Aydın Münevver (akademisyen)
Terzi söküğünü dikemez... Nalbant ayağını nallayamaz... Sünnetçi çükünü kesemez... Ve daha bir sürü gerçeği sizlere aktarmak için; donanımlı bir beyin yapısına sahip olduğumdan, ebeveynim adımı Aydın olarak uygun görmüş... Zaten soyadımız da, Münevver olduğundan, sizleri aydınlatmak, boynumun borcu...
Birinci paragrafın, birinci tümcesini etimolojik ve epistemolojik olarak irdelediğimizde, konu başlığına gönderme yapan bir yapısallık içerdiğini ayrımsayacaksınız...
Toplumumuzun aydınlanması ve münevver bir yapıya ulaşması için, her köşebaşına serpiştirilen Atatürk büstlerini daha verimli hale getirmenin, ne denli bir yaşamsallık içerdiğini, zaten bilince çıkarmışsınızdır umarım...
İmdi, gelelim, şu yazı yazmaya başladığım OYUN dergisinin kavramsal izdüşümünü karşılayıp, karşılamadığını duyumsatacak olguların serimlenmesine: Hemen belirtmeliyim ki; OYUN, tam bir dezestetik dergi örneği ve son derecede banal bir yayın siyasasıyla kendini dışavuran bir düzlem oluşturuyor... Bu bağlamda, her ne denli yazı yazmayı kabul etsem de, 7.4 ölçeğinde bir birimle kınıyorum OYUN'u!
Hem bu arada, OYUN'un dışında üç tane daha tiyatro dergisi var... Onlar yeterli değil mi? Neden OYUN'u tiyatro piyasasına musallat ediyorsunuz ki? Neyse ki, son derecede faşizan görünmesine karşın, bu Hilmi Bulunmaz denilen canavar, bana da yazı yazma özgürlüğü tanıdığından, sizlerle birlikte olmayı sürdüreceğim...
Bir akademisyen olduğumdan, doğal ki, üst düzeyde durum ve kavramlarla açımlamalarda bulunup, OYUN'un elit kesim tarafından benimsenmesi için büyük savaşım vereceğim...
Bu arada, ikide bir yakınan Hilmi Bulunmaz'ı da yalnız bırakmamış olacağım...
Bir başka görevim de, burjuvazinin çanak yalayıcılarıyla içli dışlı olduğumdan, bu kesimin karşı-devrimci unsurlarını OYUN'a çekip, derginin içten içe çürümesine neden olacağım...
Yakında, akademik yazılarımla, sizlere huzur sunmak için kendimi feda edercesine kaleme sarılacağım...