Sanat Eğitimi Olmadan, Seküler Sanat Devam Eder mi?
Bülent Sezgin
Bülent Sezgin
Sanat eğitimi (tiyatro, resim, müzik, dans, bale, moda vs.) veren kurumların niteliği bir ülkenin geleceğine yapılan belki de en büyük yatırımlardan birisidir. Eğer okulöncesinden üniversiteye kadar nitelikli sanat eğitimi verirseniz, ülkenin kültür ve sanat yaşantısının temelini oluşturacak kültür sanat üreticilerinin temellerini atmış olursunuz. Batı toplumlarının başarılı olduğu ancak bizim belki de en büyük problemlerimizden birisi, nitelikli bir kültür sanat eğitimini kurumsallaştırıp geniş kesimlere ulaştıramamamız.
20 milyona yakın çocuk ve gencin olduğu bir ülkede,
ülkemizin önemli sanat eğitimi kurumlarına yönelik hasar verme girişimleri
çoğumuzda geleceğe dair kaygı yaratıyor. Seküler sanat alanını dağıtmaya dönük
son yıllarda yapılan kapsamlı saldırılar artarak devam ediyor. Önce Ankara, sonra İstanbul, şimdi de
İzmir’de yine başladılar şarkılarına maalesef.
Üniversite tiyatro eğitimi alanında, ilk önemli darbe 2017
yılında Ankara Üniversitesi DTCF Tiyatro Bölümü'nden barış imzacısı yedi
akademisyenin KHK ile üniversiteden uzaklaştırılmasıyla gerçekleşti. 1958
yılında kurulan ve Türkiye'nin en köklü tiyatro eğitim kurumlarından birisi
olan Ankara Üniversitesi DTCF Tiyatro Bölümü'nün geleneğine yapılan bu saldırı
sonrasında, DTCF Tiyatro Bölümü ciddi bir kadro ve gelenek kaybı yaşadı.
Geleneği sürdürme adına geride kalanlar özverili bir şekilde çok büyük bir emek
sarf ediliyor olsa da, bilgi birikimi, mesleki uzmanlaşma ve akademik
derinleşme açısından önemli bir hasardan bahsedebiliriz. Örneğin yüksek lisans
ve doktora düzeyinde yapılan çalışmaların minimuma inmesi, uzun vadede ciddi
bir kadrolaşma sorunu yaratacak gibi gözüküyor. Çeviri, araştırma, oyun
yazarlığı, nitelikli çalıştaylar, konferanslar, dergi yayıncılığı birçok konuda
tiyatro akademisindeki ilerlemenin önü kesilmiş oldu.
2018 yılında ise, Mimar Sinar Üniversitesi Devlet
Konservatuarı’nın İstanbul’un merkezi noktasındaki binası tahliye edilmek
istendi. Veli, öğrenci ve akademisyenlerin yoğun tepkisi ve hukuki mücadelesi
sonrasında geçici olarak geri adım atılsa da, binanın şehrin en uzak
noktalarından birisine taşınması tehlikesi henüz bitmedi. 136 yıllık bir
geçmişi olan bir kurumun, taşınma ve tahliye baskısıyla zedelenmesi gelecek
kuşakları oluşturacak profesyonel müzisyen, oyuncu, balerin yetişmemesi
anlamına gelecektir. İstanbul’daki
önemli bir olgu olarak da, İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı Pantomim
Ana Sanat Dalı’na öğrenci alımının durdurulması oldu. Hatırlanacağı üzere
bölümü 2006 yılında kuran Vecihi Ofluoğlu konservatuar yönetimi tarafından
alınan bu karar sonrasında cübbe ve kep verilmemesini öğrencilerle birlikte
pantomimle protesto etmiş ve kurumdan istifa etmişti.
Son günlerde de önemli bir gündem maddesi, İzmir’de Dokuz
Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nin binasının İzmir’in uç bir
noktasındaki Tınaztepe kampüsüne taşınmak istenmesi. 1994 yılından beri
Narlıdere’de bulunan Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi, 2000’e
yakın öğrenci ve 150’nin üzerindeki akademik ve idari personeli içinde
barındırıyor. Narlıdere’de 25 yıldır eğitim yapılan binanın, “deprem
güçlendirmesi” ileri sürülerek sanat eğitimi ihtiyaçlarına göre dizayn
edilmemiş bir binaya taşınmak istenmesi tepkilere neden oldu.
