..................................................Fotoğraf : Murat Eren Toydemir
Coşkun Büktel, her zaman için belgelere dayalı gerçekleri yazar. Belgelere dayandırdığı yazılarında mutlaka "yeni" şeyler söyler. Bu kez, tamamıyla belgelerle bir kurgu oluşturdu ve okurun dikkatine sundu. "Yeni" birşey söylemedi. Olduğu gibi, tamamıyla nesnel durumu gözler önüne serdi. Tiyatro esnafının ikiyüzlülüğünü algılamak için bu belgeleri ezberlemek ve ezberletmek gerekir.HB
Coşkun Büktel
13 Nisan 2008
GARP CEPHESİNDE YENİ BİR ŞEY SÖYLEMEYE GEREK YOK
RADİKAL, 10 Ocak 2008:
Alkaya memnun: Projelerim onay görmüş...
İstanbul Şehir Tiyatroları'nda en sert muhalefeti yapan Orhan Alkaya, artık bu kurumun başında. Sanat yönetmeni Alkaya 'Benim bu göreve gelmem projelerimin onay gördüğü anlamına geliyor' diyor
(Kaynak: Radikal röportajı)
ORHAN ALKAYA (21 Mart 2007, Genel Sanat Yönetmeni yapılmasından önce)
"Muhsin Ertuğrul Sahnesi'nin yıkılmasını kesinlikle istemediğimizi bir kez daha söylüyorum. Burası Muhsin Ertuğrul'un hayaliyle tiyatroya dönüştürüldüğü, yanan Tepebaşı Dram Tiyatrosu'nu sürdürdüğü için çok önemli. Kaldı ki biz bu sahnelerde, bu kulislerde büyüdük, yetiştik"
(Kaynak: arkitera.com, "Muhsin Ertuğrul Sahnesi'nin yıkılmasını istemiyoruz")
ORHAN ALKAYA: (1 Nisan 2008. Genel Sanat Yönetmeni yapılmasından sonra... "Bu sahnede Muhsin Ertuğrul'un ruhu var diyenler..." bulunduğunu hatırlatan Bianet muhabiri Nilüfer Zengin'e cevap veriyor:)
"Bunu söyleyen hiçbirşey bilmiyor. Muhsin Ertuğrul o tiyaroda yalnızca iki yıl bulunabildi. Muhsin Ertuğrul'a son darbe de o tiyatro da vuruldu. Ona rağmen hazırlanan yönetmelik hocanın yüzüne okunurken çıktı kapıdan ve bir daha geri dönmedi. Hocanın enerjisi, sinerjisi diyeceksek o küskün bir ruh. Biraz da insanların bilerek konuşmalarını isterim bu konularda. Bu lafları edenler sahneyle hiç ilgisi olmayan insanlar."
(Kaynak: Bianet, Nilüfer Zengin, "M.Ertuğrul Sahnesi Üç Kez Yenilendi, Bu Dördüncü ve Radikal Bir Yenileme")
ORHAN ALKAYA (8 Mart 2007, Genel Sanat Yönetmeni yapılmasından önce... Zaman gazetesi yazarı Jülide Karahan aktarıyor:)
Bu proje üzerinde 8 yıldır çalıştığını söyleyen Başaran Ulusoy, Kongre Vadisi Projesi'ne en geç 4 ay içinde başlanacağını, toplam 130 milyon dolarlık bir yatırımla gerçekleştirilecek çalışma tamamlandığında, 17 bin kişinin aynı anda vadide ağırlanabileceğini söylüyor. Durumun Ulusoy'un 'ileri geri konuşmasından' ibaret kalmasını uman Orhan Alkaya, "İstanbul şehrinin yöneticileri umarım Ulusoy gibi sadece paraya önem veren kimseler değillerdir. Başaran, inşallah başarısız olur." diyor. Tiyatronun yerine yapılacak kongre merkezindeki ilk toplantıyı IMF'nin yapmasının planlandığını hatırlatan Alkaya, "Mesleğimize ve Muhsin Ertuğrul ustamıza bundan daha büyük bir hakaret yapılamazdı." cümleleriyle üzüntüsünü dillendiriyor.
