20 Mart 2007 Salı

27 Martçılar bildiri üstüne bildiri yayımlıyor

Önce "Karşı Bildiri"; ardından "Uluslararası Bildiri" ve şimdi de "karşı olmayan ve uluslararası olmayan bir bildiri" yayımlandı;http://www.tiyatrodergisi.com.tr/Public/default.aspx?nid=3134

Bozkurt Kuruç tarafından hazırlanan bildiri, tiyatro çalışmalarına yeni başlamış bir amatörün edindiği bilgi kırıntılarıyla yazılmış izlenimi uyandırıyor...

Uluslararası Tiyatro Enstitüsü (ITI) Türkiye Milli Merkezi "Dünya Tiyatro Günü" Bildirisi olarak lanse edilen metin, tiyatroyu bir bileşen değil, bir birleşen olarak "değerlendiriyor"...

Müzik sanatının yalnız duygulara hitap ettiğini, akla hitap etmediğini iddia eden metin, sanırız; duyarlı müzikologlar tarafından eleştiri masasına yatırılacak...

Edebiyat sanatının salt sözcüklerle varolduğunu, insanı ve onun sesini kullanmadığını, bir yerde "ikincil" olduğunu sezdiren metin, sanırız; ciddi yazınseverler tarafından irdelenmeyi hak ediyor!...

İnsanın midesini kaldıran ve kalp sektesine uğratan şu sözleri okuduğunuzda, canınız sıkılacağını bilsek de, aktarmadan edemeyeceğiz:


"Tiyatro; insanı, insana , insanla anlatan bir sanat türüdür ve bu nedenle de bütün dünya bir oyun sahnesidir, tiyatronun ta kendisidir. "


Biz, Bulunmaz Tiyatro'ya Oyunculuk Çalışmaları için katılan yeni yetme birine yukarıdaki sözleri aktarsak, sanırız; bizi "ti"ye alır... Ağızlarda sakız olan bir tanımın, yılda bir kez gündeme gelen bir metinde yer bulması, en hafif deyimle, yazarın düzeyini gösterir...

"Tiyatronun bu yapısından hoşlanmayan bazı zihniyet sahipleri..." kimler?...

"Yüce Atatürk'ün direktifleri ile 1949 yılında oluşturulan okullu tiyatro...", neden ölümünden 11 yıl sonra oluşabilmiş?... Bir Alman tiyatrocu olan Carl Ebert, ülkemize gelmeseydi, "direktif" yerine getirilmemiş mi olacaktı?...

"...toplumun gelişmesinde yadsınamayacak yararlar sağlamıştır." da toplum neden hala faşist yasalarla yönetilebiliyor?...

"Ancak;
bu tür sanatsal gelişmeler maddi ve manevi desteklerle ayakta durabilir." sözü, tam anlamıyla bir teslimiyeti ve egemenin eteğini öpme anlayışını dayatıyor...

"...yüzyıllardır hep böyle süregelmiştir." düşüncesiyle hareket etmek, bir yerde statükoyu beslemek ve dolayısıyla egemenlerin ilelebet muhafaza ve müdafaa edilmesini sağlamak demektir...

Biz, süregelene değil, yeni oluşana yakın duruyoruz... Emeğin iktidarına giden yolda savaşım veren emekçilerin geleceğine koşut olarak sürdürdüğümüz tiyatro sanatını, egemenlerin salyalı sofralarına tutsak etmek istemiyoruz...