8 Mayıs 2008 Perşembe

Bir derginin sınıflarüstü tiyatral sunumu...

Bir zamanlar sanat sözcüğüyle birlikte anılan Milliyet Sanat dergisi, ne yazık ki günümüzde sanat sözcüğünden çok, magazin sözcüğüyle belleklere kazınıyor. Herşeye karşın, derginin genel yayın yönetmeninin tiyatral yazısını okurların dikkatine sunuyoruz:


Radyo günlerinden performanslara


Tuğrul Eryılmaz
Mayıs 2008


1950'li yıllar. Babam memur. Tesadüfen doğmuş olduğum İstanbul'dan çıkmış kent kent geziyoruz (Kırıkkale, Elazığ, Diyarbakır...). Haftada bir gece annemin dizinin dibine oturup o akşam radyonun parazit yapmaması için dua ediyorum. Çünkü o gece "Radyo Tiyatrosu" var. İlkokuldayım ama "Efekt Tahsin Temren, tonmayster Kayhan Köksal" isimleri, yanılma payı bırakarak, hala aklımda. Okul müsamereleri dışında hiç tiyatro görmemişim.

İlkokulu ve liseyi ise İzmir Karşıyaka'da bitirdim ve tiyatro denilen sanatla orada tanıştım. Belli dönemlerde kente gelecek İstanbul tiyatrolarını izleyeceğimiz günleri iple çekerdik. Aklım iyice ermeye (buluğ sonrası) başladığı zamanlar gördüğüm ilk oyunları hiç unutamam. İnanmıyor musunuz? Buyrun yer ve isim vererek yazıyorum. İnanmayanlar tiyatroculara sorsunlar. Karşıyaka yazlık İpek Sineması'nda Kenterler'den "Yarın Cumartesi", yine aynı sinemada Ayfer Feray, Haldun Dormen ve Nisa Serezli gibi ustalardan "Şahane Züğürtler", Elhamra'da Gulriz Sururi'den "Çikolata Sevgilim" (Gulriz Sururi'nin siyaha boyalı suratını hala büyük keyifle hatırlarım) ve Basmane İkbal'de Lale Oraloğlu'ndan kızı Alev'in de oynadığı "Kötü Tohum". Hepsine bayılmıştım. Yani tiyatro, hayatıma girmişti.

'60 ortalarında Ankara'ya Mülkiye'ye gittiğim zaman artık iyice bir tiyatro izleyicisiydim. Hem Devlet Tiyatroları hem de AST vardı. Tiyatronun mesajlar da verebilen bir sanat dalı olduğunu orada anladım: "Durant Bulvarı", "72. Koğuş", "Durdurun Dünyayı İnecek Var"... Aslında Halk Oyuncuları'nın oynadığı "Teneke" ya da "141. Basamak"ı da atlamamalıyım. İstanbul'dan gelen Genco Erkal'ın "Bir Delinin Hatıra Defteri"ni yine AST salonunda iki gece arka arkaya izlemiştik. Çoğul kullanıyorum çünkü o yıllar tiyatroya giderken tıpkı disko ya da sinemaya gider gibi gruplar oluştururduk ve eğlenirdik. Saat 23.00'te yurda dönülecek yasağı kırılalı da çok olmuştu.

Tiyatroyla aram zaman zaman çok bozuldu ama hayatımda hep oldu ve olacak. Nasıl olmasın ki? Tiyatro bana "Ayak Bacak Fabrikası"nı, Işık Yenersu'yu, Erkan Yücel'i, Macide Tanır'ı, Bertolt Brecht'i vs. verdi.

Bu yıl Festival'de her hafta en az üç oyun görmeye ve yeni tiyatroyla gençlik heyecanlarımı yeniden yaşamaya kararlıyım. Eminim hayal kırıklığına uğramayacağım.

Keyifli seyirler ve okumalar.