Yaklaşık altı yıldır, bir gösteri için bile olsa, kullanma hakkını elde edemedik Muammer Karaca Tiyatrosu'nu... Bu durumun birçok nedeni vardı. Ancak tek bir başlık altında toparlarsak; "İstanbul Kültür Dükalığı"nın icazetini alamamak diyebiliriz...
"İstanbul Kültür Dükalığı"nın icazetini elde etmenin koşullarından biri de onların "takıldığı" barlara müdavim olmak doğal olarak. Ancak ne var ki, biz tiyatro olarak, bir türlü içki içme alışkanlığı edinemedik. Bu alışkanlığı edinemeden ölürsek, gözlerimiz açık gidecek. Ne yapsak, içki içme ve "İstanbul Kültür Dükalığı"nın sürekli olarak gittiği barlara gitme alışkanlığını elde etmek için bir ruhhekimine mi uğrasak?...
Şimdi biraz geçmişe gönderme yapmakta yarar var: Malumunuz 27 Mar Dünya Tiyatro Günü. 1989 yılının Mart ayında da tek bir olgu var kafamızda; bu önemli günü nasıl kutlayabiliriz?!. Bu arada yerel seçimler yapılıyor ve İstanbul Kenti'nin başına bir Sivaslı geliyor. Adam aynı zamanda profesör, hemi de doktor. Ayrıca da (Avrupa'da kökeni Marksizm'e dayanan) sosyaldemokrat... Eh biz de uzun yıllardır "bunlara" oy verip, benzerlerinin diğer adını "Umut Sakızı" olarak dilimize dolamışız. 26 Mart/89 tarihinde seçimi kazanıyorlar ve birgün sonra "Dünya Tiyatro Günü"... Yalan değil ya yüreğimde küçük küçük kıpırtılar oluşuyor. Umutlanıyorum. Dalan'ın mavi gözlerinde göremediğim Muammer Karaca Tiyatrosu düşünü görmeye çalışıyorum.
Ortalık durulmaya başlar başlamaz, pek sayın Şair-i Azam Hilmi Yavuz'un makamına, salonu haftada bir kez de olsa kullanmak için başvuruyorum... Aman Allah'ım!... Bir dayak yemediğimiz kalıyor!... Öncelikle pek meşhur olmadığımız ima ediliyor. Daha sonra az estetik olduğumuz. Bu arada hangi ölçütlere göre oluşturulduğunu bilmediğim ve her kurulda görev almayı ulusal bir dava gibi görüp, altı ayda bir toplantıya katılıp, ödeneklerini aksatmadan alan pek meşhur adamlar doluşuyor her yana; Recep Bilginer, Engin Uludağ, Rutkay Aziz, Ali Yalaz, Hayati Asılyazıcı, Hilmi Yavuz ve Gülden Kurtdoğan... Bunlar ve bunlar gibi "İstanbul Kültür Dükalığı"nı oluşturan eski kurtlar, karar veriyorlar; Daha hiçbir etkinlikte bulunmayan Tiyatro Devran (şu anda yaşamayan, ölü bir tiyatro - OYUN), o çok sevdikleri emperyalist ülke Amerika'dan yeni dönen Rüstem Batum (şu anda tiyatrosu yaşamıyor - OYUN), adını hiç kimsenin duymadığı Işık Tiyatrosu (şu anda yaşamayan, ölü bir tiyatro - OYUN) ve bir de Hilmi Yavuz'un özel himayesinde Türkiye Yazarlar Sendikası "kötü günlerinde" salonu kullanacak. "Güzel günlerde" ise, Nisa Serezli - Tolga Aşkıner Tiyatrosu (şu anda yaşamayan, hem kendileri ve hem de tiyatrosu ölü bir oluşum - OYUN), Dostlar Tiyatrosu (o da ayrı bir ölü, yerine Genco Erkal Tiyatrosu adı kullanılabilir - OYUN) gibi topluluklar kullanacak Muammer Karaca Tiyatrosu'nu...