Hatta öğrenciler ve akademisyenler kendi iradeleri dışındaki
bu tahliye-taşınma operasyonuna karşı bir imza kampanyası bile
başlattılar. sitesinden kampanyaya
destek olabilirsiniz. Üniversite Rektörlüğü ise, oluşan tepkiler üzerine
“sağduyu ve metanet” çağrısı yapan bir açıklama yaptı. Tiyatro akademisinin
önemli isimlerinden ve 9 Eylül GSF kurucularından Prof. Dr. Özdemir Nutku da,
konu hakkında sosyal medya hesabında önemli açıklamalarda bulundu:
"Dünyanın bütün gelişmiş ülkelerinde sanat okulları olabildiğince
merkezde olur. Çünkü böylece halkın ayağına daha çabuk ve iyi hizmet götürmüş
olur. GSF’lerde müfredat programları, kuram % 20 ya da 30, uygulama % 80 ya da
70’tir. Bu yüzden her bölümün kendi ders programına uygun atölyeleri,
stüdyoları, laboratuvarları ve bunlara uygun araç gereçleri vardır. Örneğin,
sahnesiz Tiyatro eğitimi yapılamaz, çünkü sahne bu eğitimin yüreğidir.
Elektronik stüdyosu olmadan Sinema eğitimi olamaz, fırınları olmadan seramik
eğitimi yapmanın olanağı yoktur. Resim, Grafik, Heykel bölümleri için geniş
alanlar, El sanatları için dokuma tezgâhları gereklidir. Müzik bölümü için
müzik aletlerine ve kayıt stüdyolarına gereksinim vardır. Bütün bu atölyeler,
stüdyolar vb. olmadan, sadece odalardan ibaret bir binaya GSF’nin taşınması isteği
bir fanteziden öteye gidemez, daha doğrusu bu eğitimi toptan yok etmek anlamına
gelir. Fakültenin gideceği binada bunların hiçbiri yoksa bunları yaparız
safsatası ile eğitim baltalanmış olacaktır. Üstelik bölümümüzde 27 Mart Tiyatro
Günleri ve diğer bölümlerin etkinlik hazırlıkları sürerken ve bütünleme
sınavları sürecinde böyle bir kararın alınması eğitim adına düşündürücüdür.
Oysa Narlıdere’deki binada uygulamalar için bütün bu mekânlar mevcutken, bu
okulu çorak bir binaya götürmek ne kadar akıllıca olur?"
9 Eylül Üniversitesi GSF 1976 yılında kurulmuş ve
Türkiye’deki birçok Güzel Sanatlar Fakülteleri’ne model oluşturmuştur. Özelikle
tiyatro eğitimi alanında, Özdemir Utku'nun öncülüğünde yeni bir model
oluşturulmuş ve hâlihazırdaki birçok devlet ve vakıf üniversitesi bu modeli
kendisine örnek almıştır. Bu yüzden de, fakülteyi kuran asli unsurların
deneyimi bilgi ve alternatif önerileri ve öğrencilerin demokratik iradeleri
dikkate alınmalıdır.
2017 yılından bugüne resmi eğitim kurumlarına yapılan operasyonların
sistemli ve kapsamlı bir şekilde sürdürüldüğüne maalesef tanık oluyoruz.
Ülkemizde geleneği olan ve nitelikli kültür ve sanat eğitimi veren kurumlarının
altının boşaltılmaya çalışılması, seküler sanat alanına uzun vadede çok ciddi
bir darbe olacaktır. Eğitim üzerinde yapılan manipülasyon ve tahribatların
kuşaklar üzerinde etki yaratacağını öngörürsek, üniversitelerin tüm
bileşenlerinin, öğrenci, veli ve eğitimcilerin kurumlara sahip çıkmak için
direnç göstermesi elzemdir. Ayrıca resmi kurumlar dışında manevra alanı daha
fazla olan amatör ve alternatif bölgenin de bu süreçte katkısı büyük olacaktır.