahya'da bulmuşuz! Çift şoförle yolda kaybolan Müsteşar!

Çift şoförle yanlış yola gittiğimize mi yanayım, Ataol'un oyununu göremediğime mi?

Antalya'ya vardığımızda saat gecenin 10'u olmuştu. Oyun bitmiş, Valinin de katıldığı kokteyl başlamıştı.

Antalya Valisi, Mülkiye'den sınıf arkadaşım Saim Çotur idi.

Altın kalpli, yetenekli ve becerikli bir yöneticiydi Saim.

Olayı duymuş. Gülmekten katılıyordu.

Kıssadan hisse: Her bürokrasi, en yeteneksiz elemanı kadar etkindir.

Ya da daha şiirsel bir deyişle, her bürokrasi zincirinin etkinliği ve gücü, en kötü memurunun oluşturduğu baklanın zayıflığı ile sınırlıdır.

(...)

Emre Kongar, "Ben Müsteşarken" sf. 118
Remzi Kitabevi / 10. BASKI: Ekim 2006