Coşkun Büktel, onurlu ve dürüst bir yazar. Onursuzluğun diz boyunu çoktan aşıp ağızlara dek geldiği Türkiye tiyatrosunda; sevilmesi olanaksız bir yazar Büktel. Coşkun Büktel, onurlu ve dürüst bir yazar olduğundan, Theope gibi düzeyli bir oyun yazabildi. Yada şöyle söyleyebiliriz: Theope gibi düzeyli bir yapıtı, ancak Coşkun Büktel gibi onurlu ve dürüst bir yazar yazabilir...
Türkiye tiyatrosunda esnaf mantığını aşamayan bir bağlamda ilişkiler ağı geliştiren tiyatral egemenler, sırtlarını dayadıkları siyasal iktidar sayesinde, onurdan ve dürüstlükten yana değil; iftiradan yana tavır alıyorlar...
Biz, Özdemir Nutku'nun iftirasının yanında değil; Coşkun Büktel'in onurlu ve dürüst tavrının yanında saf tutuyoruz. Biz, "Özdemir Nutku skandalı" konusunda susacak denli alçak hissetmiyoruz kendimizi...
Coşkun Büktel'in bugün (11 Haziran 2008) sitesinde dikkat çektiği, 2 yıl önceki yazısına, biz de dikkat çekiyoruz:
Coşkun Büktel
11 Haziran 2008
iKİ YIL ÖNCE (1 MAYIS 2006'DA) DEMİŞTİM Kİ:
(...)
(Bu zevatın benden ve Theope’den niçin nefret ettiklerini anlıyor musunuz? Ben var olmasam, dürüst entelektüeller olarak kendilerini ve herkesi kandırmaları ve rahat uykular uyumaları, ne kadar kolay olacaktı. Ben onların vicdan azabıyım. Çünkü benim gibi haklılığı ve yeteneği reddedilemeyecek kadar açıkça görünen bir yazarı, bu apaçık belgelenmiş haksızlık ve iftira karşısında desteklemeleri gerekiyor ama bu desteğin su başlarını tutmuş olan sanatsavarlar —vandallar— tarafından kendilerine ne kadar pahalıya ödetileceğini iyi biliyorlar. O nedenle, beni desteklemenin maliyetini göze alamıyor ve haklıdan yana değil, güçlüden yana olmayı uygun buluyorlar. Güçlüyü, en azından pasif biçimde, yani susarak —haksızlığı görmezden, duymazdan, bilmezden gelerek— desteklemeyi tercih ediyorlar. Bu durumda, benim gibi birinin varolması, üç maymunu oynayan eleştirmen ve akademisyenlerin korkaklığını ve ikiyüzlülüğünü gayet somut biçimde kanıtlıyor. Varlığım onları ayıplı kılıyor. Onların, göğüs kafeslerinde yaşayan aşağılık sürüngenle yüz yüze gelmelerine neden oluyor. Bu nedenle, benden haklı olarak nefret ediyor, beni de günahları gibi hafızalarından silmek istiyorlar.)
Bence, yukarıda kısaca özetlediğim (kanıtlı belgeli) iğrenç skandal karşısında, (müdahale olanağı bulunan) namuslu bir insanın ne yapması gerekir? sorusuna verilecek cevap, çok açık:
Kıyameti koparması gerekir.
Peki namussuzların ne yapması gerekir?
Cevap yine çok açık: Haksız olandan yana çıkması gerekir.
Haksız olandan yana çıkmak, açıkça sergilenmesi mümkün olan bir tavır değildir. Ancak “dolaylı” yöntemlerle açığa vurulabilir. Açıkça haksızdan ve haksızlıktan yana olduğunuzu söyleyemezsiniz. Ama örneğin, haksızlığı hafife alarak, önemsemeyerek, görmezden gelebilirsiniz. Ya da, örneğin, haklı olana (haklılığı CD ile kayıtlı ve sabit olana) karşı, kanıtlanmamış, saçma sapan suçlamalar yönelterek haklı olanı yıpratmaya çalışabilirsiniz.
Şimdi düşünelim: Theope’ye karşı yapılan (kanıtlı belgeli) haksız saldırıya karşı susmamı ve susarak oyunuma bir fırsat tanımamı önermekle Kemal Başar, bir dergi ve site sahibi olarak, bana namuslu bir öneride bulunmuş oluyor mu? Bence, hayır. Kemal Başar bana, saldırılara boyun eğmemi, saldırganların suyuna gitmemi, haksızlık da etseler büyüklere saygıda kusur etmememi tavsiye ediyor. Onun dediği gibi itaatkâr davranırsam, Theope’ye bir şans vermiş olacağımı söylüyor. Yani eğer, kendime yapılan bu apaçık (CD ile belgeli) haksızlık karşısında suskun kalırsam; Theope’nin sahnelenebileceğini söylüyor. Bana böylesine ahlak dışı bir tavsiye yöneltmek saçma değil mi? Benim böyle bir tavsiyeye kulak asacağımı bir an bile düşünmek saçmalık değil mi? Taa 1997’de yazılmış olan şu satırların yazarı, Coşkun Büktel değil mi:
Sevgili vandallar, sakın unutmayın: Bu ülkenin ağırbaşlı ve centilmen yazarlarının asla ulaşamadığı bir yetenek ve yaratıcılıkla “Theope”yi yazmış olan Coşkun Büktel, asla, ağırbaşlı ve centilmen bir yazar olmayacak. Onu engellemeye kalkan herkes, gerekli karşılığı mutlaka alacak. Coşkun Büktel bu ülkede hüküm süren vandalizm karşısında aristokrat bir tavırla omuz silkmeyi, vandalizme ağırbaşlı ve yüce bir sessizlikle cevap vermeyi, asla tercih etmeyecek. Ya da oyunlarının oynanabilmesi için vandalizmle uzlaşmayı asla kabul etmeyecek.
(Coşkun Büktel, “Türk Tiyatrosundan İnsan Manzaraları” Dramatik Yayınlar, 1998. Sayfa 342.)
Kemal Başar, Theope’yi beğeniyor ama, Theope yazarının onurlu ve dürüst tutumunu beğenmiyor. "'Theope' değerli oysa... Yazarının tutumu yüzünden herkesin yalnız bıraktığı, itelediği, ötelediği, bunu da hiç haketmeyen bir metin... Büktel'in de hırçınlığı buradan mı kaynaklanıyor acaba? Bir daha o noktaya erişememe duygusundan..." diyor. Benim “hırçınlığımın” (yani vandalizme karşı çıkan onurlu ve dürüst tutumumun) nedeni, açık ve CD ile belgeli olduğu halde, Kemal Başar, belgelenmiş hakikate sırt çevirip, “acaba” diye tahmin yürütmeyi tercih ederek, “bir daha o noktaya erişememe duygusundan” söz ediyor. Kanıtlı belgeli gerçeklere gözünü kapayıp, kendinden menkul spekülasyonlarla, benim “bedel ödemeyi göze alarak” sürdürdüğüm onurlu ve dürüst tutumu aşağılamaya, yıpratmaya çalışıyor.
(...)
YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN,
TIKLAYINIZ!