3 Mayıs 2007 Perşembe

Güney dergisinden açıklama:

Gerici-faşist barbarlık kültürünün bir uygulaması daha: Malatya cinayetleri!

Münferit mi yine?

Herkes Malatya’da bir vahşeti daha izledi. İncil dağıttıkları
gerekçesiyle Zirve Yayınevi’nin üç çalışanından Necati
Aydın
, Uğur Yüksel ve Alman vatandaşı Tilmann Geske önce
dövülerek bağlandılar, ardından da boğazları kesilerek hunharca
katledildiler.

Bu saldırı; Trabzon’da Papaz Santoro, İstanbul’da Hrant Dink
cinayetlerinin ertesinde farklı din ve inançlara sahip insanlara
yönelik saldırı zincirinin bir halkasıdır.

Hunharca öldürülen üç insan hangi suçu işlemişti?

Hani güya ülkede din özgürlüğü vardı, inanç özgürlüğü vardı,
fikir özgürlüğü vardı, hoşgörü vardı?

Yasal düzenlemeleri yapanların ve subaşlarını tutanların gözleri
önünde, son zamanlarda paranoyak bir şekilde “misyonerler
tehlikesi”
ni bilinçli ve sistemli bir biçimde kışkırtanları sadece
seyrettiler. Kışkırtanlar, ektiklerini biçtiler. Onca kışkırtma başka
ne için olabilirdi ki! Bağnaz, paranoyak kışkırtıcılar “din elden
gidiyor”,
“vatan elden gidiyor” diyerek Malatya’daki sonucu yarattılar.

Şaşmak mı gerekir? Şaşmıyoruz.

“Müslüman mahallesinde salyangoz sattığınız” zaman, bu, öldürülmeniz için yeter sebeptir! Bu durumda “bütün semavi dinler hak dinidir, saygımız vardır” söylemlerini unutun gitsin...

“5-MAİDE:

51- Ey iman edenler! Yahudileri ve Hıristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostudurlar. Sizden kim onları dost edinirse, şüphesiz o onlardan olur. Şüphesiz Allah, zalim kavmi doğru yola iletmez.” (Kuran)

Din ve Allah adına işlenen cinayetlerin bir temeli olsa gerek...
Oysa “Allahın verdiği canı Allah alır”dı hani?

Bunların sadece laf olduğunu gördük. İncil dağıtanlar öldürüldü!
Oruç tutmadığınız için öldürülürsünüz, nice insanın bu
ülkede öldürüldüğü gibi. “Dinde zorlama yoktur” laflarının boş
olduğu görülür. Ya “kâfirlerin katli vaciptir” diyenler nereden
besleniyorlar dersiniz?

Gerici-faşist, pan-islamist fanatizmin varacağı yer caniyane cinayetlerdir. Onların farklı düşünce ve inançlara tahammülü yoktur. Onlar ‘gökten zebille inmiyorlar’. Onları besleyen sistemin ta kendisidir aslında. Bu, gerçeğin kendisidir. 12 Eylül askeri cuntası sonrası normal okullardan çok dini okullar açan, her köye cami yapmayı görev edinen bu “laik devlet”, bu sistem değil miydi? Şimdi ne oluyor? Şimdilerde ise kemalist-dinci kutuplaşmasında; kırk satır mı, kırk katır mı arasında tercih yapmamızı istiyorlar. Sol ve sosyalizme karşı beslenen dini gericilik, “din dışı” gösterilmeye çalışılıyor. Oysa olanlar ne din dışı, ne sistem dışıdır.

Gerçekte hoşgörülü olan insanlar; devrimci, demokrat, aydın kimseler; farklı düşündükleri için “düşman” ilan ediliyor, öldürülüyorlar. Sivas Madımak Oteli´inde olanlar unutulabilir mi? Bu en caniyane olayda bile, zamanın bir bakanının o canilere avukatlık yapmak istemesi münferit olabilir mi? Üst düzeye kadar tırmanan bu bağnazlığa “münferit”, yani tekil olay denebilir mi?
Canlı canlı insanları yakmak ve yakarken seyretmek, öldürdüğü insanları evinin altına gömmek hangi hoşgörünün ürünü olabilir?

Bu memleket en az diğer ulus veya azınlık milliyetlerin, muhaliflerin de memleketi olduğu halde onları yok saymak, "ya sev, ya terk et” demek düşmanlık körüklemek değil de nedir? Bunlar münferit şeyler mi?

Neden bu türden kışkırtmalar yasaklanmıyor, neden bu kışkırtmalarda bulunanlar hakkında soruşturmalar açılmıyor ve “bu ne bağnazlık!” denmiyor da Hrant Dink gibi aydınlar 301´in kurbanı ediliyor?

Başka ülkeler söz konusu olduğunda soydaş ve dindarlar için talep edilen hak ve özgürlükler Türkiye’de de talep edildiğindeneden tehdit, sindirme, işkence ve öldürme olarak değişiveriyor?
Ne yazık ki bu zihniyet sadece üç beş çapulcunun, kendini bilmezin zihniyetiyle sınırlı değil.

Bağnazların bir bölümünün İhlas Vakfı gibi yerlerde barınmaları, bir bölümünün Nizamı Alem Ocakları/Ülkü Ocakları gibi faşist kuruluşlarda barınmaları, oralardan yetişmeleri tesadüf
ve münferit olabilir mi? Medya kuruluşlarının aylardır peş peşe yaptıkları kışkırtıcı yayınlar hangi zihniyetin ürünüydü? Hoşgörünün mü?

Gerçek anlamda “Halkın bir bölümünü diğer bir bölümüne karşı…” getirmek üzere kışkırtmayı, aşağılamayı sürdürenlere karşı o mevcut yasalar neden uygulanmıyor da, gericiliği eleştiren sol/sosyalist/aydın insanlara karşı uygulanıp uyduruk davalar açılıyor?

Bütün bu “neden”lerin cevabı basit aslında: Sistem gerici ve şoven saldırganlıktan besleniyor da ondan. Dikkatler insanların kendi gerçek sorunlarından başka alanlara çekilerek bölünüyor
ve daha kolay yönetiliyor da ondan.

Gerçek anlamda hak ve özgürlüklerin, hoşgörünün yaşanabileceği bir ortam yaratmak bizlere bağlıdır.

Bu ise; dil, din, mezhep, ırk/renk, cinsiyet ayrımı yapmadan, kardeşçe ve özgürce birleşerek örgütlenmemize ve bunu gerçek demokrasi yaratma mücadelesine taşımamıza bağlıdır.

Barbarlığın ve bağnazlığın kaynağını kurutmak için de
kültür-sanat-edebiyat mücadelesini yükseltelim