(Kaynak: "Muhsin Ertuğrul Sahnesi yıkılmak isteniyor, tiyatronun haberi yok")
KENAN IŞIK ve ORHAN ALKAYA (Alkaya'nın genel sanat yönetmeni yapılmasından sonra, Kadir Topbaş'la birlikte katıldıkları 27 Mart 2008 tarihli basın toplantısında, gazetecileri yıkımın gerekliliğine ikna etmeye çalışırken... Milliyet yazarı Serfiraz Ergun anlatıyor:)
27 Mart Perşembe sabahı İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş gazetecileri Sait Halim Paşa Yalısı’nda kahvaltıya davet etmişti. Sağına danışmanı Kenan Işık, soluna ise İstanbul Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmeni Orhan Alkaya oturmuştu.
(...)
Muhsin Ertuğrul Tiyatrosu için Kenan Işık;
“Orada bir oyun sahneye koymak için insanın hevesi kalmıyordu. Sahne derin olabilir ama eni çok dardı. Oyun sırasında sürekli dam akardı, kovalar koyardık. Bir seferinde tavandan sahneye kedi bile düşmüştü” dedi.
Lafı Orhan Alkaya aldı;
“Sahnenin tavanında koskoca bir boşluk vardır mekanizmaların bulunduğu. Haliyle de bol bol fare barınır burada. O yüzden tiyatrolar kedisiz olmaz. Kediler oyuncunun hayatını kurtarır” dedi.
(Kaynak: Milliyet, Serfiraz Ergun, "Muhsin Ertuğrul sahnesine tavandan düşen kediler")
ORHAN AYDIN (Kasım 2007)
(...) biz sanatçılar oyunlarını kuralları ile oynama alışkanlığına sahibiz. Burada da öyle yaptık. Kuralları ile çıkmıştık meydanlara ve “şimdilik” biz kazandık.
En azından AKP, sanat alanları ile işinin zor olduğunu anlamış durumda.
(...)
Açıkça söylüyorum. AKP’nin sanat alanlarına yaşattığı karartmanın takipçisi olmayı, sonuna kadar sürdüreceğiz.
Geçen hafta yazmıştım. Nedense kimseden ses çıkmadı.
Salonlarımızı yıkamayacağını anlayanlar, yeni bir saldırının hazırlığı içindeler.
(...)
AKP, ve bakan efendi, öyle kaya filan değil, düpedüz koskoca bir dağa tosladığını bir kez daha anlayacak.
(...)
Kendini “bir halt sanmak” ise, küçük adamların işidir.
(Kaynak: tiyatrom.com, "Küçümsemenin Hafifliği")
ÜSTÜN AKMEN (Nisan, 2007)
Darülbedayi’nin simgeleşmiş salonu ve İstanbul Şehir Tiyatrolarının merkezi olan Harbiye Muhsin Ertuğrul tiyatrosunun yıkılıp, yerine kongre merkezi yapılacağından söz ettik. Sanatseverleri yürütülen yöntemli saldırıların sonuncusu olan İstanbul Atatürk Kültür Merkezi’nin anıt eser kapsamından çıkartılarak yıkım kararı alınmasına karşı durmaya davet ettik. “Sizler, geleceğe sahip çıkabilecek onurlu ve sorumlu yurttaşlarsınız. Gelin, sanatçının direnişinin simgesi olalım. Gelin, gerekirse hep birlikte dozerlerin önüne yatalım, ama AKM’yi yıktırmayalım” dedik.
Bu eylemden bir gün sonraki “Dünya Tiyatro Günü”nü ise, Birliğimizin Merkezi olarak İstanbul’da Saliha Özdemir’in düzenlemesiyle Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezi’nde Ali Taygun, Mehmet Birkiye, Kenan Işık ve bendenizin katıldığı “Tiyatromuzda Edebiyat Uyarlamaları” başlıklı sohbet toplantısıyla kutladık.
