10 Haziran 2008 Salı

Caligula... Kurtlar Vadisi Roma'da...

Siyasal iktidara sırtını dayayan tiyatral iktidar sahipleri, ellerindeki baltalarla tiyatro dünyasına hücum edip, diledikleri gibi katliamda bulunuyorlar. Özellikle devlet yada belediye zırhına bürünen yönetmenler, kendilerini birer mitoloji kahramanı olarak görüp, oyun metinlerinde diledikleri gibi tasarrufta bulunuyorlar!...

Bu katliama karşı çıkan insanlar o denli az ki!... Katliama, kitap yazarak karşı çıkan Coşkun Büktel, özellikle "Yönetmen Tiyatrosu"na Karşı yapıtıyla görevini yerine getirenlerden...

Coşkun Büktel, bu katliamı görüp karşı çıkarken; Internet sayesinde sesini duyurabilenlerden biri de Melih Anık... Aktarıyoruz:


Melih Anık
30 Mayıs 2008


Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları tarafından sahnelenen Caligula'yı Uluslararası 16. İstanbul Tiyatro Festivali kapsamında Ahmet Mümtaz Taylan'ın rejisi ile seyrettik.

Oyun hakkında daha önce gazete ve dergilerde saygın isimler tarafından eleştiriler yayımlandı. Bu nedenle bu yazıyı, Caligula oyunu ile nasıl bir olanağın kaçırılmış olduğu üzerine bir deneme gibi görmek doğru olacaktır.

Caligula teatral açıdan çok renkli bir kişilik. Onun hakkında yazılanlara bakılarak, bir oyunun sahnelenmesinde nelerin kullanılabileceği üzerinde düşünülmesi gerekiyor.

Caligula (12-41) yılları arasında yaşamış, (37-41) yılları arasında hüküm sürmüş Roma'lı bir imparator.

Tarihte, 37'nin sonlarında aklî dengesizlikler göstermeye başladığı yazılmaktadır. Yani iktidara geçtiği anda sağlıklı bir adam sayılmaz. Caligula'nın oldukça sık banyo yapması, çok içmesi ve cinsel ilişkiye girmesi nedeniyle virüs kaptığı iddia edilir. Bazı modern tarihçilerin varsayımlarına göre bu fiziksel rahatsızlık, akıl hastalığına yol açmıştır. Tarihçi Howard Hayes Scullard, "Caligula, hastalığından bir şehvet canavarı ve şeytani bir zalim olarak çıktı." diye bahseder. Hayatını ele alanlar, anlatılanlara bakarak kendisinin deli olduğunu düşünmüşlerdir. Caligula'nın davranışlarının kaynağını beyin iltihabı, sara ya da menenjit gibi olası tıbbi nedenlerle açıklamaya çalışma konusunda bölünmüşlerdir. Cassius Dio, Caligula'nın "beyin humması" geçirdiğini söyler. Suetonius ise Caligula'nın "sara" hastası ve "zeka özürlü" olduğunu aktarır.

Caligula ile ilgili aşağıda sıralanan olaylar tarih kitaplarında yer alır:

Deniz tanrısı Neptün ile savaşmaları için askerlerine Britanya'yı işgal etmelerini emretmiş ama son dakikada fikrini değiştirip Fransa'nın kuzeyinde deniz kabuğu toplatmıştır.

Her 3 kız kardeşleriyle ensest ilişkilere girdiğine inanılmaktadır.

Heykelinin Kudüs'deki tapınağa dikilmesini emretmiştir.

İnsanları gizlice öldürtüp, sonra da sarayına davet edermiş. Gelmediklerinde ise şaka yollu intihar etmiş olabileceklerini söylermiş.

Birkaç senatörü arabasının yanında resmi kıyafetleriyle koşmaya zorlayarak halkın önünde küçük düşürmüş.

Fırsat buldukça giyinir ve kendisini bir tanrı gibi takdim eder ardından dalkavukça yöntemlerle huzurunda bulunanların kendisini onaylamalarını talep edermiş.

Heykellerin başları, birçok kadın heykeli de dahil Caligula'nın başıyla yer değiştirmiş ve Caligula bu tanrılara Hellenistik yönetici kültüne benzer şekilde ibadet edilmesini istermiş.

Seks alemlerinde yüksek dereceden Senato üyelerinin karılarını en yüksek teklifi verenlere satarmış.

Heteroseksüel ve homoseksüel ilişkilerinden bahsedilmekte.

