15 Mayıs 2008 Perşembe

40. yıl…

Orhan Aydın


Orhan Aydın, aşağıda sunduğumuz yazısını, günler önce, hela kapısı gibi çift "oo"lu sitede yayımlamıştı. Genel olarak beğendiğimiz ve link vermek istediğimiz bu yazıyı, ne yazık ki okurlarımızın dikkatine sunamamıştık. Hem hela kapısı gibi çift "oo"lu sitenin pisliğine karşı olup ve hem de orayı referans noktası gösteremezdik. Ne var ki, Gölge Tiyatro sitesinde yayımlanır yayımlanmaz, Orhan Aydın'ın yazısını okurlarımıza da sunmak istedik...

Bu arada, Orhan Aydın, nasıl olur da hela kapısı gibi çift "oo"lu siteye yazı verip, o siteyi referans noktası olarak göstererek açık destek sunar? Anlayabilmiş değiliz!... Orhan Aydın'ın hela kapısı gibi çift "oo"lu siteyle nasıl bir dirsek teması olabilir? Bayağı merak ediyoruz. Sanırız bu sitenin sahibi Orhan Aydın olamaz!... (Sitenin gerçek sahibi ortada olmadığı için, her türlü tahminde bulunma özgürlüğüne sahibiz!!!)

Ad vererek, net tavır takınmaya çalışarak yazdığı için, Orhan Aydın'ın Gölge Tiyatro'da yayımladığı yazısını, okurlarımıza, mutlaka okumaları için sunuyoruz:


Orhan Aydın
16 Mayıs 2008


Dünyanın eşitlik-özgürlük ve bağımsızlık için meydanları dolduruşunun 40. yılındayız.

Adım başı festivaller, paneller, söyleşiler, yazı dizileri, film gösterimleri, dinletiler.

Bir yandan, akılda kalıcı bir belgesel niteliğinde yaşananlar anlatılırken diğer yandan, Uluslar arası “sanat” organizasyonu yapan kuruluşlar, 68’in devrimci rüzgarını arkalarına alıp kasalarını doldurmanın peşindeler!

Her değer paraya tahvil ediliyor.

Bazen şaşakalırsınız ya. Bana bu günlerde bu çok olmaya başladı.

Şaşakalıyorum.

Dünün ve bu günün dönekleri, bir sürü aymaz 68 diyor da başka bir şey demiyor.

Engin Ardıç, Hadi Uluengin efendiler, Hasan Celal Güzel hazretleri dillerine doladıkları ile yaşıyorlar. Küfür boyutlarına varan saygısızlık ta yarış halindeler.

Yalnız da değiller.

Zaman gazetesi’nin yol gösterici akıl hocaları,, Yeni Şafak gazetesi’nin kendini yazar sanan mollaları, Vakit gazetesi’nin tecavüzcü aklayıcıları, Star’ın starları ve taraf’ın tarafları da aynı şeyi yapıyorlar.

Birlikte beş vakit namaz kılar gibi, eşitlik ve özgürlük isteyen onurlu yurttaşlara hakaret edip küfürler savurup hedef gösteriyorlar.

Fettullah çığırtkanı, STV denen kanal; sol’a, özgürlüğe, çağdaşlığa, uygarlığın tanımlaması sanata, yani insan aklına saldırarak ayakta durabileceğini düşünüyor.

Haber bültenlerindeki taraflık ve bu taraflığın oluşturduğu saldırganlık insani boyutlarında ötesine varmış durumda.

Ülke yurttaşlarını hedef göstererek yayıncılık yapan kuruluşlara, şirketlere karşı, bu ülkenin mahkemeleri yargıçları neden dava açmazlar?

AKM, Harbiye Muhsin Ertuğrul eylemleri sırasında Karanlığa Karşı Sanat Cephesini açıktan hedef göstermişlerdi.

Benim ve O. Kurtuldu arkadaşımın görüntülerini yayımlayarak; “işte asıl sanat düşmanları. Bozgunculuk yapıp yıkımlara karşı çıkıyor, ortalığı karıştırıyorlar” diye haber yaptılar.

Üniversitelerdeki faşist ve dinci kışkırtmalara barikat olma kararlılığını gösteren gençlere karşı da, 1 Mayısta Taksim kararlılığına sahip çıkanlara da aynı saldırıyı düzenlediler.

Bu günlerde, nerede ise ortaklaşmış medya gruplarının tüm liboşları bir koro halinde tek ses olmaya çabalıyorlar.