(Kaynak: TEB, Nisan 2007 bülteni)
COŞKUN BÜKTEL (Kasım, 1997)
"Final" gibi bir abukluğa, "İlk Kadın" gibi sıkıcı bir "hikaye okuma" tiyatrosuna, "Olmayan Kadın" gibi bir utanmazlığa DT çatısı altında yer vermekle bindiğiniz dalı kestiğinizi ne zaman fark edeceksiniz? İlle yere çakılmanız mı gerek? İlle birinin düdüğü çalıp "paydos" diyerek kapınıza kilit vurması mı gerek? Ancak o zaman mı anlayabilirsiniz? (...) Çiftliğinize kendinizden iyileri sokmayarak, yaklaşan akıbetten daha ne kadar korunabilirsiniz?
(Kaynak: Coşkun Büktel, Sanata Evet Diyen Vandallar, "Türk Tiyatrosundan İnsan Manzaraları", Dramatik Yayınlar, 1998. Sayfa 348. Alıntının tamamı için TIKLAYINIZ!
COŞKUN BÜKTEL (Temmuz, 1997)
“Bugüne dek, Danıştay kararlarını hep sağcılar uygulamaz ve bu yüzden hep solcular sağcıları eleştirirdi. Şimdi danıştay kararlarını solcular uygulamıyor ve eskiden bu durumu eleştirenlerin gıkı çıkmıyor. (...) Çifte standart solun ya da sosyal demokrasinin özelliği haline getiriliyor. Sol’a mal ediliyor. Sosyal Demokratlar, sosyal demokrasinin demokrat niteliğini yitirmesindeki tehlikeyi bugün bile görmüyorlar. Kısa vadeli bireysel ve partizan menfaatler uğruna hukukun üstünlüğü ilkesini ayaklar altına almanın, örneğin danıştay kararlarını uygulamama yolunu açmanın, uzun vadede ülkeyi nasıl bir kaosa götüreceğine aldırmıyorlar. Yarın gelecek sağ hükümetlerin Danıştay kararlarını uygulamayarak daha da tehlikeli süreçler başlatabileceğini düşünmüyorlar. Sosyal demokratların bugünkü hukuk tanımaz tutumları yüzünden yarın o tehlikeli süreçleri başlatacak sağ hükümetleri eleştiremeyeceği —eleştirme hakkını kaybedeceği— kimsenin aklına gelmiyor.”
(Coşkun Büktel, “Sanata Evet Diyen Vandallar”, Türk Tiyatrosundan İnsan Manzaraları, s. 318, Dramatik Yayınlar, 1998)
Topbaş'tan dört tiyatro sözü
Yasemin Bay / Milliyet
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, Muhsin Ertuğrul Sahnesi’ni yok etmeyi asla düşünmediklerini belirterek, “Son derece çağdaş ve modern bir şekilde yeniden inşa edilecek olan Muhsin Ertuğrul Sahnesi 13 ayda bitecek” dedi.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, dün Sait Halim Paşa Yalısı’nda düzenlenen basın toplantısında İstanbul’a yeni tiyatro mekanları kazandıracaklarını açıkladı.
Kadir Topbaş’ın sanat danışmanı Kenan Işık ile İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmeni Orhan Alkaya’nın da hazır bulundukları toplantıda, bir süredir yıkımı protesto edilen Muhsin Ertuğrul Sahnesi, yenilenen Üsküdar Musahipzade Sahnesi ile yeni yapılacak olan Beyoğlu Şişhane Sahnesi ve Tepebaşı Dram Tiyatrosu ele alındı.
Koltuk sayısı 3100
Kadir Topbaş, 7 olan Şehir Tiyatroları sahne sayısının 2006 yılında açılan Kâğıthane Sadabad ve Üsküdar Kerem Yılmazer sahneleriyle 9’a, koltuk sayısının ise 3100’e ulaştığına dikkat çekerek, Muhsin Ertuğrul Sahnesi’ne değindi. Topbaş, dün Dünya Tiyatro Günü nedeniyle Muhsin Ertuğrul Sahnesi’nin yıkılacak olmasına yönelik olarak bir kez daha gerçekleştirilen protestoların nedenini anlayamadığını, yeni tiyatro binasına ilişkin projeyi yürütürken tiyatroculara da danıştıklarını söyledi.
