Suç ve ceza kavramları, sürekli olarak sorgulanıyor...
Dünyanın, bir Suç-evi olarak dayatıldığını düşünürsek, Ceza-evinin de "doğal" bir sonuç olduğunu düşünmemiz gerekir...
Dostoyevski'nin Suç ve Ceza adlı romanının kahramanı Rasnolnikov'un tinsel evrenine girebildiğimiz oranda, suç ile ceza kavramlarını, damıtılmış bir biçimde algılamaya başlarız...
Toplum (dünya) önce, bir suç oluşumu durumu dayatıyor ve ardından ceza kavramını gündeme getiriyor...
Egemenler, suçun oluşumuna temel hazırlıyorlar ve acımasız bir biçimde cezayı yapıştırıveriyorlar...
Aydın Orak, genç bir tiyatro sanatçısı... tiyatroevi'ndeki yazılarını okuyoruz. Şimdi de tiyatronline'nda bir yazı yayımlamış. Bir paragraf aktarıyor ve link veriyoruz:
Hapis hayatında insan olgusunun hareket alanının kısıtlandığı ve toplum içerisinde “suç” teşkil eden unsurlarının cezasının verildiği dört duvar olarak biliniyor. Suçun bedeli ise insanı insandan koparmak… Yani insanı tecrit ederek onu “günahlarından arındırmak”. Fakat suç olgusunun tartışıldığı günümüzde neye ve kime göre suç teşkil edildiği, özellikle Dostoyevski'nin 'Suç ve Ceza'sında alışılanın dışında bir sosyal gerçeklik hala güncelliğini koruyor. Tabii ki, mahkûm, suç ve suçlu olgusunu irdelerken, adli ve siyasi tutsakları birbirine karıştırmamak gerekiyor. (...)
tıkla: Bayrampaşa Cezaevi'nde oyun izlemek vardı!