31 Ocak 2008 Perşembe

Saat...

Arzu Aybat, Bulunmaz Tiyatro'nun oyunculuk çalışmalarına katılan bir oyuncu adayı. Aynı zamanda mimar olan Aybat, tiyatro sanatıyla uğraşmanın yanı sıra, yazın sanatıyla da ilgileniyor. Bir denemesini sunuyoruz:


DENEME


Arzu Aybat
31 Ocak 2008


Ne önemi var..
Şimdi öğleden sonra 3:17’yi gösteriyor ya da 18:51’i gösteriyor olması hayatımızı nasıl değiştirir?

Bir günü hiç saate bakmadan yaşamayı denediniz mi?
Ben denedim.

Yatmadan önce telefonumdaki saati iptal ettim, alarmı kapattım. Duvar saatinin de pilini çıkarttım.

O sabah erken kalktım. Alarm kurmadan.
Günün aydınlanış süresine göre, işe geç kalmamak için biraz da erken olduğunu hissettiğim bir zamanda çıktım evden.
İşe geldim. Sessizlik.. Kimse yok.
Dizüstü bilgisayarımı açtım, saatin olduğu kısıma gözüm ilişmesin diye bir bant yapıştırdım ve ondan sonra “power” tuşuna bastım.

Benden sonra gelen kişiyle aramdaki sürenin 15 ~ 20 dakika olması, zaman hakkında fikir verdi.

Günün temposuna takıldım.
Karnım acıktı.
Tahminimce gün ortaları..
Departman arkadaşlarımın “hadi, yemek saati” demesiyle tekrar kaybolduğum zaman boşluğunda bir yere tutunabildim.

Yemeğe eşlik eden sohbetin ardından, öğleden sonra mesaisi başladı.
Yine yerim tanımlı.

Öğleden sonraları uzar da uzar. Zor geçer..
Çay arası, kahve molası..
Zaten konsantrasyon problemi olan biri (ben), öğleden sonra oradan oraya sıçrar hiçbir işi bitiremeden de akşamı getirir kimi zaman.
Ama o gün daha az dağınık çalıştım.
4 saatim vardı ve bitmesi gereken işler planlı.
Pencere kenarındaki masama gelen güneşin konumu dışında hiçbir uyarıcı etki yoktu.
Bir yandan da o güne kadar farkında olmadan başarılı gözlemler yaptığımı düşünüyordum.

Güneş masamı iyiden iyiye terk ederken, mesai arkadaşlarım işten başka şeylerle oyalanmaya başladı.
Sigara molalarının süreleri uzadı.
Anlaşılan o ki mesai bitti bitiyor. Saatin göstereceği rakamların tek anlamı kapıdan çıkıp çıkmamak...

Evet, artık zor kısmı bitmişti..
Bundan sonrası daha keyifli diye düşündüm.
Spor yapacaktım. Ama kaç saat, ne kadar koşacağım, ne kadar duracağım o mekanda.
Koşu bandını maksimum süreye ayarladım, yorulunca bırakmayı, zamanın belirleyici olmamasını istedim.

Ardından yaptığım antrenman sadece yorulma ve yaptığım spordan tatmin olmamla kısıtlandı.
Bitti, çıktım.

Evdeydim.
Bilgisayar karşısında, TV karşısında, ya da müzik dinleyip kitap okuyarak geçireceğim sürenin tek sınırlayıcısı bendim, kendi keyfim.

Göz kapaklarım ağırlaşana dek neyi nasıl istiyorsam öyle yaptım.
Uykum geldi.
Yatağa girmeden merak ettim saati.
Artık bitmişti gün ne de olsa. Bilgisayarı açıp saate baktım.

00:45
Tıpkı bir evvelki gün olduğu gibi.
Ya da bir sonraki gün olacağı...