Gece güneşin doğmasını emrederek sarayının koridorlarında dolaşma alışkanlığı anlatılır.

Caligula'nın, atı Incitatus'u, bir rahip olarak adlandırdığı ve yaşaması için içinde mermer bir ahır, altından bir yemlik bulunan bir ev ve mücevherlerle süslü gerdanlık taktığı ve sonra Senato'ya konsül yapma sözü verdiği iddia edilir.

Söylendiğine göre sarayında bir genelev açmış ve sosyal etkinlikler sırasında Senato üyelerinin karılarını, kocalarının yanından alarak kendi yatak odasına götürme alışkanlığı edinmiş. Ardından karılarıyla yaptığı cinsel eylemleri kocalarının yanında herkesin duyabileceği şekilde anlatıyormuş.

Yine söylendiğine göre arenada aslan ve kaplanlarla dövüşmek için yeterli suçlu kalmamışsa bazı izleyicileri arenaya attırmış.

Kendini yaşayan bir tanrı olarak ilan etmiş. Ambarlarını kapatarak yurttaşlarını açlığa mahkum etme eğlencesi, yemek yerken idam seyretme hobisi kendisini tanrı olarak nitelendirmesine verilebilirmiş.

Kendisine yukarıdan bakılmasını suç saymış.

Caligula aynı zamanda inanılmaz derecede kendine düşkünmüş ve Nemi Gölü'nün dibinde 1930'lu yıllarda bulunan iki batık gemi bunun en dramatik kanıtı olarak yorumlanıyormuş. Bu iki gemi antik dünyanın en büyük tekneleri arasında sayılıyor. Gemilerden küçük olanı Diana'ya adanmış bir tapınak olarak yapılmış. Büyük gemi aslında oldukça ayrıntılı ve mermer koridorları olan yüzen bir saray olarak Caligula'nın giderek artan hazcı davranışlarının mekanı imiş.

Caligula, Cherea ile "Priapus" (sürekli ereksiyon halinde tasvir edilen Roma bereket tanrısı) ya da "Venüs" diyerek alay edermiş.

Genç yaşında tahta ve hayata veda etmek zorunda kalan Caligula'nın ölümünün ardından büstlerinin ve heykellerinin kırıldığı, adına bastırılmış paraların ve madalyaların parçalandığı, onun varlığını kanıtlayan belgelerin yakılıp yıkılarak yok edildiği anlatılır. Rivayete göre de yaptırdığı tekneler de kasten batırılıp gölün dibine gönderilmiştir.

Antik Roma mitolojisinde "ay ve bereket tanrıçası" olarak anılan ve aynı zamanda ormanların ve ormanda yaşayan hayvanların da koruyucusu olduğuna inanılan Diana adına Nemi Gölü kıyısında yapılmış olan bir pagan tapınağı sayesinde, bu bölge, Roma halkı için önemli bir hac merkezi haline gelmiş ve her yıl 13 Ağustos günü burada tanrıça Diana için görkemli şenlikler düzenlenirmiş.

Mehtaplı gecelerde, göl seviyesinden yaklaşık iki yüz metre, denizden beş yüz yirmi bir metre yüksekte kurulmuş olan Nemi'de, aynı anda izlenebilen "üç ay" görüntüsü buradaki manzarayı muhteşem kılar. Biri gökyüzünde, diğeri gölün gümüşi renkli suları üzerinde, öteki de hemen ilerde, Tiren Denizi'nin sakin sularında yansıyan ışıltılarda, ...tam üç tane ay... Nemi Gölü'ne "Diana'nın Aynası" denmesi bu yüzdendir.

Roma inancında çok önemli bir yer tutan Tanrıça Diana'ya bağlı olan Caligula'nın, çocukluğu Mısır'da geçtiğinden, o aynı zamanda bir başka ay tanrıçası olan İsis'in de müridi idi. Nemi Gölü içinde seyreden birer tekne yaptırarak, bu iki kültürün önemli tanrıçalarına bağlılığını göstermek istemiş olabilir.

Camus Caligula'da böyle bir tipi, oyunun "Baş karakter"i yapmış. Yukarda sıralananların bazısını da oyunda kullanmış. Renkli hayat hikayesinden, oyunun sahnelemesinde yararlanılması farklı bir oyunun ortaya çıkmasını sağlardı.