Şehir Tiyatroları kullanacak
Başkan, yeni yapılacak olan Muhsin Ertuğrul Sahnesi’nin sadece Şehir Tiyatroları’nın kullanımına yönelik büyük bir tiyatro olacağını vurguladı:
“Muhsin Ertuğrul Sahnesi’ni yok etmeyi asla düşünmedik. Yeni binanın projesini de Orhan Alkaya, Kenan Işık ve Yıldız Kenter incelediler, beğendiklerini açıkladılar. Son derece çağdaş ve modern bir şekilde yeniden inşa edilecek olan Muhsin Ertuğrul Sahnesi, 13 ayda bitecek...”
Topbaş, TRT binası ve TÜYAP’ın bulunduğu alandaki projeye de değindi:
“İnan Kıraç, düşündüğü kültür merkezi için TRT’nin bulunduğu alanı talep etti. Orada yapılacak olan kültür merkezinin projesi ünlü mimar Frank Gehry tarafından çizildi. Önümüzdeki günlerde ihale açılacak. Yeni merkezin içinde, benim isteğimle aslına uygun olarak, Tepebaşı Dram Tiyatrosu da yer alacak.”
İstanbul’a kazandırılacak olan bir diğer tiyatro projesi ise Şişhane- Beyoğlu Sahnesi. Topbaş’ın verdiği bilgiye göre Şişhane’de THY’nin eski binasının olduğu yere inşa edilecek salon için, jürisinde tiyatro sanatçısı ve mimarlardan oluşan bir yarışma düzenlendi.
Yarışmaya başvurular 14 Temmuz’da sona erecek. Prosedür tamamlandıktan sonra Şişhane’de 600 kişilik salon, 300 kişilik deneme sahnesi ve 300 kişilik de çocuk tiyatrosu sahnesini içeren bir tiyatro yapılacak. Binanın 18 ayda bitirilmesi planlanıyor.
Topbaş, son olarak Üskudar Müsahipzade Sahnesi’ni yıkarak yerine 4 bin 500 metrekarelik bir alanda, 6 trilyona mal olan bir tiyatro binası inşa ettiklerini söyledi.
(Kaynak: Yazının Milliyet'teki orijinal sayfasını görmek için TIKLAYINIZ!)
***
Coşkun Büktel
14 Nisan 2008
Ben, taa üç ay önce Orhan Alkaya'ya dememiş miydim?
"(...) ben de, AKP'nin kendi projesini, sana kendi projenmiş gibi yutturduğunu düşünüyorum. Çünkü senin, şu an bile, hâlâ bir projen yok. AKP'nin projesini belirsizliğin şalıyla paketleyerek, onların sana yutturduğu gibi, sen de tiyatro kamuoyuna yutturmaya çalışıyorsun."
(Kaynak: Coşkun Büktel'in Ocak 2008 tarihli yazısı, "Demirkanlı - Alkaya görüşmesinde geçen bazı ifadelerin Türkçe'ye çevirisi" ya da "Bir İpte İki Canbaz".)
Yukarıda linkini verdiğimiz "Demirkanlı - Alkaya görüşmesinde geçen bazı ifadelerin Türkçe'ye çevirisi" ya da "Bir İpte İki Canbaz" başlıklı yazıdan enteresan bir bölümü aşağıya aktarıyoruz (Sarı fon içinde kırmızı harflerle dizilmiş ifadeler, Büktel'in "o zamanki", yani üç ay önceki, yani "yıkım öncesi" yorumlarıdır): (Oyun'un notu: Teknik olarak "Sarı fon içinde kırmızı harflerle diz"emediğimizden, salt kırmızı yapmak zorunda kaldık. HB)
..........DEMİRKANLI
..........O zaman net olarak şunu soracağım, şunu gerçekten algıladın mı? “Buyurun Orhan Bey, projelerinizi gündeme getirin, bunun için sizi göreve davet ettk"
..........ALKAYA
..........Sübvansör kurumun en üst düzey yetkilisi Sayın Kadir Topbaş’tır. Tiyatroyla ilgili danışmanı, arkadaşım Kenan Işık’tır. Bazı soruları benden daha çok onlara sormanda yarar var. (Hilmi Bulunmaz'ın hayret ettiği kadar var: Alkaya'ya, "projelerini sponsor makama kabul ettirdin mi?" diye soruluyor. Alkaya, evet diyemiyor. Onlara sorun diyor. Yani açıkça aczini itiraf ediyor. İsterse kıvırabileceği belirsiz biçimde de olsa, her şeyi sponsorların bildiğini, sponsorlar tarafından yönetilip yönlendirildiğini itiraf ediyor. Bu durumda Demirkanlı, Alkaya'nın kendisine reklam verebilme ihtimalinin, biraz da sponsorlara, yani Topbaş ve Işık'a, bağlı olduğunu, yani "yaş" bir ihtimal olduğunu düşünmüş müdür acaba?) Sonuçta ben kendi algımdan bahsedebilirim. Ama hangi saiklerle tercih edildiğim konusunda sübvansör kurumun en yetkili kişisinin vereceği cevap en doğru cevaptır.
