Simay Tuna Küçük diyor ki:
(...) Harikaydı. (Yetmiş tane pırıl pırıl) gençlerle çalışmak ayrı bir güzellik. Yaşlılar(!) (kadrolular; İsmail İncekara, Gülseren Öztunca, Okday Korunan, Seda Yıldız ve Erdal Bilingen) grubunun uyumu da muhteşemdi. Yönetmen (Şakir Gürzümar), asistanlar, dekoratörümüz Cem, kostüm kreatörümüz Gülhan koreografımız Yeşim Alıç, ışık tasarımcımız Enver Başar, sahne amirimiz (sen), yardımcılar, kondüvitler, orkestra, teknik kadrolar... herkes-herkes elinden gelenin en iyisini yaptı. Çok çalıştık. Zaman zaman gerildik ama bu gerginliği pozitif bir enerji olarak oyunumuza kattık, her şeyimizle oyunumuza odaklandık. (...)
(Kaynak: Yeni Tiyatro, sayı 5, sf. 21)
Tolstoy diyor ki:
(...) Eğitime, bütün halkı eğitimden geçirebilmek için gerekli kaynağın ancak yüzde birini ayırabilen Rusya'da hükümet sanatı desteklemek adına akademilere, konservatuvarlara, tiyatrolara milyonlar akıtmaktadır. Fransa sanata sekiz milyon ayırırken, Almanya ve İngiltere'nin de bu miktarda bir katkı sağladıkları görülüyor. Her büyük kentte müze, akademi, konservatuvar, tiyatro okulu, konser salonu, gösteri merkezi adı altında son derece büyük, göz alıcı binalar yapılıyor. Yüz binlerce işçi, zanaatçı: doğramacı, duvarcı, boyacı, marangoz, kaplamacı, kuyumcu, dökümcü, dizgici, terzi, berber... sanatın isterlerini yerine getirmek için ağır çalışma koşulları altında ömürlerini tüketiyor. İnsanoğlunun, bunca güç, kaynak tüketen -sanat dışında- tek bir etkinlik alanı vardır ve o da savaştır. (...)
(Kaynak: Tolstoy, "SANAT NEDİR?" Çeviren: Mazlum Beyhan sf. 4)