Böyle bir karakter, gücü elde etmek isteyen,dünyanın düzenini değiştirmek için uğraşan güçlü devlet imgesinden farklı bir boyuttadır.

Caligula'yı, dengeli bir "eylemci" gibi algılamamak gerek. Yerleşik değerlere başkaldırısı da akıllı insan işi değildir. Yok etme eyleminin yanlışlığının da farkında olduğu söylenemez. İmparatorluk erkini kullanarak özgürlüğün uç noktasına ulaşma hedefi ise, kendini Tanrı gibi gören biri için, zaten çelişkisini içinde taşır.

İmkansızın peşinde olan Caligula'nın Tanrı Diana'nın temsil ettiği ay'a sahip olmak istemesi kendisini Tanrı gibi algılaması ile koşuttur. Bulanık zihninde Tanrı Diana'nın bir yansımasıdır sanki.

Hakkında böylesine renkli hikayeler anlatılan bir karakterin baş rolde olduğu bir oyun için yönetmen'in "buluşları" ise şunlardır:

Jonglörlük, heykel insan, tül perde, sahnede gizlenmiş insan (kıtık içinde, yatak arkasında), gölge oyunu, el kuklası, ay'a yürüyen insanlar, takım elbiseler, selamda Scipio ve diğerlerinin(?) öne çıkarılması, fondaki görkemli(?) müzikle yaratılan ajitasyon, Ginger-Zencefil ( 2 tekerlekli, vücut hareketleriyle yönünü bulan ve üzerinden düşülmesi imkansız taşıt), sahneye yayılan kıtık ,uzun yollardan sahneye hızlı adımlarla girişler, nöbetçi askerlerin miğferlerini çıkarıp kafalarındaki teri silmeleri, patlayan tabancalar…

Tüm bunlar görsel işitsel açıdan son derece zengin bir performans metni oluşturulmasına yeter mi? Sınırsız ve denetimsiz bir iktidarın dünyayı parçalamakta olan şiddet ve iktidar mekanizmasının yıkım makinası olduğunu gösteriyor mu? Düşünsellikle damıtılmış (yoksa katılmış mı?) şiddet eylemi bu yarı düşsel görsel–işitsel ortamda yer alıyor denebilir mi?

Hele, Zencefilin, üzerinden düşülmesi imkansız bir alet olarak tanıtıldığı hatırlanırsa (Üzerinden Bush düştü sadece) imkansızı arayan Caligula'nın imkansızlıkla anılan bir aletin üzerinde sahneye taşınması da ayrı bir hoşluk: Caligula imkansıza ulaşmış!

Birkaç gece önce seyrettiğimiz Faust'da, Nekrosius'un metaforlarını düşündüğümüzde Taylan'ın bütünsellikten uzak, sıradan buluşları ve yaratıcılığının sınırları bizi düşündürdü. Hele böylesine renkli bir karakter ve hayat elinde iken.

Yönetmenin başarısı sessizliği nasıl "okuduğu" ile çok yakın ilgilidir. Yaratıcılık, bu noktada ortaya çıkar. Caligula'da maalesef bu olanak kullanılmamıştır. ( Bu konu, Türk Tiyatrosu için tartışılması gereken bir husustur.)

Oyunun hazırlandığı salonu görmedik. Ama AKM sahnesindeki sahneleme bize oyunun küçük salondan büyük salona taşındığını düşündürttü. Dekorları taşımak bir yere kadar mümkündür ama küçük tiyatro performansını büyük salona taşıdığınız zaman oyunculara yazık olur.

Bu oyunda da olan oyunculara olmuş. Yetenekli ve tecrübeli oyuncu sayısı kısıtlı bir kadro, büyük salonda büyük ses kullanmaya başlayınca kısa sürede yoruldu ve sesini kaybetti. Oyuncuların ne dedikleri ise çoğunlukla anlaşılamadı. Tonlamalar,vurgular yanlıştı.

Oyuncuların çizdiği karakterler, Kurtlar Vadisi'nden fırlamış gibi duran, bizim TV seyircisinin yakından tanıdığı tipler olmak zorunda mı?

Estetik boyuttan uzak, ızdırap çeken insanın yere kapanarak emeklemesi, gırtlaktan boğazlanıyormuş gibi sesler çıkarması hangi dönem oyunculuğu?

Camus ,Caligula'da karakterleri sembolleştirmiş gibidir. Cherea'nın aklı, Helicon'un dalkavukluğu, Scipion'un sanatı, Coesonia'nın aşkı anlatması gibi.