Bu arada başvuran topluluklardan; Levent Kırca Tiyatrosu, Hadi Çaman - Yeditepe Oyuncuları, Alp Tiyatrosu, Bulunmaz Tiyatro - İstanbul... gibi oluşumlar tek bir ölçütle reddedildiler; "İstanbul Kültür Dükalığı"nın canının istememesi!...
Bunun yanında tarafımıza belirtilen ölçütlerden bir tanesi salonu olmayan topluluklara olanak tanımak. Ve bizim de İstiklal Caddesi'nde 22 koltuklu (yazıyla yirmi iki) bir salonumuz olduğu için, yaklaşık 300 koltuklu (yazıyla üç yüz) salonu olan Dostlar Tiyatrosu'nun etkinliklerini engellememiz için bize verilmiyor Muammer Karaca Tiyatrosu, kendilerine ait salonları olmasına karşın, Dostlar'a yada benzerlerine veriliyor. İşin ilginç yanı salon açıldığından bu yana başta Dostlar Tiyatrosu olmak üzere birçok topluluk sürekli sahne alıyor. Bizim gibi tiyatroyu alınterine katı etmiş olan topluluklar alamıyorlar...
Tüm bunların yanında salon elde etmek için Dostlar Tiyatrosu'nun müdürü Ahmet Kaya Bey'e başvuruyoruz, deneysel oyunlar yapacakları yanıtını alıyoruz. Hem kullanmadıkları salondan kimseyi yararlandırmıyorlar ve hem de Muammer Karaca Tiyatrosu'nu işgal ediyorlar... Yaklaşık beş yıldır bekliyoruz; bir türlü deneysel oyun çıkmıyor. Sanırım Genco Erkal, bizim sabrımızı deniyor... Herhalde inceleme - araştırma dönemini yaşıyorlar!... Doğal ki, anamalcı bir ülkede yaşadığımızdan pek alışamıyoruz olup - bitene. Herkes parası yada salonu denli etkinlikte bulunuyor...
Şimdi dönüp şöyle bir geriye bakıyoruz; Tiyatro Devran kapandı. Rüstem Batum tiyatro yapmıyor. Işık Tiyatrosu'nun lambaları yanmıyor. Nisa Serezli - Tolga Aşkıner Tiyatrosu misyonunu tamamladı. Dostlar Tiyatrosu gitti, yerine sürekli olarak tek kişilik oyunlar sunan "Genco Erkal Tiyatrosu" geldi!... Enver Demirkan Tiyatrosu izleyici bulamadığından, Muammer Karaca Tiyatrosu'na girmek istemiyor...
Biz ise, "İstanbul Kültür Dükalığı"nın tüm engellemelerine karşın, tiyatro yapmaya devam ediyoruz. (Daha sonra Bulunmaz Tiyatro, sürekli olarak resmi faşizmi saldırısına uğradı - OYUN)!... Hem de kendi oyuncumuz ve izleyicimizi yaratarak. Toprak kokan tiyatro anlayışından bir milim ödün vermeksizin...
Bu yıldan başlayarak Muammer Karaca Tiyatrosu'ndayız. Hatta Muammer Ruşen Karaca Tiyatrosu... Açıldığı günden bu yana utanmadan, sanki bir tür hayvandan bahseder gibi salt "Karaca Tiyatrosu" ibaresini afişe eden topluluklara bundan böyle "Muammer Karaca en kısa zamanda tüm kullanımlarda aynı ibareyi kullanmayı öneriyoruz ve bunun yanında İstanbul Anakent Belediyesi'nin en kısa zamanda tüm kullanımlarda aynı ibareyi kullanma zorunluluğu getirmesini diliyoruz...
Nice ışıklı oyunlar kotarma adına, herkese mutlu tiyatroculuklar...
Not: (2007) Bu konuya tekrar ve acımasızca yeniden döneceğiz!...