Sanki birileri bir yerlerden düğmeye basıp, birlikte hareket etmelerinin ilk adımlarını attı.

Hadi Uluengin, Engin Ardıç, Abdurrahman Dilipak, Hıncal Uluç ve Fehmi Koru gibi dünün ve günün adamlarından başka duyarlılıklar beklemek daha da şaşırtıcı olurdu.

Paranın padişahlığı, “satın alma” gücünün de ifadesidir.

AKP, tüm alanlardaki yarılmaları satın almalar yaparak da oluşturuyor.

Şirketler arası insan transferleri yapılıyor. Bu transferler ülkeler arası da olabiliyor. Bazı kurumların başına, Uluslar arası kuruluşlarda etkin görevlerde bulunan bazı yurttaşlar getiriliyor. Konuşulan rakamlar ülke batıracak cinsinden rakamlar. Bu paraların kaynakları neden açıklanmaz? Neden, yargı adına birileri ortaya çıkıp “nereden buldun” diye sormaz? Bu gün devlet katında transfer edilerek çalıştırılan kaç kişi vardır ve bu kişilere toplam ne kadar para ödenmiştir. açıklanmalıdır. Bu transferlerin merkezinde duran, 2010 projesinin başı Egemen Bağış efendi konuşmalıdır.

Birileri, diplerde sürünürken birden bire bir yerlere “baş” oluveriyorlar.

Bir çok kamu kurum ve kuruluşuna, ama özellikle TRT ekranlarına bakarak bu söylediklerimin doğrulandığını görebilirsiniz.

Şeriat ve gericilik propagandası yaparak hayatlarını kazanan bazı silahşorlara, TRT de iş başı yaptırıldı.

Bırakın Türkçe konuşmayı, doğru dürüst cümle kuramayanlar program yapımcısı, yönetmeni, sunucusu oldular. Aralarında, oyunculuk yapanlar bile var!

AKP sayesinde, artistik hizmet alanlarında, estetik değerleri sıfır olan, bir arabi saldırganlıktır gidiyor.

Düne kadar STV, Kanal 7, TGRT gibi dinci ve bağnaz kanallarda çay servisi yapan ya da koruma görevlisi olanlar, şimdi TRT de el üstünde tutuluyorlar dersek yanlış olmaz.

Kurum çalışanlarının içinde imam hatipli mollalar, giderek çoğunluğu oluşturuyor.

Haber-Sen bültenleri ve açıklamaları bu düşüncelerimizin doğruluk kaynağıdır.

Hele TRT’nin bölge müdürlüklerinde yaşananlar tam bir rezalet boyutundadır.

Erzurum ve Trabzon müdürlüklerinde Namaz saatlerinde mescit haline dönüştürülen stüdyolar vardır.

İşte bu Cami avlusunun takunyalı, tespihli ve kara dualı kültürünün bekçileri, döneklerle iş birliği yaparak, tüm toplumsal değerlere ortaklaşa saldırmanın cephesini oluşturmanın yolundalar.

Bu geriliğin AKP li tüm belediyelerin Kültür müdürlüklerini de kuşattığını daha önce yazmıştık. Basındaki kara kuşatma, Belediyelerdeki kuşatmanın bir iz düşümüdür.

68’in üstünden 40 yıl geçti.

Tüm gericilik dalgalarına karşın; ırkçı, faşist söylem ve uygulamalara inat, insanlık eşitlik ve özgürlük tutkularını yeni çabalara katarak daha da geliştirme kararlılığında.

Bu günün, dünün devrimci ruhuna kattıklarının içinde, örgütlenme hakkının kullanılması için gösterilen kararlılık önemsenmelidir.

Birlikte görüyoruz.

68’in 40. yılında ve Üç fidan’ın Faşist Cunta yönetimince, yağlı urganlarla darağaçlarına çekildikleri 6 Mayıs günün 36.yıl dönümünde, Beyazıt tan Dolmabahçe ye kadar özgürlük ve eşitlik şarkıları ile yürüyen yeni, başı dik ve de onurlu bir gelecek var.

İşte bu devrimci kararlılığın öreceği bir gelecekte; döneklerin, dinci yobazların, faşist güruhların ve satın alınmış kara adamların işi daha da zor olacaktır.

Orhan Aydın
oaydinoaydin@gmail.com

(Kaynak: Gölge Tiyatro)