Oyunun bizce ana karakteri Cherea: aklı temsil eden bir adam. Ama oyunda, Cherea hem tip hem de yorum olarak yanlış. Caligula'nın yüzüne "Çünkü sen zararlısın ve öldürülmen gerekiyor" diyebilen Cherea -diğer sözleri de dikkate alındığında- bu hallere düşürülecek bir adam mı? Kendinden yana çıkarcı, ama hiçbir zaman bir omuzu aşağıda yürüyen, kolları iki yanda serbestçe sarkan, kafa atacakmış gibi duran ,çevresince horlanabilecek bir sokak serserisi değil. Unutulmasın ki Caligula'ya ilk darbeyi vuran o!

Cherea'nın "Çünkü ben yaşamak ve mutlu olmak istiyorum": Caligula'nın "Birini sevmek onunla yaşlanmayı kabullenmek demektir" "Tarihe Caligula,tarihe"; "Hala yaşıyorum" sözlerinin budanması karşısında ne söyleyeceğimizi bilmiyoruz.

Dekorda öne çıkan tül perdeler hoşluk gibi duruyor ama işlevi üzerinde soru işaretleri taşıyoruz. Oyunda açılıp kapanan tül perdeler sadece rüzgar oluşturdu, oyunu uzamdan uzama geçirmedi.

Oyunda Caligula bir yurttaşın arkasına kendini gizleyerek eline geçirdiği bir kuklayı konuşturuyor. Fikir güzel ama kukla çok küçük... (Hele AKM sahnesinde..) Bu tercih, oyunun sahneleme felsefesini yansıtması yönünden iyi bir örnek. Tiyatro sahnesinde görsellik ayrıntılarda gizlidir ama ayrıntılar gizli olmamalıdır. Kullanılan öğelerin büyütülmesi gerekir ki sıkışmışlık duygusu özgürlüğe dönüşebilsin. Bu emin olunmayan bir sözü fısıldamaya benziyor.

Bizim aklımıza takılan, bir diğer öğe de bir kolu kopmuş heykel oldu. 50 li yıllarda Roma sarayında kolu kopuk bir heykel neyi anlatmak için kullanılır? Antik eser koleksiyonculuğunun başladığı mı ima edilmektedir? Yoksa kara elbiseli adamlar,yerdeki kıtıklar gibi bilinçli olarak kullanılan "yabancılaştırma" unsuru mudur?

Oyunun başından sonuna kadar, ay oyun sonunda yüzünü gösteriyor. (Anlamsız bir şekilde.) Oysa ki ay görsel bir öğe olarak ağırlığını tüm oyun boyunca hissettirmelidir.

Giysi ile mesaj verme çabası dikkatle denenmesi gereken bir uygulamadır. Yerinde kullanılmazsa akıl karıştırır, tutarsızlıkla sonuçlanabilir. Kara giysili adamların içinde nöbetçi asker de var.(Boyundan posundan hemen fark ediliyor, (seyirci gözüyle) demek ki o da onlardan yana(?) olmuş) Son sahnede Scipio'nun arkasında soyunanlarla birlikte olması gerekmiyor mu? Scipio'dan, aya yürüyen adam nasıl çıkarılır?

(O da ne? İmkansızı ele geçirmek görevini Caligula'dan devir mi aldılar? Ay'ı elde etmek Tanrısallığın bir simgesi diye düşünülünce çıkarılacak mesaj nedir?)

Oyunda ayna motifi önemlidir. Belki de Camus, "Diana'nın aynası"na bir gönderme yapar. Oyun aynanın kırılması ile biter. Caligula'nın ve oyunun son sözleri "Hala yaşıyorum" dur. Bu söz bile asırlar sonrasına yapılan doğru bir göndermedir. Yönetmenin, yerine koyduğu devrimci(?) söylem daha iyi bir seçenek de değildir ayrıca. Salt bu nedenle bile yönetmenin tiyatrodaki özgürlüğü üzerinde uzun uzun düşünmek gerekir.

Caligula maalesef hedefi tutturulamamış bir sahnelemedir.

Kaynaklar: http://www.italyaonline.net/Italya/hakkinda/makaleler/caligula.htm (Emel Altan Ege)
Arama motorunda "Caligula" ve "Roma İmparatorluğu" ile ulaşılan muhtelif sayfalar..

Yazarın Tüm Yazıları

(Kaynak: Tiyatro Dünyası)