15 Mayıs 2007 Salı

Sayın Bakan Duraksamaksızın İstifa Etmeli / Tuncer Cücenoğlu/D.T. Edebi Kurul Üyesi

Hatırlanacağı üzere, Kültür ve Turizm Bakanı Sayın Atilla Koç geçtiğimiz aylarda yaptığı bir açıklamayla, ülkemize gelmekte olan Rus turistleri görgüsüzlükle suçlayarak iki ülkenin her alanda gelişmekte olan iyi ilişkilerini nerdeyse duraksatmış ve hatta kopma noktasına getirmiş, ancak görgüsüzlükle suçladığı komşumuz yönetiminin ve halkının engin hoşgörüsüyle de, yaptığı gafın bedelini ödemekten kıl payı kurtulmayı başarmıştı.
Bunun üzerine bu olayla ilgili olarak yaptığı yeni bir açıklamayla özür dilemesini de bilmiş ve hatta “Eğer komşularımızla ilişkilerimiz bozulsaydı ömür boyu kendimi suçlardım…” diyerek kendi yanlış açıklamasından duyduğu pişmanlığı ve rahatsızlığı dile getirmişti Sayın Koç…

Doğaldır ki “Aman dileyene kılıç çekilmez!” felsefesiyle yetişmiş bir halkın
çocukları olarak bizler de Sayın Koç’u özür dilemesinden sonra anlayışla karşılamış, hatta daha da ileri giderek biraz da sevimli ve samimi bulmuştuk…
Neye yarar ki Sayın Koç yakın zamanlarda yaptığı çok önemli açıklama ve yanlışlarla sevimli ve samimi bulunma özelliğini bütünüyle yitiriverdi.

Şöyle ki:
Önce hiç önünü ardını düşünmeden “Taksim’deki Atatürk Kültür Merkezi’ni yıkacağım!” demesi, Sayın Koç’un üzerinde yeni bir tepki alanı oluşmasına neden oldu…
Bununla da kalmadı iş, bu kez basından öğrendiğimize göre, repertuvarını açıklamak üzere olan Devlet Tiyatroları Genel Müdürü’nü, açıklayacağı oyunların listesini önce kendisine göstermesi talebiyle zorlaması ve Genel Müdür’ün direnip listeyi Sayın Bakan’a göstermeden açıklaması üzerine de onu görevden alması, Sayın Koç’tan iyice umut kesmemize neden oldu.
Diğer ayrıntılara girmeye gerek yok… (Çünkü soruşturma ya da Sayın Lemi Bilgin, Mine Acar tartışmaları yarar değil zarar getirir bu değerli camiaya… Üstelik bu Cumhuriyet kurumumuzun birlik ve bütünlüğe en büyük gereksinimi olduğu bu günlerde… Öğrendiğimize göre Sayın Bilgin zaten yargıya başvurmuştur… Ayrıca gene Bilgin’in Devlet Tiyatroları’nın bir kargaşaya sürüklenmemesi için bölge müdürlerinin istifasını engellemeye çalışması, işlerin hiç aksatılmadan yürütülmesini istemesi de sorumluluk duygusunun ne kadar gelişmiş olduğunun göstergesidir bizce…)

İşin özü başkadır. Bir devlet adamı nasıl konuşacağını, nasıl davranacağını, kendi görev alanının sınırlarını bilmiyorsa, hatta aşıyorsa iş bitmiş demektir.
Artık şu andan itibaren Sayın Bakan’ın “Gürcüler şöyle, Bulgarlar böyle” demeyeceğinden, “Ayasofya’yı yıkacağım, Süleymaniye’yi düzleyeceğim” diye beyanat vermeyeceğinden, “Şu oyunlar oynanmayacak, bu yazarlar yasaklansın!” diyerek Devlet Tiyatroları’nda repertuvar yapacak kadar ileri gitmeyeceğinden emin değilim…

Sayın Koç’a tavsiyem; ülkemizin yüz akı Devlet Tiyatrolarımız’ı çöküşe götürecek bu müdahalelerden, Devlet Tiyatroları Yasası ışığında Kurumu idare etmekte olan yönetimleri serbest bırakarak vazgeçmesi ve yeniden sevimli/samimi bir görünüme bürünebilmesi için de, hemen istifa etmesidir.
Yerim doldurulamaz endişesine kapılmasına da gerek yok Sayın Koç’un…
Çünkü Mecliste bu işi ondan daha iyi yapacak onlarca milletvekili var…
Yoksa Trabzon’da yapılmakta olan “Karadeniz’e Kıyısı Olan Ülkeler Tiyatro Buluşması” nda açılış kokteylinde, içki verdiği gerekçesiyle Devlet Tiyatroları Genel Müdür Yardımcısı Sayın Levent’i tekmeleyen Vali konumuna düşer ve bu işi temizlemeyi de gene bizler üstlenmek zorunda kalırız yabancı diyarlarda…

Sayın Koç’un, Avrupa Birliği’ne girme çabasındaki Türkiye’mizin hemen her konuda imajını bozduğunun bilinciyle duraksamaksızın istifa etmesi, hem kendisi hem de ülkemiz açısından hayırlı olacaktır.

tıkla: tiyatrodergisi