Mustafa Demirkanlı
27 Haziran 2005
Alev Alatlı, 1987
"Rodoplu'yu yürütemedim canım. Zaman yanlış, mekân yanlış, terkip yanlıştı. Bazen, ekoloji namüsaittir, olur böyle şeyler. Türdaşlarımızla paylaştığımız niteliğimizin olmadı ğını hatırla. Acını rüzgara Sal, tarikdaşım. Milyarlarca insanın, milyonlarca yıldır saldığı gibi Sal. Levent Camii'nde yaşadığın bir hezimet değil, (Şafak gelmedi, değil mi?) devre arası. Bütün bunlar geçecek ve biz yerliler kazanacağız. Gözlerin dolmasın. Kokuşma, katlanarak artarken sergilediğim inancın acınası görüntüsünün farkındayım. İyimserliğimi ‘akıldı şı'dır diye kulak ardı etmeden, kötümserliğin de bir o kadar akıldışı olduğunu düşün. Topluluğumuzun ortak tarihinin inceliklerini düşündüğünde, 'biz adam olmayız,' hükmünün kolay ama doğru olmadığını göreceksin. Türkiye'nin geleceğine ilişkin kötümserliğin yaygın olması, kolayca yandaş bulması, özdenli ğe öykünenlerin kendi namussuzluklarını mazur gösterebilecek zemin hazırlamalarındandır. Yüzlerinde her an kötü bir şey kokluyormuş ifadeleri, kalemlerinden dökülen sövgüleri ile insanı bezdirir, aklını karıştırır bunlar. 'Atam, sen kalk da ben yatam!' Atatürkçüleri, 'Berlin Duvarı gitti, baskı dönemi bitti!' ilericileri, Asr-ı Saadet tüccarları! Akıldışı önerileriyle insanımızı önce baştan çıkaran, sonra da paralize eden, sahte mesihleri üretenler bunlardır.
Yeni bir kamuoyu yaratılmalı! Ama dirsek temasıyla, ama göze batmayan, içe dönük bir biçimde yaratılmalı. Günümüz toplumsal karakterini, Şafak özdenleri yaratan bugünkü komuoyu, yabancılaşmayı emrindeki tüm imkanları, bürokrasiyi, basını, sanatı, edebiyatı, dernekleri, eğitim kurumlarını, meslek örgütlerini, iş dünyasını, her türlü finansman mekanizmasını kullanarak dayatıyor. Bu dayatmaya biz, sadece saptamalarımızın doğru olduğuna ve insanımızın bu yeni doğruları kabul etmeye açık olacağına duyduğumuz güvenle karşı durabiliriz. Biz bize, yüz yüze, gönülden gönüle konuşarak düşüncelerimizi aktarabilir, perdahlayabilir, olgunlaştırabiliriz, Paradan, nüfuzdan yoksun olan bizler, insanın asıl ve doğal mücadele yöntemini kullanarak, kendimizi işgalci yabancıların Büyük Yalanı karşısında savunabiliriz. Bizi durduracak hiçbir sansür yoktur.
Uzun tarihimizde benzer mücadeleler vardı, kuşkusuz. Ruhu zincire vurulmuş gibi duran toplumumuzun karşısına dikilen, doğruyu haykıranlar vardı. Ama sorun, hiçbir dönemde bu kadar ciddi değildi. Türkiye insanının ortak ruhu hiçbir dönemde günümüz örgütlenme biçiminin, sistematikleşmenin, muhakeme yoksunluğunun, gerçeklik kaybının, yaygın iştahaların, savurganlığın gönüllü esiri olmamıştı. Ama, bir yolunu bulmalı, Büyük Yalanın karşısına mutlaka dikilmeliyiz. Yabancılar, düzenin öz uzman aydınları silahlı silahsız bürokratlar, onların şakşakçıları Şafak özdenler, düzeni yaşatabilmek için her türlü sapmanın önüne Clayut (ya da Rambo!) gibi dikileceklerdir. Makus seçimi, negative selection'u sürdürmek, ister bir sanat eseri olsun, ister kendiliğinden oluşmuş bir halk lideri, ister bir düşünce, ister bir öneri, ister bir şarkı, ister bir kıyafet, kendilerinden bağımsız oluşan her şeyi etkisiz kılmak için ellerinden geleni yapacaklardır.
Bu yabancı işgalcilerle ekonomik koşullar arasındaki acıklı ittifak, günümüz Türk insanını düzene midesinden bağımlı, köle haline getirmiştir. Bu olguyu çok zor değiştiririz. Kaybolan özgürlüğümüzü, bütünlüğümüzü, haysiyetimizi bulmamıza yaşam koşullarımız engel olacaktır. Ancak, şunu yapabiliriz: Kendimizi bilmeye, 'doğru'yu görmeye, başımıza gelenlerin aslını anlamaya çalışabiliriz...
" Alev Alatlı’nın "Or’da Kimse Var mı" dörtlüsünün ilk kitabı "Viva la Muarte"nin sonundaki bir epiloğu hatırladım geçenlerde, kitabı aradım buldum, sekiz yıl sonra sizinle paylaşmak istedim, hepsi bu...
Bu arada Orhan Pamuk bir ödül daha aldı, Doğu’yla-Batı’yı, Batı’yla-Doğu’yu en iyi buluşturan yazar olarak, kutlarım kendisini, beni utandırmaya devam ettiği için de ayrıca teşekkür ederim. Tabii, Batı’yla nasıl buluştuğumuzu benim algılamam zor, zekâmdan dolayı! Bu da benim kusurum olsun, kadı kızında oluyor da ben de niye olmasın bu kadar kusur?
tıkla: BirGün