22 Mayıs 2007 Salı

27 MART 2007 46. DÜNYA TİYATRO GÜNÜ

PROF. DR. ÖZDEMİR NUTKU

Ülkemizin dış dünyayla olan ilişkileri içinde yüzümüzü ağartan en önemli olaylar sanat kurumlarımızın ve sanatçılarımızın dış ülkelerdeki başarılarıdır. Hiçbir diplomatik girişim sanatsal bir başarı kadar insanlar arasındaki yakınlaşmayı, anlayışı ve barışı sağlayamaz. Bunun için de, sanatın dünya barışını sağlamada en etkin araçlardan biri olacağı üzerinde sık sık durulmaktadır. Bu doğru bir varsayımdır. Çünkü sanat evrenseldir; dili tektir, dünyanın tüm insanları için geçerlidir.

Tanımaktan kıvanç duyduğum Washington'daki Katolik Üniversitesi, Tiyatro Bölümü Başkanı Rahip Gilbert V. Hartke, günümüz toplumunda insanları tiyatroda toplamanın, bir tapınakta birleştirmekten çok daha geçerli olduğunu belirttikten sonra şöyle demiştir: "Aydın rahip yetiştirmektense, aydın sanatçı yetiştirmeyi seçtim. Bir tapınak kurmaktansa, bir tiyatro açmayı, günün yaşayış ve anlayış koşullarına daha uygun buldum." Bu aydın, olgun rahibin gözünde, tapınaktaki vaaz, artık ilkel kalmıştır; tiyatrodaki oyun ise daha çekici, daha alımlı, daha etkili düşüncelere ve duygulara yönelmiştir. Tek seslilik yerine, çok seslilik. Aynı şeyleri tekrarlamak yerine, çağdaş insanı doyuracak yeni, geliştirici düşünceler ve duygular! Nitekim, Peder Hartke'ye göre, hiçbir kilise vaazı, tiyatronun sahneye çıkardığı Shakespeare'in III. Richard tragedyası ölçüsünde kötüyü canlandıramamıştır; çünkü tiyatro bir düşünce ve duygu yumağıdır. Tiyatro bir dünyadır.

Her türlü şiddetin uygulandığı ülkemizde, şimdi de kendilerini yetkili sananlar tarafından tiyatroya karşı şiddet uygulanmaktadır. Her ileri ülkenin baş tacı ettiği bu sanat dalına insafsızca saldırılmaktadır. Bir yıl önce, Devlet Tiyatroları'nda başlatılan ve sinsi bir şekilde dalga dalga büyüyerek İstanbul Şehir Tiyatrolarına uzanan, sonra özel tiyatroları yok etmeye yönelik yardımın kesilmesi, derken İstanbul'daki AKM'nin ve hemen ardından çağdaş Türk Tiyatrosu'nun kurucusu Muhsin Ertuğrul'un adını taşıyan binanın değiştirilip diğer binalarla birlikte bir kongre merkezine dönüştürme ve böylece, Muhsin Ertuğrul adının silinmesi planları... Sorarım size, kültür ve sanattan anlayan hangi insan böyle ters bir karara imzasını koyar? Bu karara neden olan yetkili organın danışmanları kimlerdir. Asıl bu işin sahibi olan tiyatroculara sormadan, danışmadan, 'ben yaparım olur' anlayışının ilkelliği hangi demokratik anlayışta vardır? Yetki, bilgiyle anlam kazanır; bilgisizlerin hiçbir yetkisi yoktur. Tiyatro ihtiyacı duymayan, tiyatroya gitmeyen biri, bir kez bile tiyatronun kapısından girmemişse, ne hakla tiyatro üzerine ahkam kesebilir? Bir toplumun moral kaynağı olan ve yaşam sevincini getiren tiyatroya karşı kim bu kadar düşman olabilir? Kim olacak? Işığı sevmeyen, karanlıkta yaşamayı ve yaşatmayı kendilerine düstur edinmiş kişiler... Bu atmosfer içinde, bir gün sanatın başka dallarını da yok etme işlemi başlarsa buna hiç şaşırmamalıyız. Gogol, "yüzünüz çarpıksa aynaya kızmayı!" demiş. Genç Türkiye'den bahsedip şişinenler, ilerisi için gençliğe ne bırakacaklar?

Atatürk Kültür Merkezi'ni onarmak, daha iyi bir duruma getirmek varken onu yıkmak, ancak yaratmayı bilmeyenlerin işidir. Arkadaş, sen önce bu binayı onar; binayı yeterli bulmuyorsan merkezi bir yere başka bir sanat ve kültür merkezi daha yap! Çağdaş Türk tiyatrosunun kurucusu, tiyatromuzun piri Muhsin Ertuğrul'un adını taşıyan binayı da bırak. O bizim kültür mirasımızdır. Sen yine yap kompleksini, ama komplekse kapılma!

Bugün bizler yalnız tehdit edilen yığınların içinde değil, aynı zamanda bizi birbirimize tıpatıp benzeten kalıplara dönüşme tehlikesi içindeyiz. Fark etmeden, benliğimize keskin biçimde adım adım etki eden bir normlaşma, kimlik kaybetme değişimindeyiz. Özgün yaratıcılığın yerini sentetik üretecilik aldı. Bundan kurtulmanın tek çaresi sanattır. Tiyatro da sanatın dinamosudur. Ünlü yazar Herbert Read'in sözlerini hiçbir zaman unutmamak gerekir: "sanatın işlenmesi duyarlığımızın eğitilmesidir ve bizler sanatsal bir hava içinde yetiştirilmediğimiz taktirde, bomboş bir ruhsal yaşamın, karmakarışık bir sezgiselliğin ve dolayısıyla anlamsız ve tatsız bir dünyanın şiddetine ve suçuna itiliriz. Yaratma isteği olmayan yerde ölüm güdüsü oluşur ve bu da sonsuz bir yıkıcılığa götürür bizi!"

Sanatın amacı, insan dediğimiz idealin sağlıklı yaşamını sürdürmek içindir. Nükleer savaştan, çevre kirliliğinden, bazı toplumların açlık sorunlarından, hatta ekolojik dengesizlikten bir gün kurtulabiliriz. Ama boşlukta kalmış insanların çoğalmasıyla, başka deyişle ölüm içgüdüsü'nün yayılmasıyla yok olmaktan kurtulamayız. Sanatın sınırsız toprakları üzerinde, sanat, yarının dünyası için estetik dünyayı yaşatacak bir araçtır. Yarın, bizim küllerimiz üzerinde, yeni bir dünya, daha mutlu bir dünya yaratılacaksa bunda sanatın büyük rolü olacaktır.

Tiyatro bir umuttur ve biz 27 Mart Dünya Tiyatro Günü'nde bu umudumuzu yükseklerde tutacağız ve tiyatro konusundaki bütün saçmalıklara karşı direneceğiz!

Kaynak: Tiyatral İstanbul dergisi sayı 4 / Mayıs-Haziran