..........(Orhan Alkaya'nın verebileceği en doğru cevap ise şöyle bir şey olabilirdi:
..............."Sayın başkanı kişiliğim, yeteneğim ve projelerim konusunda tamamen ikna ettim. Başkan bana tamamen teslim olmayı, istediğim yasaların derhal çıkarılması için benim demeçlerimi imzasıyla desteklemeyi kabul ettiği gibi; Harbiye Sahnesi'nin yıkılmasından vazgeçtiğini açıklamayı da taahhüt etti. Taahhütlerini yerine getirmemesi durumunda, kendisini kamuoyu önünde eleştireceğimi ve eleştirirken asla insaflı davranmayacağımı başkana açıkça söyledim. Kısacası, tiyatroyu ben bildiğim için, ben başkana değil, başkan bana teslim oldu. O nedenle, lütfen, tiyatro konusunda başkandan demeç istemeye kalkmayın! Tiyatro konusunda ancak ve yalnız benim demeç vermem ve başkanın demeçlerimi imzasıyla desteklemesi konusunda başkanla tamamen mutabık kaldık.
.........."Peki ya başkan böyle bir mutabakata yanaşmıyorsa? O zaman o başkan İBŞT hakkında hiç de hayırlı emeller beslemiyor; o "emelleri" gerçekleştirmek için kendisine, fazla tepki çekmeyecek "sosyalist" görünümlü bir taşeron arıyor demektir. Alkaya, yukarıda verdiğimiz örnekteki gibi "açıkça, mertçe, Türkçe, netçe" konuşmak yerine "sponsorum bilir" şeklinde konuştuğuna, "sahibinin sesi" çağrışımları yaptığına göre, başkan, aradığı taşeronu bulmuş demektir.)
(Kaynak: Coşkun Büktel'in Ocak 2008 tarihli yazısı, "Demirkanlı - Alkaya görüşmesinde geçen bazı ifadelerin Türkçe'ye çevirisi" ya da "Bir İpte İki Canbaz".)
Yalan makinası Demirkanlı'nın Alkaya ile yaptığı o upuzun röportajda, değil "yıkmak" sözcüğü, "yık" hecesi bile geçmiyor. Okurlarların aklına "kurt düşmesin" diye Muhsin Ertuğrul Sahnesi'nin adı bile anılmıyor. Ve o uzun "çanak" röportaj, yalan makinası Demirkanlı'nın, Topbaş tarafından yıkım için bulunmuş "taşeronu" yıkayıp yağlamasıyla, şöyle sona eriyor:"
İşin zor, meşakkatli, ama tanıdığım Orhan Alkaya 50 yılını, Sanat Yönetmenliği için feda etmez, bunu biliyorum ve başarılar diliyorum, sabırlarla yüklü bir süreçten alnının akıyla çıkacağına da hiçbir kuşkum yok. "
(Kaynak: Coşkun Büktel'in Ocak 2008 tarihli yazısı, "Demirkanlı - Alkaya görüşmesinde geçen bazı ifadelerin Türkçe'ye çevirisi" ya da "Bir İpte İki Canbaz".)
***
Büktel'in yukarıdaki yazısı, coskunbuktel.com'da yayımlanmıştır.